Türkiye’nin gündemi çok hızlı bir şekilde değişiyor, meseleler ardı ardına ülke gündemine geliyor. Kısa bir süre sonra da başka meselelerin ortaya çıkmasıyla birlikte bu meseleler ya unutuluyor veya geri planda kalıyor. Herhalde artık büyük ülke olmak böyle bir şey olsa gerekir.
Şüphesiz ki, ülkenin bütün meseleleri, bu ülkenin bir vatandaşı olarak bizi ilgilendiriyor. Muhakkak, bizi daha fazla ilgilendiren meseleler var. Bugünkü makalemizi de böyle birkaç konuya ayırmak istedim.
İSLAMCILIK TARTIŞMALARI
Üstad Said Nursi ile ilgili İslamcılık tartışmaları hız kesmeden devam ediyor. Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir. Risale-i Nur, bir iman ve irfan hareketidir. Said Nursi de, bu iman ve irfan hareketinin öncüsüdür ve mimarıdır. İslamcılık kelimesine yüklenen mana ise zaman zaman farklılık arz etmektedir ve umumiyetle siyasidir.
Said Nursi, hiçbir siyasi beklenti ve metot içinde olmadan, doğrudan doğruya, milletin imanını kurtarmak ve kuvvetlendirmek için, müspet iman hizmetine yönelmiş ve bütün hayatında, zaman zaman bazı faklı metotlarla da olsa, hep buna hizmet etmiştir. Onun için Said Nursi’yi bu manada bazı çağdaşı düşünce adamları ile aynı kategoriye koymak mümkün değildir.
Risale-i Nur hareketi, bu açıdan bakıldığı zaman da özgündür ve kendine has çok önemli özellikleri barındırmaktadır. Diğer İslam ülkelerinden farklı olarak, İslami hizmetlerin ülkemizde çok daha başarılı bir şekilde vicdanlarda makes bulması ve büyük başarılara imza atılması, büyük bir çoğunlukla, Said Nursi’nin izlediği bu müspet iman ve irfan hareketinin neticesidir.
Risale-i Nur’un terminolojisinde ‘’İslamcılık’’ kavramı yoktur ve Üstad Said Nursi, bu büyük ve cihanşümul iman ve Kur’an hareketini, farklı manalar da yüklenebilen kelimelere ve kavramlara hapsetmemiştir. Müslüman olmayan insanlarda, farklı algı ve tepki meydana getirebilecek kelimeler ve kavramlar ile ezelden ebede uzanan büyük ve Kur’an’i bir davayı anlatmaya çalışmanın da gereği yoktur.
Farklı tercihlere, bazı düşünür ve grupların kendilerini ifade etme ve isimlendirme şekillerine her zaman saygılıyız. Risale-i Nur’un bize verdiği terbiye bunu gerektirmektedir. Biz öyle düşünmesek ve bazı görüşlere katılmasak bile, Kur’an’ın rahmet mesajına ve ruhuna uygun bir şekilde İslam’a hizmet iddiasında olan hareketlerin, meslek ve meşreplerin, tenkit ve tenkisi üzerine hizmetimizi bina etmeyiz.
Bazı yazarların, bu konuya kendi zaviyelerinden bakmalarına saygı duymakla birlikte, kendini ifade ve isimlendirme konusunda son sözün Said Nursi ve Risale-i Nur’a ait olduğunu da ifade etmek istiyoruz.
MEDRESETÜZZEHRA’NIN ŞUBELERİ
4+4+4 sisteminin yürürlüğe konulmasıyla birlikte, eğitim sistemimiz, yeniden ve çok daha güzel bir şekilde yapılandırılmaya başlandı. 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin Milli Eğitim’de ve milletin vicdanında açtığı yaralar da inşallah bu yeni düzenlemeler ile birlikte iyileşmeye başlıyor.
Bu yeni sisteme, birçok bahaneler ileri sürerek hücum edenlerin dayandıkları argümanlar da bir bir yıkılmaya devam ediyor. Böyle köklü değişiklikler, elbette beraberinde birçok problemi de getirecek. Fakat siyasi husumet veya din düşmanlığı gibi sebeplerle bu sisteme karşı çıkanların haksızlıkları, eminim, her geçen gün daha da tescil edilecek. İcra mevkiinde bulunanların da, çıkan ve çıkması muhtemel problemleri, zaman geçmeden çözmeleri ve sistemin bu yeni duruma tam adapte olması için gayret etmeleri gerekir.
Seçmeli derslerdeki dağılım da çok önemli. Toplam bir milyona yakın evladımız, Kur’an ve Siyer derslerini seçerek, bu yöndeki tercihlerini net bir şekilde ortaya koydu. Bu millet dinini öğrenmek istiyor, evladına dinini ve Peygamberini öğretmek istiyor. Devletin görevi de buna zemin hazırlamak ve bunu kolaylaştırmak.
Ayrıca Fen derslerine yapılan tercih de şu noktayı çok net bir şekilde ortaya koydu. İsmail Berk’in de geçenlerde yazdığı gibi, bu millet din ve fen bilimlerini beraber okumak istiyor, çift kanatlı olmak istiyor. Medresetüzzehra’nın şubeleri olarak, inşallah bu okullar, çok büyük bir görev ifa edecek, maddi ve manevi alanda bu ülkenin önünü açacaktır.
Yeni düzenlemeler ile birlikte bu eğitim ve öğretim yılının başında 673 İmam Hatip Ortaokulu açıldı. Bu okullara yaklaşık yüz bin öğrencinin kaydı yapıldı. Böylece ortaokula kayıt olan öğrencilerin yüzde on kadarı İmam Hatip Okullarına kayıt yaptırmış oldu.
Kürtçe seçmeli ders için yapılan yirmi altı binlik tercihin de yabana atılmaması gerekir. Çünkü bu derslerin seçilmemesi için, muzır manilerin çok yoğun gayretleri oldu. Kürtçenin seçmeli ders olarak okullarda okutulmaya başlanması, elbette yeterli olmamakla birlikte, demokratikleşme yönünde atılan önemli bir adım olarak kabul edilmelidir.
Böyle önemli bir konuda hayati bir karar vererek, bu vatan evlatlarına çok büyük bir hizmette bulunanlardan Allah razı olsun. İrtica yaygaralarının koparıldığı, köşe bucak başörtülü avına çıkıldığı, İmam Hatip Liselerinin infaz edildiği günlerden, bu günlere ulaştıran Rabbime de hamd-u senalar ediyorum.
AK PARTİ KONGRESİ
Ak Parti kongresi de geçen Pazar günü yapıldı ve Recep Tayyip Erdoğan, son kez genel başkan seçildi. Öncelikle Kongre’de çok sayıda ülkenin üst düzey görevli ile temsil edilmesi çok önemli ve artık Türkiye’ye, her geçen gün artarak verilen önemin de bir göstergesidir. Ayrıca ülke çeşitliği de, bu görüşü kuvvetlendirmektedir.
Bu Kongre’ye Irak Cumhurbaşkanı Yrd. Haşimi, Kürt Bölgesi Başkanı Barzani, Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ve Hamas Lideri Meşal’in de davet edilmeleri, bu kongreye katılmaları da gerçekten çok önemli ve Türkiye’deki zihniyet değişiminin de çok önemli bir göstergesidir. Artık devletteki ırkçı reflekslerin büyük oranda gerilediğini söyleyebiliriz. Bu Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli ve hayırlı bir gelişmedir.
Başbakan’ın konuşması için de şunları söyleyebiliriz. Evet duygusal olmak ve duygusal konuşmalar yapmak çok güzel. İki buçuk saatlik konuşmanın büyük kısmı bu çerçevede devam etti. Genel Başkanlığın ve Başbakanlığın son dönemecine girerken, bu tür duygular ağır basabilir. Fakat devlet yöneticileri için, bu kadar duygusallık biraz lüks sayılabilir.
Birçok problemin çözüldüğünü ve birçoğunun hal yoluna girdiğini söyleyebiliriz, fakat ülkenin hala çözüm bekleyen çok önemli problemleri bulunmaktadır. Kürt Meselesi, demokratikleşme, yeni Anayasa ve Avrupa Birliği konularında, ciddi tereddütler yaşanmaktadır. Bunlar çok önemli konular ve mutlaka sağlam ve kararlı adımlar gerektirmektedir.
Başbakan’ın yeni anayasa konusunda ‘’masadan kalkan taraf biz olmayacağız’’ vurgusunu önemsemekle birlikte, yeni bir Anayasa yapılabilme şansını yüksek bulanların sayısı fazla görünmemektedir. Bu konuda da yavaş yavaş bir ümitsizliğin hâkim olmaya başladığını, maalesef üzülerek söylemek durumundayız. Avrupa Birliği konusunda da, sanki karşılıklı bir isteksizliği taraflar benimsemiş gibi görünüyor. Bu konudaki irade ve kararlılığı da güçlendirmek gerekir.
Uludere hadisesinin üzeri örtülmemeli. Darbeye teşebbüs edenlerin cezalandırılması ne kadar önemli ve tarihi bir adım ise, aynı şekilde haksız yere masum insanların ölümüne sebep olanların da cezalandırılması gerekir. Suriye konusu, ülkemize giderek daha fazla zarar vermeye ve daha çok can yakmaya başladı. Düşürülen uçağımız konusundaki belirsizlik de, her geçen gün derinleşmeye devam ediyor. Bu konularda kamuoyuna mutlaka tatmin edici açıklamalar yapılmalıdır. Ayrıca bazı basın organlarına akreditasyon uygulamasının da demokratik bir tavır olmadığını ifade etmek istiyorum. Genel Kurmay Başkanlığının yavaş yavaş akreditasyon uygulamalarına son verdiği bir sırada, açılımları ile buna vesile olan bir partinin, her ne sebeple olursa olsun böyle bir yola başvurmasının hiçbir makul açıklaması bulunamaz.
Kamu’da Kürtçe hizmet verilmesi konusunda Başbakan Erdoğan’ın kongre konuşmasında verdiği taahhüt çok önemli ve bu kongrenin en önemli demokratik adımlarından bir tanesidir. Türkiye’de yıllardır, devletin ırkçı reflekslerine toslayan böyle demokratik bir hakkın geç de olsa veriliyor olması, çok önemli ve cesaretli bir açılımdır. Aynı zamanda bir insan hakkı ve devletin Kürt vatandaşlarına da bir vicdan borcudur. CHP’nin de hemen bu önemli adıma karşı çıkması ve tepki göstermesi de anlaşılmayacak bir durum değildir. On yıllarca Kürtçe konuşmayı tamamen yasaklayan ve konuşanları cezalandıran CHP’nin, böyle demokratik adımları hazmetmesi de elbette kolay olmayacaktır.