Hikmet Genç'in haberi:
İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri İhsanoğlu, BM’de İslam karşıtlığına karşı karar aldırdıklarını belirterek ‘Arap Baharı’ metaforunun yanlış olduğunu söyledi. “Bu Diktatörlerin Sonbaharı’dır” dedi.
Eski adıyla İslam Konferansı Örgütü, yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam dünyasını temsil eden ve 57 üyesiyle Birleşmiş Milletler’den sonra ikinci büyük uluslararası örgüt. İİT’nin Genel Sekreterliğini iki dönemdir yürüten Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, İslam dünyasının modern tarihteki en ciddi saldırılarla karşı karşıya kaldığı son 10 yıllık süreçte yaşananları ve Teşkilat’ın dünya politikasını etkileme gücünü anlattı.
Arap Baharı ve Ortadoğu’daki yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında ‘Arap Baharı’ tabiri kısıtlayıcı ve yanıltıcı olmasından ötürü çok yanlış bir metafordur. Eğer bir metafor gerekiyorsa bu ‘Arap Baharı’ değil ‘Diktatörlerin Sonbaharı’ olmalıdır. Tunus’tan Mısır’a Libya’dan Yemen’e olan halk ayaklanmaları, ihtilaller diktatöryel rejimleri sona erdirmiştir. Peki bahar ne zaman gelir? Çiçeklerin, meyvelerin ortaya çıktığı zaman. Daha ne çiçek var ne de meyve. Bu bir doğum sancısıdır. Mısır’da ve Tunus hariç bölgenin diğer ülkelerinde olanlar, çok zor gelişmelerdir. Zira 40 ila 60 yıldır bu ülkeler diktatöryel rejimler altındaydı. Devlet sadece baştaki adamı korumak, arzularını yerine getirmek amacıyla çalışıyordu. Toplumun müessesleri yıkılmıştı. O sebeple bahardan bahsetmek çok yersiz bir teşbih.
Demokrasi gelecek başka yolu yok
Karamsar mısınız?
Hayır; aksine iyimserim. Mısır’da şimdi geçici parlamento kurulacak, bir anayasa yazılacak ve referanduma sunulacak. Anayasal bir sistem kurulacak. Ancak tarihimizi hatırlayın. Biz demokratikleşme yolunda Tanzimat’tan bu yana neler harcadık, nerelere geldik. Bunlar bir günde olmadı. Hele Mısır gibi 60 yıllık bir askeri dikta rejimi üzerine bunu yapıyorsanız hiç kolay olmuyor. Tarihin bağlamı dışında yaşayan bu toplumlar ilk defa tarihin bağlamına geliyorlar. Halkların demokratik bir düzene ulaşma ısrarı var. Buna da eninde sonunda belli bedeller ödenerek ulaşılacaktır. Çünkü başka yolu yoktur.
İİT’nin tarihinde seçimle göreve gelen ilk Genel Sekreter sizsiniz. Değişim böyle mi başladı?
İİT’de planlanan ancak kurulamayan, kurulmuş ama uykuda olan kurumlar vardı. Aynı zamanda değişen dünyanın getirdiği şartların ve yükselen değerlerin zorladığı ‘olmazsa olmaz’ birimler de kurulmalıydı. Bu yüzden arka arkaya üç yeni kurum oluşturduk. Önce ‘Bilim, Teknoloji ve İnovasyon’ birimini kurduk İslamabat’da. İkinci olarak da ‘kadın’ konusunda çalışmalar başlattık. İlk toplantıyı Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açılışla İstanbul’da gerçekleştirdik. Böylece İslam dünyasında ilk kez ‘kadın’ dosyası açılmış oldu. Bununla ilgili kurumu da Kahire’de kuruyoruz. Üçüncü olarak da ‘insan hakları’ konusuna odaklandık. Bugün insan hakları açısından ‘İslam Dünyası’nın durumunun pek parlak olmadığını biliyoruz. Bu yüzden insan haklarının değerlerini ve uygulamalarını savunacak, kökleştirecek bir kuruma ihtiyaç vardı.
Uykuda bırakılan iki projeyi de hayata geçirdik. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın teklif ettiği ‘İslam Ülkeleri Standartlar Enstitüsü’nü canlandırdık ve iki yıl önce açılışını Ankara’da yaptık. Yine 80’li yıllarda planlanan ‘Sivil Havacılık Komisyonu’nun projesini tamamladık, ilk toplantıyı birkaç ay içinde yapacağız.
‘Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu’nda kadın üyeler de bulunuyor.
Evet, Komisyon’un 18 üyesinde 4’ü kadın. Ülkeleri ise Afganistan, Malezya, Endonezya ve Sudan... Biraz düşününce bu aslında müthiş bir gelişme.
Dine hakarete karşı BM’ye karar aldırttık
Karikatür krizinde İİT ne yaptı?
Bu karikatürler, pespaye, küstah yayınlar özellikle İslam ülkelerinde çok ciddi tepkilere yol açmıştı. Teşkilatımızın üye ülkeleri Birleşmiş Milletlerin iki seviyesinde; New York’ta Genel Kurul’da ve Cenevre’deki İnsan Hakları Konseyi’nde toplandı. ‘Defamation of Religion’ (Dinin aşağılanması, tahkir ve tezyif edilmesi) konusunda alınacak kararda ABD ve bazı AB üyesi ülkelerle karşı karşıya geldik. O dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile görüştüm. Biz, “Tenkite açığız. Farklı inanç ve yorumlar tartışılabilir. Nitekim İslam aleminde âlâsı yapılıyor. İslam dünyasını istediğiniz gibi tenkit ediniz. Tabii ki kusurlarımız var. Ama hakaret, dini değerlerin aşağılanması, Peygamberimiz’e hakaret kabul edilemez” dedik... Ama olmadı. Sonra Hillary Clinton göreve geldi. Kendisiyle 1996’dan beri süregelen bir dostluğumuz var. Bu kez 8 maddeli bir plan sunduk. “Din ve inanç temelinde, kişilere karşı hoşgörüsüzlük, ayrımcılık ve şiddet uygulanmasıyla mücadele” başlıklı plan oy birliği ile kabul edildi. Son 10 yıl içinde krizi bitiren, çatışmayı engelleyen bu çalışma çok önemli bir diplomasi zaferidir.
ARTIK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NIN İRAPTA MAHALLİ VAR
1 Ocak itibariyle dünyanın çevresini 47,5 kere dolaşmışım. Yaşadığımız gelişmelere bakıldığında, bu ziyaretler başında bulunduğum İİT’nin uluslararası camianın aktif bir unsuru olması bakımından çok önemliydi. Artık devlet başkanları, başbakanlar, dışişleri bakanları İİT’yi ziyarete geliyor. Örneğin Danimarka’da Hazreti Peygamber’e yönelik hakaretamiz karikatürlerin yayınlanmasıyla çıkan krizde çok sayıda batılı dışişleri bakanı bana geldi. Bu eski tabirle teşkilatın ‘irabdaki mahallini’ gösteriyor. Yeni tabirle ‘dünya haritasındaki konumuna’ işaret ediyor. Böylece uluslararası krizlerin, çatışmaların önlenmesi, özellikle İslam ülkelerindeki insanların meselelerinin uluslararası arenaya taşınması mümkün olabiliyor.
Star