Hiyerarşik Organizasyon
Hiyerarşik organizasyon belli hizmetleri gerçekleştirecek insanların belli yetki ve sorumluluklar çerçevesinde, ast-üst ilişkisi ile hiyerarşik bir yapılanma vücuda getirmeleri, bu hiyerarşik kademeler arasında iletişim, eş güdüm, finansman ve bütünleşme sistemlerinin kurulmasıdır. Bir topluluk içinde kişiler arası ilişkiler bu özelliklere sahip ise, artık o topluluk hiyerarşi kültürüne sahip bir organizasyon olmuş demektir.
Hiyerarşik organizasyon yönteminin temelini “hiyerarşik bakış açısı” oluşturur. Hiyerarşik yapılanmada, kurallar önceden belirlenmiş ve katıdır. Kişiler arası ilişkiler hiyerarşiye göre belirlenir. Herkes kendisiyle eşit durumdaki kişiyle muhatap olur. İşleyiş emir komuta zincirine dayanmaktadır. Organizasyondaki kişiler hiyerarşinin tasallutu altına girer. İstibdat ve tasallut, hiyerarşik yapıların eninde sonunda gerçekleşen yozlaştırıcı tabiatından kaynaklanır. Çünkü hiyerarşik kademelerde bulunanlar, ne kadar sivil olurlarsa olsunlar, omuzlarında rütbe bulunmasın, eninde sonunda, organizasyonel yapının tüm faaliyetlerini kendi şahsi kararları ile belirleyen irili-ufaklı komutanlara dönüşürler. Karar mekanizması ve bilgi akışı yukarıdan aşağıya doğru işler. Üstler, astlara karşı resmi ve mesafelidir. Katılıma izin verilmez. Kişiler hiyerarşi içindeki görevi dışında hiç bir şeye karıştırılmaz. Hiyerarşi içinde üst konumdakiler astlarını daima kontrol altında tutar. Kendilerine yönelen eleştirileri disipline aykırı bularak susturur. Disiplin ve hiyerarşi, ortak verimliliği sağlamaktan çok üst kademelerin statülerine yönelen hareketleri bastırma aracına dönüşür. Alt kademeler ise üstlere karşı, verimi sağlayıcı samimi disiplin yerine aferin alma, gözüne girme, yaranma gibi disiplin ve itaat gösterişi tavırlar içine girerler. Değişik kademelerdeki bu tür yaklaşımlar, organizasyonel yapının amaca uygun fonksiyonelliğini yitirmesine yol açar. Yani, yapı saltanata dönüşür.
Hiyerarşik yapılarda, daima statü çatışması, rekabet, çekemezlik, entrika var olacaktır. Bu yüzden kişiler, enerjilerinin çoğunu statü elde etme çabasına yoğunlaştıracaklardır. Bu ise organizasyon içinde bilgi, fikir üretme, gruplaşma eğilimlerini yakın takibe almayı ve sürekli kontrol altında tutmayı doğuracaktır. Mevcut dengelerin, statükonun bozulması arzu edilmez. Bütün bunlar, organizasyon kademelerinin iç dengelerin korunmasına yoğunlaşmasına yol açar. Bu yoğunlaşma ise asıl amaca yönelik faaliyetleri geri plana iterek kısıtlar ve güçleştirir. Hiyerarşik yapının yol açtığı bürokratik işlemler, kademeler arası ilişkiler, rekabetler, statü çatışmaları… Bütün bunlar kişilerin doğrudan hizmetler ile temasını kesecek, bu tür ilişkilerin yol açacağı psikolojik mekanizmalar hizmetin manevi atmosferini, ihlâsı, uhuvveti ve rıza-i ilahi gayesine yönelişi zedeleyecektir.
Hiyerarşik organizasyonların yönetimi prosedür eksenli bir işleyişe sahiptir. Organizasyonu oluşturan çok sayıda yönetim kademesi, karar mekanizmalarının ağır işlemesine, kişilerin doğrudan amaca uygun hizmetler ile temasını kesecek bürokratik işlere, kontrol ve denetime yönelik faaliyetlere yol açar.
Hiyerarşi kültürünün temelinde “istişare” değil, “itaat” vardır. Hiyerarşi kültürü, yukarıdan aşağıya hükmetme, aşağıdan yukarıya ise itaat etme kültüründen oluşur. İtaat kültürü farklı fikirlerin dile getirilmesine engeldir. Bu durum, karşılaşılan problemlerle ilgili çözüm alternatiflerini azaltır. Çözümleri, hiyerarşinin en tepesindeki kişinin paradigmaları ve sübjektif görüşleri ile sınırlar.
İstişari Organizasyon
İstişari organizasyon, belli hedeflere yönelik olarak yapılacak çalışmaları gerçekleştirecek insanların hiyerarşik bir yetki ve sorumluluk ve ast-üst ilişkisi olmaksızın, istişari bir yapılanma vücuda getirmeleri, bu istişari ilişki çerçevesinde iletişim, eş güdüm, finansman ve bütünleşme sistemlerinin kurulmasıdır. Bir topluluk içinde kişiler arası ilişkiler bu özelliklere sahip ise, artık o topluluk istişare kültürüne sahip bir organizasyon olmuş demektir.
Meşveret, samimane olarak, başka hiçbir maksat olmaksızın, “şahs-ı manevinin görüşünü” aramayı ve onu tespit edip kayıtsız şartsız bu görüşe itaati gerektirir. İstişare, şahsı manevinin görüşünü tespite elverişli bir yöntem ile yapılmalıdır. İstişare süsü verilerek, bir takım kişilerin hiyerarşik temayüllerine çanak tutmak, istişare kurumunun ruhuna aykırıdır. Suiistimaldir. Bunu hisseden kişiler kararlara saygı duymaz. Her şeyin üstünde olan ve her şart altında korunması gereken birlik parçalanır.
Risale-i Nur Hizmetleri ve Organizasyon
Hiyerarşik organizasyon ile istişari organizasyon arasındaki temel fark, birincisinde karar almadan uygulamaya kadar tüm sürece hiyerarşinin; ikincisinde ise istişarenin şekil vermesidir.
Burada dikkat edilecek en önemli husus, istişari organizasyonların tedrici olarak hiyerarşik organizasyona dönüşme riskidir. Çünkü istişari yapılarda, meşveret düsturunu tam hazmedememiş kişilerin bulunması, bu kişilerin süreç içinde kendi şahsi görüşlerini temsil eden ekipler oluşturmasına, yani komitacılık eğilimlerine, dolayısıyla meşveret görüntüsü altında şahıs saltanatına yol açmaktadır. Cemaatlerin hakikat ekseninden şahıs eksenine kaymasında, meşveretin saltanata dönüşmesi etkilidir. Saltanat mekanizması ile manevi hizmetleri yürütmeye kalkışmak, hakiki manada meşvereti yozlaştırmak, hizmetlere ağır darbeler indirmektedir.
Risale-i Nur, cemaat kültürü esas alınarak yazılmış bir eserdir. Cemaat kültürü, hiyerarşiden uzak, fıtri ve sosyal bir biçimlenmeye yol açar. Sosyolojik açıdan cemaat, toplumun doğal bir unsurudur. Bu nedenle, bir toplumda cemaat oluşumu, bir çatışmaya yol açmaz. Ancak, hiyerarşi kültürü, tüm toplumu kuşatan hiyerarşik yapı içerisinde meşruiyet kazanmak zorundadır. Eğer amaç, genel hiyerarşik yapının paradigmaları ile barışık değil ise, o takdirde çatışma başlayacak demektir ki, bu çatışma, ister istemez, hem direnç gösteren genel hiyerarşik yapının, hem de bu yapı içerisinde meşru bir yer edinmeye çalışan hizmet hiyerarşisinin siyasallaşmasına yol açacaktır. Çünkü hiyerarşik organizasyon, sadece hizmet dışındaki çevrelerin bu organizasyona bakışını değil, aynı zamanda organizasyona mensup kişilerin birbirine bakış açılarını da değiştirecektir. Kişiler birbirine organizasyon içindeki statülerine göre bir bakış açısı geliştireceklerdir. Yani, cemaat kültüründeki kardeşlik, ihlâs, sadakat gibi manevi kavramların yerini, ast, üst, amir, kurul, üst kurul gibi maddi hiyerarşik kavramlar alacaktır.
Bu, istişari organizasyonlarda hiyerarşinin olmadığı anlamına gelmez. Ancak hiyerarşi ve hiyerarşik unsurların yetki ve sorumlulukları da istişare ile belirlenir. Risale-i Nur hizmetlerinin yürütülmesinde hiyerarşik organizasyon, istişari organizasyonun bir parçasıdır. Karar almadan uygulamaya kadar tüm süreçte genel olarak istişari organizasyon söz konusudur. Ancak, uygulama süreçleri istişari kontrol altında hiyerarşik organizasyonla yürütülebilir. Kısaca istişari organizasyonlarda, kişiler tek başlarına bir karar alıcı değil, verilen ortak kararların uygulayıcısı, yerine getiricisidirler.
Risale-i Nur’un Hizmet Metodu ve Meşveret
Risale-i Nur’un dairesi geniştir. Risale-i Nur Camiası Dost, Kardeş, Talebe Dairelerinden Müteşekkildir. Bir organizasyon ne kadar büyük olursa olsun, bu daireleri ihata edemez… Hiyerarşik yaklaşım, Risale-i Nur’un dost, talebe, kardeş dairelerini tahrip edecektir.
“Dostun hassası ve şartı budur ki: Katiyen, Sözler’e ve envar-ı Kur’aniyeye dair hizmetimize ciddi taraftar olsun ve haksızlığa ve bid’alara ve dalalete kalben taraftar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.
“Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakiki olarak Sözler’in neşrine ciddi çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebairi işlememektir.
“Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözler’i kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i ha-yatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin. (Mektubat s. 329)
“Risale-i Nur, bir daire değil, mütedahil daireler gibi tabakatı var. Erkanlar ve sahipler ve haslar ve naşirler ve talebeler ve taraftarlar gibi tabakaları var. Erkan dairesine liyakati olmayan Risale-i Nur’a muhalif cereyana taraftar olmamak şartıyla, daire haricine atılmaz. Hasların hasiyeti, zıt bir mesleğe girmemek şartıyla, talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben taraftar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız. Fakat, Risale-i Nur’un erkanlarında ve haslarındaki esrarlar ve nazik tedbirlere, onları teşrik etmemek gerektir.”(Kastamonu Lahikası, s. 188.)
Buradaki bahsedilen tabakalar dikey değil-yatay, hiyerarşik değil manevidir. Cemaat mensupları arasındaki ilişkilerde manevi statüler belirleyicidir. Yani, arada maddi bir hiyerarşi yoktur. Risale-i Nur’da dost, talebe, kardeş statüleri, bu statüye sahip kişilerin kendileri tarafından dahi bilinmemektedir. Kişiler, kendisini bu statülerden birine sahip var sayarak, diğer kişiler üzerinde üstünlük taslayamaz. Yani, bu statüler vesile-i tahakküm olamaz. Bu sebeple, Risale-i Nur’un mesleğinde hiyerarşik bakış açısı söz konusu değildir. Hizmet herkesin önünde durmaktadır. Kişiler ile hizmet arasında hiçbir mesafe de bulunmamaktadır.
Cemaat, Toplum ve İstişare
Cemaat, toplumun genel örgüsü içinde doğal bir parça olduğu için, bütün toplum ile teşrik-i mesai halindedir. Cemaat ile diğer toplum kesimleri akrabalık, komşuluk, meslektaşlık, ticaret v.s. gibi sebeplerle “dost” ilişkisi halindedirler. Dost ilişkisi, Risale-i Nur’un tanıtılması için yeter bir vesiledir. Talebe ve kardeş derecesine giden kanallar daima açık olacaktır. Yani, cemaat insanları ile toplumun diğer bireyleri arasında, organizasyonun yol açtığı katı, itici, farklılaştırıcı sınırlar bulunmayacaktır. Ancak, insanların hiyerarşik bir organizasyon ile ilişkileri bu mahiyette olmayacaktır. Daima arada hiyerarşik yapı olumsuzlukları, kolayca bir organizasyona dâhil olmaya engel psikolojik engeller vs. hüküm sürecektir. Öte yandan, organizasyon içinde yer alma temayülleri, salt hizmet maksatlarının ötesinde, kişilerin sağlayacağı veya sağlayacağını ümit ettiği statü ve imtiyazları elde etme gibi, hizmet ruhunu bozacak maksatlı katılımlara da açık olacaktır.
Hizmetlerin tam bir tesanüt içerisinde yürütüldüğü yer ve dönemlerde ilişkilere ve hizmetlere cemaat kültürü, meşveret kültürünün hâkim olduğu görülür. Hizmet içindeki kişiler hiyerarşik bir konumdan, aşağıdan yukarı veya yukarıdan aşağı dikey bir bakış açısı ve tavırlardan uzaktır. Tesanütün bozulduğu, hizmetlerin aksadığı ve parçalanmanın vukua geldiği yer ve dönemlerde ise mutlaka hiyerarşik bakış açısına sahip kişiler vardır. Yani, şahsı manevinin istişari görüşünün yerini, bir şahıs tahakkümü doldurmaktadır. İslam Tarihinde hilafetin saltanata dönüşmesi gibi, cemaat içinde de istişare ile şahsı manevinin görüşünün tespiti ve bu görüşe itaat ve inkiyat yerine, şahısların görüşlerine itaat ve inkiyat baş göstermiştir.
İlmi İstibdat ve Meşveret
Meşveret külliyet kesbetmektir. İlmi, bilgiyi vesile-i tahakküm etmek meşveret düsturuna aykırıdır. Çünkü İstibdad-ı ilmi, taklidi, tahakkümü ve muhalefeti tevlit eder. Çünkü İstibdad-ı ilim, mütehassıs olmayanları taklide, olanları muhalefete iter. İstibdat-ı ilmi, hizmeti sahiplenmeye dolayısıyla bir şahs-ı manevi teşkiline manidir. Zira ilim sahibine havale edilir. Merkezde şahs-ı manevi teşekkül etmezse, şahsi kanaatler etkili olur. Kişilerin fikir beyan edemediği veya fikir beyanının itiraz gibi algılandığı bir zemin, şahs-ı manevi zemini olamaz. Böyle bir zeminde yapılan meşveret, meşveret olamaz.
Hakiki Manası ile Meşveret Sorumluluğu
Toplum hayatında uygulanan bir karar ne kadar şahs-ı manevinin görüşü ise o kadar isabetli ve birlik sağlayıcıdır. Uhud Savaşı öncesinde Peygamber S.A.V. in yaptığı istişarede ortaya çıkan karar kendi görüşüne uygun değildi. O (S.A.V.) isteseydi şahs-ı manevinin görüşünün uygun olmadığını belirterek çoğunluğu ikna edebilirdi. Ama etmedi, kendisi de istişare sonucu ortaya çıkan çoğunluk görüşüne riayet etti. Bunun çok sebeplerinden birisi şöyledir: Birincisi, esas olan birliktir. Birliğin muhafazasıdır. Şahs-ı manevinin kararı bağlayıcı olmaz ise, bu takdirde birlik bozulup, cemaat parçalanabilirdi. Elbette, Hz. Peygamberin (S.A.V.) sağlığında böyle bir sonuç mümkün olmasa da, gelecekte İslam toplumlarının alacağı kararlarda istişarenin kurumlaşması gözetilmiştir. Aksi takdirde çoğunluğa karşı itirazlar yükselir ve neticede birlik bozularak parçalanma husule gelebilirdi.
Nitekim günümüzde istişarenin özüne, mana ve ruhuna uygun olarak yapılmaması sebebiyle bu mahzurlu sonuçlar yaşanmaktadır. Cemaatler farklı görüşler, farklı şahıslar etrafında aşiretlere bölünmüştür. Her aşiret, kendisini farklı bir aidiyet ile tanımlamaktadır. Artık cemaat değil, cemaatler vardır. Artık şahs-ı manevi tek değil, çoktur. Cemaat meşvereti değil, her cemaatin kendi meşvereti vardır. Bu işbölümünü değil, tarafgirliği, parçalanmayı getirmektedir. Tarafgirlik ile hizmetin farklı vecheleri ihata edilememekte, hizmeti tek boyutluluğa ve o boyutu temsil eden anlayışa mahkûm etmekte, her cemaati “Sen bana katıl” noktasına getirmektedir.
Şahs-ı maneviyi yeniden toparlayıp, bütün bir camiayı temsil eden bir istişari ortam sağlamak gibi bir sorumluluğu her şeye rağmen ifa etmek mevkiinde olanların oturup şu soruyu kendilerine sorma zamanı gelmiştir: Âlem-i İslam’ın ittihadının çekirdek toplumu olan Risale-i Nur camiası, kendi arasında ittihadı sağlamadıkça bu görevini nasıl ifa edecektir? Hizmetin her bir farklı vechesini, bütünleyici farklılık ve işbölümü meselesi olarak görmeyip, hizmeti sadece kendi mensup olduğu hizmet vechesine indirgemek doğru mudur? Günümüzde hizmetler, nefs-ül emirde istişare ile mi yürütülmektedir? Böyle ise, neden parçalanmalar sürüp gitmektedir? Kısaca, meşveret mi saltanat mı cereyan ediyor? Eğer saltanat cereyan ediyor ise, bu işleyişin derhal meşverete dönüştürülmesi, bu vahim aksaklığın tamirinin sonraki kuşaklara aktarılmaması elzemdir.