بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Kırgızlar Isıkgöl'ün çocukları diye de anılır. Bu söze muhatap olmak çok hoşlarına gider, mutlaka tebessüm ederler.
Isıkgöl adından da anlaşılabileceği üzere; sıcak bir göldür, alttan alta sıcak su börtler.
Isıkgöl sönmüş bir yanardağı geniş bir volkan yatağında yaşar.
Bir önceki yazıda Bişkek'ten yazan Destan kardeş; Hadis-i Şerif ve büyüklerin sözlerinin izahını istedi biz de anında cevapladık.
Destan kardeşle Antalya'da Ramazan 2017 yazında bir teravih sonrası tanıştık.
Başında beyaz takkesi ile önümde yürürken yaklaşıp selam verdim, teravihini tebrikle tanıştık.
Bu kardeş sayesinde o günden beri; 10'larca Kırgız genciyle tanışma, ağırlama, sohbet ve iman-nur hizmeti gerçekleşti.
Bazıları Kırgızistan'a Rusça nur Sözler'i götürüp, medrese hocası alimlere, camilere hediye ettiler.
Türkiye'de 5 yıldızlı otelin danışmanı olarak; çeşitli dilde küçük Risale-i Nurları dünyanı dört yanına hediye ettiler.
Aynı zamanda yüzyüze ve memleketlerinden dini, imani soru sorup cevap istediler.
Biz de az öz şekilde anlık cevaplar verdik.
Bu açıklamaları cami arkadaşları, eş-dost ve medrese alimleriyle paylaşıp geri bildirimde bulundular.
Bir demet dağ çiçeği kokulu imani tecessüsleri, Beytüşşebap ve Horhor çiçeği sevinciyle paylaşıyoruz.
Isıkgöl- Karakol şehrinde milli park. Yedi Oğuzlar/ 7 öküzler
"Gölgeyi güneşe tercih ederken cenneti cehenneme tercih etmeyene akıllı denmez." (Ahmed b. Harb (k.s)
- İnsanoğlu bilerek zarara giren bir canlı. Ahiretin geleceğini bile bile dünyayı tercih eder. Cam parçalarını elmasa tercih ederler.
"Onlar bilerek dünyayı ahirete tercih ederler" ayeti bu gerçeğin ifadesi.
Bu büyük yanlışlık özellikle bu zamanda çok yaygın.
Üstad Said Nursi bunun iki çözümü olduğunu belirtir.
1- Kişi "daha önümde uzun bir ömür var" diyerek gaflete, dünyaya dalar. "İlerde ibadetlerimi yapar tövbe ederim" der. Oysa ölüm her an başımızın üstünde beklemektedir.
Yarına belki az sonraya çıkacağımızın garantisi yoktur.
2- Müslüman der ki, "Allah gafur ve afüvdür, beni affeder." Oysa bilmez ki bu yanılgı bir noktada Cenab-ı Hakk'ı hafife almaktır.
Bunun çaresi de aynı günah içinde acı ve sıkıntıyı göstermektir. Mesela günahlı bir lezzetin lezzeti geçici, günah acısı kalıcıdır. Adeta bir üzüm tanesi yiyip karşılığında bir tokat yemek gibidir.
Şurası çok önemli ve ibretli;
Üstad Nursi der ki; "Her bir günah içinde küfre (kafirliğe) giden bir yol vardır. Bu yüzden hiç bir günahı küçük göremeyiz."
Özellikle küçümsenen, tekrarlanan günahlar kalbimizi karartır ve imanımızı ısıran bir ejderha, bir yılan olur.
Hem de hata ve günahı kime karşı işlediğimize bakmalıyız.
Küçük de olsa günahı sonsuz kainat sultanına karşı işliyoruz. O zaman her bir kusur, hata ve günahımız sonsuzlaşıyor!
"Gözünü ve kalbini müslümanların kusurlarını aramaktan, kurcalamaktan sakındır. Yoksa Allah Teâlâ seni batırdıkça batırır." (İbn Hacer (rh)
-Kusur arayan kendi kusurunu göremez. Kendi kusurunu göremeyen manen gelişip kemale eremez.
Gafil, şuursuz, kibirli, gururlu insanlar başka insanların eksik ve kusuruna odaklanır.
Kendi kusurunu görmeyen nakıs/noksan kalır, yetkin, kamil mümin olamaz.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi, bu sebeple "gurura sebep olan hasenatla övünmek yerine, tövbe istiğfara sebep olan amelini kusurlu bilmek daha hayırlıdır" buyurur.
Başkasında kusur arama ve gurur; meleklerin reisi Azazil'i müslüman cin olmaktan çıkarıp İblislik derekesine indirdi.
Allah hepimizi bu kötü huylardan korusun.
Furkan-ı Hakim'de, tecessüs edenler (hata kusur gözetleyenler) yerilir.
Hatta "gözüne kızgın şiş sokmak lazım" ifadesiyle korkutulup tehdit edilir.
"Uzun bir hayat yaşamayı arzu ediyoruz. Halbuki günlerimiz nefeslerimizle, göz açıp kapamalarımızla akıp gidiyor." (Yahya b. Maîn (rh.)
-Uzun bir hayat değil sonsuz bir hayat yaşamak istiyoruz. Halbuki zaman sel gibi akıp gidiyor.
Hele günahlı ise günah ve suç faturasını bırakıp gidiyor.
Öyleyse zamanı sonsuza çevirmenin yolunu bulmalıyız.
Peygamberler bunu göstermiş.
Allah'ın buyurduğu resullerin gösterdiği şekilde yaşamak. Bulunduğumuz anda günahlardan kaçınmak, ihlasla ibadet ederek bu hayatı bakileştirebiliriz.
Zaten O, vermek istemeseydi istemek duygusunu vermezdi.
(İnsan sonsuz mutlu hayatı, benliği ve izanında hakkalyakin hisseder ve şiddetle arzu eder.)
"Kimse aç kalmaz cihanda, bilse nimet kadrini." (Keçecizâde İzzet Molla)
-İnsanlar nimetin kıymetini bilip şükrünü gerçekleştirse, dünyada açlık olmaz.
Bugün dünyada açlık değil adaletsiz dağıtım meselesi var.
Bir yanda aşırı beslenmekten hastalananlar diğer yanda yetersiz beslendiği için hastalanıp zayıf düşenler var. Korkunç bir dengesizlik.
Bu ise bir şükürsüzlük ve nimet kıymeti bilmemektir.
Müslümanların dünyadaki en önemli İslami ve insani görevlerinden biri beslenme dengesizliğini gidermektir.
Böylece Allah'ın rahmet, merhamet ve razık sıfatlarının tecelli ve tezahürünün önündeki engelleri kaldırmış oluruz.
Allah'ın yeryüzündeki nimetlerini kullarına ulaştırıp adalet ve hakkı ayağa kaldırarak insanların rızıksızlık ve çaresizlikten doğan inkarlarını yok ederiz.
"Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri (malayani) terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir.” (Hadisi Şerif, Tirmizi)
-Evet. Hz. Resul ASV doğru ve hak söyler.
Kişinin lüzumsuz işleri terketmesi iyi müslümanlığın göstergesidir
Hayat kısa, yapılacak önemli işler çok. Bunların önemli/çok önemli şekilde sıralanarak yapılması şart.
Yoksa hayata hakim olan şeyler lüzumsuz ve zararlı şeyler.
Bunlar sel gibi fırtına gibi her tarafta çok hızla dolaşıyor.
Mümin; imani bakış, feraset basiretiyle bunları seçip ayıklar ve bir sıraya kor. Yoksa bu fırtınaya kapılması kaçınılmazdır.
Bunun için de sahih bir cemaat içinde bulunması gerekir.
Cemaat de meşveret ve istişare ile çalışmalı, istihare ile değil!
Öncelikli ve önemli işler bellidir.
Farzlar, vacipler, sünnetler... Sünnetler yolumuzu aydınlatan parlak ışıldaklardır. Her bir sünnette bir nur, bir ışık, bir kılavuzluk vardır.
Tarikat ve tasavvufun en parlak erkanı en sönük bir sünnete yetişemez.
Bu yüzden hem kalpte hem uygulamada sünnetin önüne geçemez, üstüne çıkamaz.
Sünneti seniyye her gereksiz şeyi ayıklayıp kaçınmamızı sağlar.
Mesela konuşmada, sözümüz tam yerinde ve gerekli değilse susarız.
Ne diyor Habibullah; "ya hayır söyle ya sus!"
Bir dilimiz, iki kulağımız var ki, daha çok dinliyelim diye.
Konuşurken muhatabın yüzüne bakarak konuşmalı, dinlerken yüzüne bakarak dinlemeliyiz. Uygun bulduğumuzu başımızla tasdik etmeliyiz.
Hak ve hakikat anlatırken üç kere tekrarlanabilir. Allah elçisi bu şekilde konuşur ve dinlerdi.
Diğer her iş, davranış, tavır hareketlerimizde sünnetin ışığını takip etmeliyiz.
Takip ve temessük derecemize göre şehit sevabı alabiliriz.
مَن تَمَسَّكَ بِسُنَّتِي عِندَ فَسادِ أُمَّتِي فَلهُ أَجْرُ مِائِةِ شَهيدٍ
Hak peygamber (asm) "Kim ahir zamanda benim sünnetime temessük etse (yapışsa) yüz şehit sevabı kazanabilir" diye buyurdu. "Men temessekü fesadı ümmeti min elfi ecri şehidun."
Bu zamanda inanılmaz manevi bir mevki bizi bekliyor!