İslam dünyasında demokrasi hareketleri

Nurettin HUYUT

Önce İslam ile demokrasinin bağdaşmayacağını iddia ettiler.

Daha sonra Müslümanların demokrat olamayacaklarından dem vurdular. Şimdi ise Arapların karakter olarak demokrasiyi hazmedemeyeceklerini söylüyorlar.

Ama nafile bu iddiaların tamamı birer birer sönüp gitti. Bir işe yaramadı.

Müslüman bir ülke olan Türkiye’nin demokrasiyi Avrupa’lı kadar hatta daha da güzel uygulayabildiğini gösterdi.

Daha sonra Müslümanların da demokrat olabileceklerini görüp kabul ettiler.

İslam’ın demokrasiyi reddetmeyeceğini anladılar.

Şimdi ne kaldı?

Şimdi kaldı Arapların demokrasiyi özümsemeleri ve yaşamaları…

Bunu da görecekler. Çok uzak değil.

Hatta bu gün bunun emarelerini görebiliyoruz. Mesela yapılan eylemler de garip bir husus var. Eskiden İslam dünyasında eylem yapanların çoğu ya “Şeriat isteriz” diyordu. Veya bir mezhep çatısı altında eylemini sürdürüyordu.

Oysa şimdi bu tür gurupların hiçbiri ortalıkta görülmüyor. Müslüman’ı Hıristiyan’ı, Yahudi’si, Komünisti, Faşisti bir araya geliyor.

Ama tek bir şey istiyor.

Özgürlük

Genel ifade ile:

Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü, çok partili parlamenter sistem.

Suriye’de 48 yıldır devam eden OHAL bir anda kaldırılıyor/kaldırılacak. Yasalar ve kanunlar güçlendiriliyor. Veya güçlendirileceği yönünde söz veriliyor.

Biz biliyoruz ki, demokratik haklar ve özgürlükler verilmez, ancak alınır. Çünkü bu bir ulufe değildir. Bu bir yaşam biçimidir. Bir tarzdır. Aklın hâkim olmasıdır.

Verilen demokrasiler eksiktir, noksandır, yamuktur. Bir şekilde eski diktatörlüğün devam etmesine bir kılıftır.

Oysa alınan demokrasiler. Hakiki demokrasidir. İnsan haklarının kâmil manada yaşanması ve yaşatılmasıdır. İnanç özgürlüğüdür.

Bir hak alındığı zaman onun geri verilmesi mümkün değildir. Çünkü o hakkı o toplum almayı hak etmiştir. Bileğinin gücü ile almıştır. O bileği bükemeyenler öpmek durumunda kalacaktır.

Beşşar Esat, koltuğunu korumak adına ipleri gevşeteceğini söylüyor. Bu sayede ola ki, iktidardan düşmez…

Oysa bu tür atraksiyonların pek fazla işe yaramadığını bir zaman sonra görmüş olacaktır. Zira bir ülke insanı demokrasiye geçtikten sonra artık geri dönemez. İleriye gitmek zorundadır. En güzel şeklini alana kadar gider.

O nedenledir ki, Osmanlı da Meşrutiyet ilan edildikten sonra Üstad’a soruyorlar.

"Acaba daha Sultan Hamid gibi padişah tahta çıkmayacak mıdır? Eski hal olmayacak mıdır?" diye… O da şöyle cevap veriyor.

“Acaba sizin şu siyah çadırınız parça parça edilip yandırılırsa havaya savrulursa o külden yeniden çadır edip içinde oturmak kâbil midir?” (Münazarat sh. 52)

Evet İslam dünyası da artık yeni bir yola girmiş oldu. Geri gitmesi, yeni diktatörler üretmesi mümkün değildir. Tek çıkış yolu vardır. O da demokrasidir. Bundan sonra lider olmak isteyenler zekâvetlerini kullanacaklar/kullanmalılar. Yani akılları ile insanları yönetmek durumundalar.

Zorbalık, silah, feodal yapı tarihe karışıyor, karışmak zorunda…

Yani insanlık “malikiyet ve serbestiyet” dönemine, bir diğer ifade ile fecr-i sadik denen döneme girmeye başladı. İslam güneşinin doğmasına ise çok az kaldı…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.