İslam medeniyetinin merkezi binası camidir. Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettiğinde yeni bir başlangıç için mescid imar ettirmişti. İslam hızla yayılıp değişik beldelerde farklı kültürler geliştirince cami mimarisi de eşsiz eserlere imza attı.
İslam medeniyetinin merkezi binası herhalde camidir. Hz. Peygamber de Medine’ye hicret ettiğinde ilk olarak mescid yapımına başlamıştı. Mescid-i Nebevi o zamanlar üzeri yarı açık, yarı hurma dalları ile örtülü, zemini kumdan, etrafı bir adam boyu kadar yükseklikteki kerpiç duvarlarla çevrili dikdörtgen biçiminde bir binaydı. İslam dört bir yana yayılıp değişik beldelerde farklı kültürler geliştirince cami mimarisi de gelişti ve eşsiz eserlere imza attı.Şam’da I. Velîd’in evvelce bulunan bir kiliseyi yıktırarak 706’da yaptırdığı. Emeviyye Camii, cami mimarisine geniş ölçüde tesir eden en eski Emevî camilerinden biri olarak kabul edilir. Cami 1894’te yanmış ve İstanbul’dan gönderilen Türk mimarlar tarafından tamir edilmiştir.
Camide genişliğine yayılan içten dört tarafı revaklı bir avlu mevcuttur. Dışarıdan avluya açılan cümle kapısının üstünde kule biçiminde bir minare yükselmektedir, diğer minareler daha geç devirlere aittir. Enine uzanan dikdörtgen biçimli camiin çok güzel ve sanat değeri olan bir mihrabı vardır. Mağrib’in en eski camii Tunus’ta Kayrevan’da Ukbe b. Nâfi’ tarafından 670’te bir or≠dugâh camii olarak yaptırılan Kayrevan Ulucamii’dir. Zamanla çeşitli ilavelerle genişletilen camiin üç katlı kare minaresi, İslam dünyasında günümüze gelen en eski minaredir. Birçok tamire rağmen cami orijinal planını kaybetmemiştir. Etrafı iki sütun sırası ile çevrili olan revaklı avlu Emeviyye Camii’nde olduğu gibi enine değil derinliğine uzanır. Üstünü düz bir damın kapattığı, dış görünüşü âdeta bir kaleyi andıran camide at nalı kemer kullanılmıştır. Mihrabın çinilerle kaplı olması bu kısma artık özel önem verildiğini gösterir. İslâm sanatının oymalarla süslenmiş en eski ahşap minberi de bu camide bulunmaktadır.
İnşasına I. Abdurrahman zamanında 786’da başlanan Kurtuba Ulucamii Emevîler dönemi cami tipinin Endülüs’teki örneğidir. Emeviyye Camii örnek alınarak yapılan bina, revaklı bir avludan sonra kıble duvarına dikey uzanan on bir sahndan ibaret bir harime sahiptir. Bizans’tan getirtilen bir ustanın eseri olan mozaiklerle süslü muhteşem bir kubbesi vardır. Zamanla yapılan ilavelerle genişleyen caminin içinde 1293 sütun vardır. Oymalı mermer mihrabı bütün camiler içinde en güzel mihraplardandır. Caminin dış süsleri çok zarar görmüş olmasına rağmen iç süsleri hâlâ göz kamaştırıcıdır. 1523’te katedrale çevrilen mabedin bir diğer özelliği de kemerlerin iki katlı olmasıdır ve bu özellik yalnız bu camide bulunmaktadır.
İspanyadaki hemen hemen bütün camiler tahrip edilmiş olduğundan Endülüs camilerinden Kurtuba Ulucamii’nden başka örnek kalmamış gibidir. Hint’te ana kubbeli pâyeli cami tipi yerine, bir sırada üç kubbenin örttüğü enine harimden ibaret cami tipinin tercih edildiğini birçok örnek görülür. Delhi’de Şah Cihan’ın 1644 -1658’de yaptırdığı Mescid-i Cihannüma veya yaygın ismiyle Mescid-i Cum’a bu tipin en büyük ölçüdeki örneğidir. 10 m. yüksekliğinde bir teras üzerinde kırmızı kum taşı ve mermerden yapılan bu caminin büyük bir dış merdiveni, heybetli eyvana sahip bir dış cümle kapısı ile revaklı avlusu vardır. Yine bir eyvanla geçilen harim ise üç kubbe ile örtülmüştür. Mescid-i Cuma alan itibariyle dünyanın en geniş camiidir. Bu modelde yapılmış camilerin diğer bir güzel örneği de Lahor’daki Badşahi Camiidir. Moğol şahı Evrengizib tarafından 1673’te yaptırılmıştır. İçinde 5 bin, avlusuyla birlikte 100 bin kişi aynı anda namaz kılabilir. 1986’da yaptırılan Faysal Camii Pakistan’ın en büyük camiidir.
Ayasofya Türk mimarlarına örnek
Osmanlı cami mimarisi, önceki dönemde başlamış olan yeni tipler ve tertipler arama yolundaki tecrübelere devam ederek yepyeni sonuçlara ulaşabilmiştir. Az bir zaman içinde varılan bu birbirinden farklı ve diğer İslâm ülkelerinde pek rastlanmayan çok ileri sonuçlar. Türk sanatının bu devirdeki canlılığını gösterir. İstanbul’daki Ayasofya, Türk mimarlarına yeni tecrübelerinde faydalı bir örnek olmuştur.
Osmanlı-Türk mimarisinde cami, Mimar Sinan ve onun üslûbunu devam ettiren mimarlar döneminde gerek yapı sanatı gerekse yer seçilmesi, şehirlerin imar programı, dış hatların güzelliği gibi hususlarda en yüksek seviyesini bulmuştur. Bu camilerde zarif, sade fakat özgün ve her şeyi ölçülü olarak kullanan bir üslûp, çini, mermer, malakârî veya kalem işi nakış gibi süslemenin bir bütün olarak düşünüldüğünü gösterir. Cami inşasında zaman zaman eski bazı tiplere uyulmakla beraber önemli yenilikler de getirilmiştir.
Yeryüzündeki bütün yapılardan üstün
Selimiye Camii büyük Türk mimarı Sinan’ın Edirne’deki şâheseridir. Sultan II. Selim Han tarafından yaptırıldığı için “Selimiye” ismi verilmiş, yapılışı 1575’e kadar sürmüştür. Mimar Sinan, caminin yapımına başladığı zaman 80 yaşına basmıştı.Selimiye’de daha önceki hiçbir camide, ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır.
Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre çapında, tek bir lebi ile örtülmüştür. Sekiz fil pâyeye dayanan muazzam kubbeyle köşelerdeki eksedra denilen çeyrek kubbelerden yapılmıştır. Bu muhteşem kubbenin kasnağı 40 pencerelidir.
Camiin üçer şerefeli dört minaresi vardır, bu minarelerin şerefelerine, üçer ayrı yolla çıkılmaktadır. Cami içindeki çini ve hat işçiliği de önemlidir. Avusturyalı mimar Ernest Diez’in (ö. 1961) ifadesiyle “Selimiye, mekân, büyüklük, yükseklik, topluluk, ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür.”
Star