بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Kırgızistan doğuda Orhun nehri, kuzeyde Altay dağları, güneyde Tanrı dağları, Tanrı dağlarının öbür yüzünde Doğu Türkistan, batısında büyük Türkistan, başşehri Bişkek (Pişkinkek) olan Türklerin anayurdu bir ülke.
Çin sınırında; Narın şehrinde yaşayan Ali kardeşime Türkiye'den gönderilen hediyeler yerini bulmuş.
Rusça Hanımlar Rehber'leri tanıdığı hanım öğretmenlere; alkolsüz esans eşliğinde hediye edilmiş.
Şahane Kur'an kurslarında kesintisiz ve yüzyüze eğitim-öğretim devam ediyor.
Çin sınırı, Narın/Kırgızistan'da Kur'an eğitimi kesintisiz yüzyüze sürdürülüyor.
Alkolsüz güzel kokular, bu balalara sünnetin gereği olarak sürülüp koklatılırken, gül lokumlar da ikram edilmiş.
Ali kardeşim Kırgızistan davetini yeniledi.
Okullarda, öğretmen ve öğrencilere konuşma yapmamı çok istiyormuş.
Ben de çok istiyorum, dilerim gerçekleşir.
Şimdi Destan kardeşimin sorduğu ve cevaplarını sofilere de gönderip okuttuğu cevaplara geçiyoruz.
***
"Hanımınızdan herhangi bir fenalık görürseniz ondan nefret etmeyiniz. O zaman ona daha başka, daha güzel, daha iyi sözler söyleyiniz." (Hadis-i Şerif)
- İnsan beşer şaşar. Kusur ve eksikten uzak olamaz. Özellikle kadın, duygulu ve kırılgan olduğundan çok hata yapar, çabuk kırılır. Hatalı durumlarda güzelce uyarmalı ve ikaz etmeli. Başka güzel huy ve davranışları teşvik edilmeli.
İkaz ve uyarılar fayda vermiyorsa yeniden konuşup anlatılmalı. Ama hatalar, fenalıklar dini ve ahlaki ise ciddiye almalıyız.
Şahsımıza ait ise güzelce anlatıp uyarmalıyız. Hadis, fenalığı uyarmadan sade güzel sözü artırmayı, fenalığa karşı sessiz kalmayı istemiyor. Fenalığa fenalıkla karşılık vermeyi doğru bulmuyor.
***
"Çok uyumak, çok yemek, çok konuşmak kalbi katılaştırır." (Ebû Bekir Verrâk (k.s)
-Hz. Ayşe annemiz; Resulullah'ın (asm) vefatından sonra müslümanların ilk kötü alışkanlığının, tıka basa yemek olduğunu söyler.
Çok yiyince uyku gelir. Uyku ibadet ve çalışmaya engeldir. Aynı zamanda feyiz ve nurların kalbe nüfuzuna da engeldir.
Üstad Said Nursi, bu şekilde mide fabrikasının tüm maddi manevi organları kendisiyle meşgul ettiğini belirtir. Böylece kalp, hayal, sır gibi manevi latife ve hisler körleşir ve kabalaşır. Kurani, nurani feyiz ve gıdalar nüfuz edemez. Kalp katılaşır.
Sünnet oruçlar, özellikle Ramazan orucu bu bakımdan son derece önemli ve zaruridir. Tıkanan manevi kanallar açılır, ruh, akıl, kalp, midenin esaretinden ve ağırlığından kurtulur.
Açlık yaşamayan, oruç tutmayan adamın, hayvandan farkı pek yoktur.
Aç ve susuz kalmayan insanı anlayamaz.
***
"Kötülük edene iyilik etmek, zulmedeni affetmek ve cimrilik yapana ihsanda bulunmak cennet ehlinin ahlâkıdır." (Ebu’l-Leys Semerkandî (rh.)
-Hangi Kötülük?
Dine, vatana, millete, peygambere, Kuran'a kötülük edene biz iyilik edemeyiz.
Kötülük de etmek zorunda değiliz. Bunları uyarır, aydınlatır ihtar ederiz.
Bunlara zulmedeni affetmek ne kitapta ne sünnette var.
Ancak şahsımıza ait kusur ve zulmü affedebiliriz.
"Sakın zulme meyletmeyin ateş size de dokunur" ayeti gibi çok ayetler var.
Mesela; müslümanların evinde zorla yaşayan, karısı kızıyla aynı yatakta yatan Çinli zalimi affetmek hangi kitapta yazar?
Müslüman bu kadar zelil, şerefsiz ve izzetsiz olabilir mi?
Üstad bu zamandaki müslümanın en büyük saflık ve ahmaklığı olarak;
"Kendi dinine, haysiyetine, şerefine en büyük kötülüğü yapanları, kolayca affetmesidir" buyurdu.
Bu sebeple zalimler, saldırganlar uslanmadan tekrar tekrar müslümana tasallut cüretini kendinde buluyor.
Zalimi affedenin hasenat ve salihatı da yanar!
İbadeti, evradı, zikri, evliyalığı ne olursa olsun farketmez!
Zalimi hoş görmek ve affetmekten Allah'a sığınırız.
***
"İyiliğin şerefi acele/ihtiyaç anında yapılmasındadır." (Hz. Ömer (r.a)
-Hz. Ömer efendimiz hak ve doğru söyler.
Resulullah (sav), "hayırlı işlerde acele edin" buyurdu.
Çünkü hayırlı işlerin zararlı engelleyicileri çok olur. Bunlara fırsat vermemek için iyiliği çabucak yapmalıyız.
İlk engel nefis ve şeytandır. Uzadıkça bizi caydırır.
Sabah uyanıkken, ezan bitmeden yataktan çıkmazsak uykuya dalıp namazı kaçırdığımız çok olmuştur.
Ayrıca acele olarak yapmak ihlasla yapmaktır.
Düşündükçe iyiliğin faydaları, zararları bize ne kazandıracağı akla gelebilir ki; bu durumda ihlas ve içtenlik azalıp kaybolabilir.
***
"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" (Muminun, 115)
-Amenna. Kainat ve içindekiler başıboş yaratılmamıştır. Bir tarla, bir bağ, bir bahçe, bir fabrikanın boş yere oluşturulup kurulduğu görülmemiştir.
Yarattığı insanlar, üreten bir düzen kurup işletirken, yaratan Rableri bu lüzumsuzluğu yapabilir mi?
O abes iş yapmaz, bir işte en kolay, en basit, en verimli, en israfsız, en sağlam, en sanatlı yolu tercih etmiştir.
Bütün insanlara gönderdiği sayısız ferman ve resulleri ile; 've ileyke turceun, ve ileyhil masiyr' gibi hitaplarla kullarını uyaran ve ihtar eden Allah, haşa boşa konuşabilir mi?
Aziz kardeşim bu konu çok önemli ve çok uzun.
Bu yüzden Risale-i Nur'lardan dikkatle ve sabırla okumanı beklerim.
***
"Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarfedilirse fayda verir. Gereksiz olanı zarar verir." (Amr b As.)
-Sözün güzeli kısa olandır.
Kısa sözdeki tesir uzunda yoktur.
"Söz ol kese savaşı söz ola kestire savaşı" demiş koca Yunus Emre.
Lüzumsuz söz hem israf hem de zarar verebilir. Tasarruflu- tutumlu olma müslümanın hayatında her an var olmalı.
Bu iktisat-tutumlu olma en çokta söz söylerken lazım.
***
"Cömert efendi olur. Cimri hor olur. Bu âlemde kardeşinin iyiliğini kendinden önce düşünen, öbür âlemde daha iyisini bulur." (Hz Hüseyin ra)
-Hz. Hüseyin (r.a) seyyidi şüheda elbet hak söyler.
Cömert sevgi, saygı görür, cimri ikramsız horlanır. Yeme, içme ve nimette, kardeşini önde tutmanın adı isar'dır.
İki cihan sevgilisi dedesi (asm), kardeşini dünya kazancında, iyilikte önde tutmaya bu adı verdi: İ'SAR.
***
"Uzun emele dalan bir kul, üzerindeki kulluk borçlarını unutur ve tövbe etmeyi sonraya bırakır. Siz böyle yapmayın." (Davud-i Tâî (k.s)
-Uzun emel demek geleceğe dair uzun, bitmez hayal ve beklentiler demek.
Bu şekilde hissetmek kişinin kendini ölümsüz zannetmesine sebep olur.
Oysa bu korkunç bir zan ve kuruntudur. Böyle bir adam ibadete ve günahlara duyarsız ve ilgisiz bakar.
Çünkü güya önünde sonsuz, garanti (!) bir hayat vardır!
Bunun çaresi Üstad Nursi'nin yazdığı gibi bütün ömrünü bulunduğun gün hatta an bilip buna göre yaşamaya çalışmaktır.
Çünkü zaman ve ömür gerçeği tam da böyle anlık işler ve çalışır.
***
"Tarikat, şeriattan başka bir şey değildir. Şeriatsız tarikat olmaz." (Abdurrahman-ı Tâhî (k.s)
-Tabi ki tarikat şeriat değildir. Şeriat başka tarikat başkadır.
Şeriatın sahibi kanun koruyucusu Allah'tır. Peygamber ve ayetleriyle şeriatını 23 senede ilmik ilmik dantel gibi işlemiştir.
1444 yıldır da bu şeriat ayaktadır. İnşaallah kıyamete kadar da yaşayacak.
Tarikat ise şeriata hizmet eden, şeriattan türeyen sayısız hizmet yollarından biridir.
Şeriat-tarikat aynı diyerek şeriat sahiplenilmez. Şeriat bir güneş gibidir.
Tarikat o güneşe tutulan ve ışığını yansıtan bir ayna gibidir. Her zamandaki sayısız ayna ve yansıtıcılardan sadece biri, belki en genişi.
Geniş olmakla beraber kendini şeriatla özdeştiremez.
Diğer yolları da unutmayalım; ilim, cihat, hikmet, irfan, sanat, hayrat, kelam, fıkıh, hadis... Ve kişiyi imanla buluşturan ve şeriata götüren çeşitli yol ve yöntemler.
Evliyamız şunu demek istiyor. Tarikat şeriatın dışında değildir. Doğru öyle olmalı.
Ama çok defa uygulamada öyle olmuyor. Şeriata ters ve müslüman olduğunu iddia eden sayısız tarikat ve tasavvuf yol ve yordamı var.
Tarikat şeriattan sapmamalı, şeriatın dışına çıkmamalı. O zaman sapık ve batıl duruma düşer.
Yine haddini de aşmamalı. Kendini şeriatla bir tutmamalı şeriatın tahtına oturmamalı.
İkincisi hiçbir tarikatın; ezkar, adap ve erkanı şeriatın hakikatına ulaşamaz. O kalite ve sevapa erişemez.
Tabii ki bu adap şeriattan alındığı halde böyledir.
Bu konu çok uzundur. Ama nasıl sadaka ve zekat, sayıya bakmadan asla bir seviye ve kalitede olamaz.
Şeriat amelleri ile tarikat amelleri de bir olamaz.
Şeriat baştan sona hakikat üstü bir hakikattır. Tarikat evradı bu hakikatlardan parçalar taşıyan daha düşük değerlerdir.
Tıpkı 24 ayar altın elmasla, gümüş ve sikkenin aynı olmadığı gibi.
***
"Ölüm, akıllarda sevinç bırakmayan bir dünya gerçeğini ortaya koyar." (Hz. Ömer (r.a)
-Hz. Ömer efendimiz hakkalyakin yaşadığını söylemiş olmalı.
Ölüm gerçeğini hissetmek hayatı acılaştırır.
Ölümün imani, fikri ve hissi çözümünü bulmadan hayatı anlayamayız. Hayattan hakiki tad alamayız.
Uyutucu ve uyuşturucular kullanarak tad alıyor gibi yapmak başka!
Bugün müslümanlar dahil insanların büyük çoğunluğu ölümü unuttturan bu uyutucuları kullanıyor.
İman edip ahreti bilenler için bile fanilik, sonsuz yok olma vehminin, tahayyül ve hatırlanması bile korkunç bir gerçek.