Kainatta görülen tasarruf, kasd ve iradenin muhteşem bir sarayı tebdil etme hakikatini gösteriyor. Bu görünen faaliyetler, hususi dairemizde yansımalarını oluşturur. Kainat, çok büyük bir saat ve o saat dilimleri içinde çok acib ve garib hareketlerle tasarlanan faaliyetler silsilesidir. Belirli bir zamanda vazifelerin kolaylıkla görülmesi; hiç bir şeyde israf edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bunun bizdeki yansıması, dünyadaki bir günün faaliyetlerini, kabiliyetimiz nisbetinde dimağımızda uygulamaktır. Ve bunda kararlı olmak, sebat etmektir.
İsraf, kainatta kabul görmeyen bir hareket tarzıdır. Risale-i Nur “Bu kâinatın mutasarrıfı“ demekle tasarruf etme hakikatini, kainat Sahibinin sıfatıyla bildiriyor. Vasıflandırma, kainattaki sistemin anlaşılması için sırlı metotlardır. Bu ilmi kaide Risalet’in Nur’da görülmektedir.
Bu, büyük bir tasarımın seslenişidir. Evet, hakikata müştak ve meraklı olanlar, kainatın her dairesini müşahede etme zevkine ve şevkine ulaşarak dairelerin vasıflanmış ünvanıyla karşılanmaktadır. Evimizin her odası içindekilerle birlikte vasıflanarak isim alır. Vücudumuzun organları da, vasıflandırma ile isim alır. Demek isim, tasarımdan haber veriyor. Yedinci Şua Âyet’ül Kübra da kabiliyetlere göre her dairenin içine girdirip vasıflarını bildirerek o dairede hayattarlık kazandırır. Hayattar olanlar bilebilir, işitebilir, konuşabilir. Öyle ise bir mevzuda konuşma hakkı kazanabilmek için, o mevzunun içine girip tasarruf etmek elzemdir. Yoksa bilmediğin bir mevzuyu veya bir kardeşi tenkid etmek israftır. Çünkü yapılan konuşma, kainattaki tasarrufa uygun değildir. Soluduğun havanın, bilmediğin şey için israf edilmesi vs. “Bilmek, hayatın alameti, işitmek dirilik emaresi, tekellüm ise bilen dirilerin işidir.” (Şualar)
Risale-i Nur’da, “İşte şu cüz'iyat ve kesretin menba'ları, madenleri elbette küllî kanunlar ve küllî tecelliyat-ı esmaiyedir“ (Sözler–580) ifadesi ile kanunların esma tecellisi olduğu izah edilmektedir.
Yürüten, hareket ettiren, ayakta tutan, mutlu eden, sıhhat veren vs. Hepsi gün içinde yaşadığımız hadiseler. Demek her mesele herkes için aynı iken şuurla vasıflardan bahsi okumak farklılık kazandırıp esmaya intikal ettiren bir ilanname oluyor.
“Öyle ise herbir nakış, herbir san'at, o gizli zâtın bir ilânnamesidir, bir hâtemidir.” (Sözler–283)
Tasarruf eden hem Hakîm, hem Rahim, hem Müdebbir... Bütün esmaların sahibi olmalıdır. Kainatı ihata edecek, esmaların sahibi ancak ve ancak mizanı sağlayabilir. Bu sebeple işlerinde israf olmaz. İsmin hakkını vermek abesiyeti kaldırır. Tasarruf etme hakikatına vasıl olur.
“Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok isimlerin aynı anda, her yerde, aynı sistemde tasarrufatları görünüyor” (Şualar–164) izahı bize vahdeti gösteren bir esma bütünlüğüdür.
Bir mes’elede vahdet ve tevhide ulaşmak için esma bütünlüğü, isimlerin ve vasıfların veya farklı meşreplerin ve fikirlerin bütünlüğü gereklidir.
Vahdet, aynı anda, aynı mizanda zemin yüzünde bütün mevcudata ihatası olandır.
Kâinat bu şekilde tasarruf edilmiş. Vücudumuzun organları farklı iken aynı cesedde birlikte faaliyet göstermeleri ile vahdette isim kazanmışlardır. İsim; fıtrat ve vazife ile alakadarlığı vardır. İsmin, fiiliyata dökümü vardır. Misal bal arısı, Nahl suresi onun ismiyle tesmiye edilmiş. Ve ayrıca Risale-i Nur’da da bal makinası olarak vasıflandırılmıştır. Nahl suresinde, Hurma ve üzümden de bahsedilmiştir. Hurma ve üzüm Risale-i Nur vazife ve fıtratları gereği Şualarda; hurmaya helvalı şeker fabrikası, üzüme ise ballı şurup makinası ile tasarrufunu dimağımızda kodlamaktadır. Güzel düşünceye malzeme oluşturur.
Kainattaki vücutlarda bu kaide varsa, insan denilen kainatın numunesinde elbette olacaktır. İsimlerin, önemi hadisi şeriflerde mevcuttur:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrâhman'dır. En sâdık olanları da Hâris ve Hemmâm isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir.”
“Hz. Aişe (radıyallahu anhâ): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çirkin isimleri değiştirirdi" buyurmuştur.”
“Hayra yormaya müsaid bir isim koymalıdır. Hasan, Hüseyin, Said, Selim, Âbid, Nâci ve Sehil gibi.”
Evet, Efendimizin (asm) isimlerin insan üzerindeki etkisini kainat üzerindeki tasarrufuna dair hadisleri Risale-i Nur’u tasdiktir. Risale-i Nur’un her mevzusu ismi azam ile mertebelenir.
“Resailin mecmuuna Risale-i Nur tesmiyesi, Nur ismi onun hakkında ism-i a'zam olduğunu teyid etmektedir.” (Barla– 47)
“Kur'an, ism-i a'zamdan ve her ismin a'zamlık mertebesinden gelmiş.” (Sözler–134)
“İsm-i a'zamdan ve her ismin a'zamî mertebesinden tezahür eder.” (Barla–321)
Hadsiz bir fezada daima yol alan dünyamızın, tasarruf hakikatlerini müşahede edelim. Bütün kuşların aynı anda, aynı hikmetle, aynı mizanda zuhuru; bizim de aynı frekansta, aynı isimle, aynı tarzda aynı anda kardeşlerimize götüren sistem aynıdır. Risale-i Nurda Hulusi abi sisteminde Hulusiler, Re'fet abi sisteminde Re'fetler vs.
Dünya yol aldıkça, vahdet ve tevhid daima Evliya ve Alîm sisteminde insanları çıkaracaktır. Ve isimleri ile anılacak, Esmaların tecellileri olacaktır.