Kitap Aralık 2017’de 150 bin adet basılmış. Kapakta “Bir Hz. İbrahim Romanı” diye tanıtılmış. Kapı yayınlarına ait bir kitap. 524 sahifelik geniş hacimli.
Romanı özetleyen bir sahife var, Sezai Karakoç’un bir şiirinden alınmış. “Ur kentinde telaşlı bir gün. Bir kişi yakılacak. Bir peygamber. Padişahla peygamber karşı karşıya. Madde gücüyle mana gücü karşı karşıya. Bir tiyatro oyunu bu galiba, ateş sahnesinde oynanacak. Perde işini de alevler görecek.” (Sezai Karakoç, Yitik Cennet . s 56)
Tarihi ve fantastik bir giriş ile başlar roman. Uzak doğuda gemicilerimizin geçirmiş olduğu bir kazayı güncelleyerek başlar.
”Yıllar önce fırtınalı bir gecede Kuşimoto Feneri’nin kapısını bir el tıklattı. Ermiş tavırlı fener memuru Tanaka –herkes onun ruhlara rehberlik ettiğine inanırdı- kapıyı açtığında farklı giysiler içerisinde bir denizcinin yerde yattığını gördü. Islak, baygın ve ağır yaralı. Bir deniz kazası geçirdiğini anladı. Onu içeri alıp elini kalbine koydu. Hayret şimdi dilini hiç bilmediği şu denizcinin kalbini okuyabiliyordu. “Çook uzaklardan geliyorum, taa Türkiye’den. Gemim Ertuğrul, şurada dalgaların arasında.” Tanaka bir yıl evvel Ertuğrul adlı Türk gemisinin kayalıklara çarparak battığı o fırtınalı geceyi hatırladı.“ (s, 11)
Güncellik, tarihsellik, efsane içi içe .Garip bir roman Abum Rabum. Roman sınıflandırması içinde nereye konulması gerektiği kapalı veya zor. Çünkü bahis eski bir Japon efsanesinden alıntı olarak görülüyor. Vakanın yeni epizotunda Tokyo Ecnebi Araştırmaları Üniversitesinde mezuniyet töreni başlamak üzeredir. Başarılı bir asistan olan Keiko bir cinayete kurban gitmiştir. “Güzel ve başarılı asistan Keiko adının aksine sevimsiz bir güne uyanmış ve bir cinayete kurban gitmişti. Tören alanında Keiko’nun yapacağı konuşmayı dinlemek üzere heyecanla beklemekte olan ecnebilerden bir şık giyimli Christopher adımları birbirine dolaşarak polislerin yanına koştu. Güzel sevgilisi Keiko’yu odanın ortasında kanlar içinde yatarken göreceğini bilmeden.“ (s,14)
Tören ertelenir ve cinayet çözülemez. Genelde postmodern ve cinai romanların başında bir ölüm veya cinayet olayı bütün roman boyunca çözümlenmesi gereken bir büyük düğüm olarak görülür. Eco’nun Gülün Adı romanı da yine bir cinayet ihtiva eder, cinayetin çözümlenmesi klişenin başına büyük bir sorun olur. Burada olayların nasıl gelişeceğini de göreceğiz. Benim Adım Kırmızı romanı da yine Eco vadisinde bir romandır onda da bir cinayet olayı vardır.
İkinci epizot da dini olduğu kadar felsefi de bir metin vardır. “Hakikate ermek kendini de dünyayı da okuyup anlayıp yutmak ve dürüst kaldırmak mıdır defteri? Yoksa kendinde ve dünyada anlaşılmaz olanın gövdesinden kendine yeni bir kendilik yontup çıkarmak mı.“ (s,25)
İkinci epizotta romanın kahramanı Selim ile başbaşayız. Mekan İstanbul Üsküdar’dır. Romancı kahramanını etraflı olarak anlatır. ”Selim adının hemen her özelliğini taşıyordu. Ahlaklı, doğru, dürüst, tehlikesiz ve iyi niyetliydi. Tanıdıkları kendisine dokunaklı bir hikaye anlatan herkes için cüzdanını boşaltmaya hazır olduğunu söylerdi. Selim olmak kalbine, aklına ve zevkine bir anlayış gibi sinmişti. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin İslam Felsefesi Ana Bilim Dalında yüksek lisansını tamamlamış, ertesi yıl Londra’da katıldığı dil kursundan dönünce de aynı fakültenin Dinler Tarihi kürsüsüne asistan olmuştu.“
Romancı, Selim’in kişiliğinde boş yer bırakmaz, etraflı anlatır. Adeta onu etiketler, sonraki olaylarda kapalı yerleri kalmaz sanki de. Romanın teması ile yakın ilişkileri olan bir kişidir. Hz. İsa, Hz. Musa, İsrailoğulları, İbranice, Aramice, Sümerce, Akatca Kuran-ı Kerim, Osmanlıca bir hikaye kitabı. Selim’in etrafını saran kültürel ve dini unsurlardır. Bu unsurlarla içli dışlıdır.
Kitap da olay örgüsünde önemli bir yer almıştır. Bir anıtmezarı anlatır. “Babil, Pers ve Yunan soyundan gelen bu kral rivayete göre söz konusu anıtmezarı hükmettiği ortak medeniyetin görkemli bir sembolü olarak ve tanrılara minnetdarlığını göstermek için yaptırmış.” (s, 27)
Abideyi Sin Ammar, iyi kalpli, temiz bir dürüst mimardır. “Meğer Sin Ammar, Hz. İbrahim’in akidesi üzerine yaşayan ve yüzünü putlara döndürmemiş, dosdoğru kullardan biriymiş.” (s, 27)
Sin Ammar peygamberlik kurumuna da inanan biridir. “Allah’ın insanları hidayete erdirmek üzere peygamberler göndereceğini de biliyor ve o peygamberi de bekliyormuş.” (s, 27)
Sir Ammar yaptıracağı abidede uluhiyet ve Rabbani sırlar peşindedir. “Meğer Sin Ammar yapacağı saray görünümlü anıt mezarın göklerle bağlantısı olsun istiyormuş. Biraz da Güney’e, Ay’a ve İştar’a tapan insanlara göklerin gerçek sahibi olan Allah’ın İbrahim’e vahiy gönderen Allah’ın kudretini göstermekmiş niyeti.“ (s, 29)
İnşaat bittiğinde Sin Ammar krala haber salmış kral da adamlarıyla birlikte abidesini görmek için gelmişler. Karşılarındaki binanın uzaktan görünüşünü bile göz kamaştırıcı buluyorlarmış.” (s, 29)
Abide biçimi ile katları ile İbrahimi maksatlar taşır. “Çünkü bunlar tam da sırasıyla Hz. İbrahim’in Haniflik adıyla anılan dosdoğrulukta mükemmel insan kendi ifadeleriyle insan-ı kamil kavramını veriyordu. (s, 31)
Başka bir ayrıntı da aynı yoldadır. ”Kulluk tek ilahadır, ona karşı gelinmez.” (s, 33) Kulluk tek ilahtır bir leitmotif tekrardır, romancı bunu tekrar eder kahramanın diliyle.
Selim bütün bunları İstanbul Boğazında güzel bir evde hem İstanbul’u temaşa eder hem de İbrahimi bir dünya telakkisinin etrafında kendi de onlara inanarak yaşar.