İşitsek, itaat edeceğiz!

Funda DEMİRER

Günde bir değil, defalarca rastlarız yollarda, toplu taşıma araçlarında kulaklıkla son ses müzik dinleyen gençlere. Bir mağazanın önünden geçerken, alışveriş yaparken birbirimize sağır olduğumuz seslere. Her gün başka bir tonla, başka bir sözle, başka başka dillerle bizimde konu ettiğimiz, konuk seçtiğimiz, evlerimizi dolayısıyla hayatımızı dolduran, Kitap’tan, kitab-ı kâinattan kulağımızı uzaklaştıran gürültülere…

 

Tam da ayetin hakikatine erdiğimiz günler. Eski zamanlarda başka manalar ihtiva ediyordu belki, gelecekte başka edecek. Kimbilir her dönemin yaşayanları aynı şeyi hissetmiştir, “bu ayet bu zamana işaret ediyor…” Kur'ân’ın i'câzındaki, çağları- çağlar ötesini kuşatmasından olsa gerek.

 

İnkâr edenler, “Bu Kur'ân'ı dinlemeyin; okunurken şamata çıkarın,” dediler. “Böylelikle ona üstün gelirsiniz.”(Fussilet S:26)

 

Üstün gelmiyorlar belki, gelemeyeceklerde. Fakat pek çoğumuzun da bu şamataların çarkında dönüp durduğu aşikâr. Sohbetler onların sözleriyle yol alıyor, hal hatırlar o boşlukların içinde kayboluyor, birbirimize esenlik, emanet, dua diye vermemiz gereken selamlar onların temennileriyle geçiştiriliyor. Üstün gelmek için sarf ettikleri her çaba bizde destek buluyor. Üstün gelmek için sarf ettikleri her çaba onlar için duaysa, bizim dilimizle ‘âmin’ deniliyor. Dinlemediğimizi, izlemediğimizi iddia etsek bile dilimiz onların diliyle dönüyor.

 

İnsanlardan bir de öylesi vardır ki, halkı bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve dini alaya almak için boş söz ve eğlencelere müşteri çıkar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.(Lokman S:6)

 

Bizim çoğu duymadığımız, duyduğumuzda anlamadığımız sesler bir zemzeme-i ezkâr, bir demdeme-i tesbih, bir velvele-i nâz ü niyaziken,  yarın nasıl ‘işitmedik’ diye savunabileceğiz kendimizi. Her söz ve her yüz bizden çevrildiği gün ‘itaat etmeyişimizin’ hesabı ne çetin olacak.

 

Yer,

“Demek herbir ağacın, herbir yıldızın cüz'î birer tesbihatı olduğu gibi; zeminin de ve zeminin herbirkıt'asının da ve herbir dağ ve derenin de ve berr ve bahrının da ve göklerin herbir feleğinin de ve her bir burcunun da birer tesbih-i küllîsi vardır. Şu binler başları olan zeminin her başında yüzbinler lisanlar bulunan ve her lisanda yüzbin tarzda tesbihat çiçeklerini, tahmidat meyvelerini, âlem-i misalde tercümanlık edip gösterecek ve âlem-i ervahta temsil edip ilân edecek, ona göre elbette bir melek-i müekkeli vardır.” (Sözler)

 

Gök,

“Böyle yüzbin dil ile yüzbinbürhan gösteririz,

İşittiririz insan olan insana.

Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,

Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.

Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsebbihiz, zikrederiz âbidâne

Kehkeşanın halka-i kübrâsına mensup birer meczuplarız biz.

 

Ve ikisi arasında ki her şey,

“Eşya, tesbihat ile Sâni-i Zülcelâlintecelliyât-ı esmâsınamukabele edip, bir naz-niyazzemzemesidir,”

“Çünkü bütün eşyaLa ilahe illallah deyip, kâinatın azîm halka-i zikrinde beraber zikrederek çalışıyorlar.” (Sözler)

 

Nerden geldiğini, nereye gideceğini aralıksız ilan ederken,  dinlemediler, duymak istemediler diye şahitlik etmeyecekler mi aleyhimize?

Ve keza “kulakları üzerinde de” kelimesiyle, küfür sebebiyle kulağa ait pek büyük bir nimeti kaybettiklerine işaret edilmiştir. Hattâ kulaktaki zar, nur-u iman ile ışıklandığı zaman, kâinattan gelen mânevî nidaları işitir. Lisan-ı hal ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder. Hattâ o nur-u iman sayesinde rüzgârların terennümatını, bulutların nâralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hâkezâ yağmur, kuş ve saire gibi her neviden Rabbânî kelâmları ve ulvî tesbihatı işitir. Sanki kâinat, İlâhî bir musikî dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatlakalblere hüzünleri ve Rabbânî aşkları intiba ettirmekle kalbleri, ruhları, nuranî âlemlere götürür, pek garip misalî levhaları göstermekle o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder. (Şehir gürültülerinden, müşteri çıktığımız boş sözlerle inleyen mekânlardan uzaklaştıkça iç ve dış âlemimize yayılan huzuru kim inkâr edebilir?) Fakat o kulak, küfürle tıkandığı zaman, o leziz, mânevî, yüksek savtlardan mahrum kalır. Ve o lezzetleri îras eden avazlar, mâtem seslerine inkılâp eder. Kalbde, o ulvî hüzünler yerine, ahbabın fıkdanıyla ebedî yetimlikler, mâlikinademiyle nihayetsiz vahşetler ve sonsuz gurbetler hasıl olur.

 

Bu kuru gürültüler arasında hakikatleri duymadığımız gibi, dilimize yerleşen sözlerle şearide terk etmiş oluyoruz.Her hal ile günümüzün hızla yakınlaştığı batıllar, sözümüzü dehak’tan o derece öteliyor.

 

Bu sırra binaendir ki, şeriatça bazı savtlar helâl, bazıları da haram kılınmıştır. Evet, ulvî hüzünleri, Rabbânî aşkları îras eden sesler helâldir. Yetimâne hüzünleri, nefsânîşehevâtı tahrik eden sesler haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır. (İşarat’ül - İ’caz)

 

Bazı ortamlarda okunan Kur'ân-ı Kerim’i dinlemeyen insanlara rastlarım. Hatta zaten “dinlemiyoruz, saygısızlık olmasın” diye kalkıp ayrı bir odaya geçenlere.Kur'ân’ın kalpleri teskin eden kelamının neden tesirli olmadığını düşünürdüm, acaba manasını anlamadığımız için mi dinleyemiyoruz? Fakat ezber bozan derslerden aldığımız nasipler, Ayet ve Hadislerle kuvvetlenince anlaşılıyor, OKur'ân bitmez tükenmez lezâiz-i mâneviyesalıyor sinelere. Sadece biz kulaklarımızı sağır etmişiz O’naki, okunduğu vakit duymuyoruz... Kararttığımız kalplerimize o huzuru sığdıramıyoruz…

 

Kur’ân-ı Hakîm şu kâinattan bahsediyor, tâZât ve sıfât ve esmâ-i İlâhiyeyi bildirsin. Yani, bu kitab-ı kâinatın maânîsini anlattırıp, tâHâlıkını tanıttırsın. (Sözler)

 

Kur'ân’la aydınlanmalı yüzler, Kur'ân’ın huzuruyla sükûn bulmalı kulaklar. Duymadığımızı dilimiz nasıl söyleyebilir ki?  Bismillahı duymalı ki; Bismillah’a başlamalı, Bismillahla başlamalı.

 

Bismillah’a gözlerimizi kapatınca,  kayboluyordu yaşadığımız şehirler,yaşadığımız her yer.

Bismillah’dan kulağımızı çevirince susuyordu kâinat, gürültü oluyor her ses…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.