Doğrudur veya benzeridir, böyle söylerler: Mevlana Hazretlerinin yaratılış izahlarını gören Yunus Emre, “sözü uzatmış, fazlasıyla. Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” demiş.
Sözün hakikatlığını tartışmıyorum, hakikat olan kısa yoldan hakikatı tavazzuh ettirmesidir Yunus Emre’nin, yoksa haşa Mevlana’ya bir tavr-ı kerih almak değil benim, değil hiç kimsenin hakkı değil. O damen-i muallaya biz ancak yüz süreriz.
Sürekli Kur’an-ı Azimüşşanı okuyorum, kafamda Risale-i Nur ile mukayeseler doğuyor. Kur’an ki kitabımızdır. Selçuklu ve Osmanlıdan ve daha öncelerden beri Kur’an‘ın anlaşılması olmuştur. Ne tür safhalardan geçmiştir? Kitabımızın insanımız tarafından anlaşılmasının bir tarihsel macerası vardır. Bunu tavazzuh ettirmek çok gayret gerektirir. Ama çok anladığımız söylenemez. Kur’an'da zaman bizim zaman telakkimizin çok dışında. Kur’an ın yüzlerce yılı bizim bir yılımıza tekabül eder, daha da fazlası.
Kur’an'da tekrar edilen bir cümle var. Allah–ı Zülcelal “Biz nice kavimler helak ettik“ diyor. Böyle saymadım ama çok tekrar edilen bir ifade. Kelimeler değişse de hakikat aynı. Dersini geçemeyen ve yaratılışın seyrini alaya alan nice kavimler helak edilmiş. Bu bizim telakkimize göre kırk elli yıl değil tabii. Hz. Nuh (as) 950 sene peygamberlik yapmış.
“Nuh Ya Rabbi dedi, beni yalancı saymalarına karşı Sen yardım et bana. Biz de ona vahyedip bildirdik ki ‘nezaretimiz altında ve bildiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz gelip tandır kaynayınca her cinsten birer çift ile haklarında azap hükmü takdir edilmiş olanlar dışında kalan aile halkını yanına al. Zalim ve kafirler hakkında sakın Bana başvurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır. Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince deki ‘bizi o zalim toplumun elinden kurtaran Allah’a hamd ü senalar olsun.”
Nuh dua etti, iştikak sanatı harikası. Ezberlenecek bir dua. Peygamber ağzından çıkmış. Nesillerimizin ağzında peygamber duaları yok, Müslüm baba, Tatlıses nakaratları eyvah eyvah. “Ve kul Rabbi enzilni münzelen mübareken veente hayrül munzilin” Yarabbi beni güvenli ve kutlu bir yere indir. Çünkü sen konuklayanların en iyisi, en mükemmelisin.” (Müminün 26-29)
Bediüzzaman Said Nursi, Haşir Risalesini neden yazdı? Yazış gerekçesini açıklamamış, ama ben Kur’an’da yüze yakın öldükten sonra dirilme hakikatini anlatan ayet gördüm. Bütün Kur’an‘a serpiştirilmiş. Onlardan bir genel haşir bahsi çıkarmak için hepsini yer, zaman ve söylem açısından bir araya getirmek lazım, bu biraz bilgi ve beceri gerektirir. Zaten öldükten sonra dirilme hakikatini Kur’an’dan çıkarmak, summarize etmek isteyen kabullenmiştir, bir sonuca varır.
Bediüzzaman birçok yerde haşri anlatmış ama şahikası Haşir Risalesi. Bütün Kur’an’dan süzülen, yer ve zaman kaydına bağlı olarak terkib edilmiş bu muazzam eserin telifi büyük bir telif kudretinden sonra olmuş. Onu kaleme alırken kalemi ve kendisi neler düşündüler, doğuş seremonisini ona sormak isterdim. “Neler hissettiniz efendim, neden bunu yazdınız?” Şimdi yüz ayeti okuyalım, bir de Haşir bahsini okuyalım. Mimarlar taşları bir araya getirir bir ev veya cami yapar. Selimiye de bir taş yığını ama ne yığın, ustalık mimarın elinden çıkmış olmalı.
Mikelanj mermeri yontup dağdan döndüğünde, ümmetinin buzağıya taptığını gören büyük peygamber elindeki emirleri bir kenara koyarak çok öfkelenmiş, o öfke anını Mikelanj büyük bir sanat gücü ile taşa yansıtmış. Kırkbin kere maşallah, sonra da karşısına geçip “Konuş ya Musa“ demiş. Bizde de biri çıkıp Süleymaniye’yi seyredip mimarının psikanalizini, padişahın ruh halini anlatsaydı. Bunu Freud yapmış günlerce gidip heykelin karşısına oturup hem Musa’nın hem de mikalanjın ruh halini psikanalitik anlatmış. Ne sanatçı adamlar, ne ruh sahipleri.
Haşir Risalesi modern bir eser, hadi güncel diyelim. Hem tiyatro, hem sinema, hem roman gibi kaleme alınmış. Çünkü yüzyılın en büyük meselesi dramatik düşünmek yani sahnelemek, o eserdeki sahneleme kudreti büyük bir dramaturgun gözünden nasıl ifade edilir. Gel arkadaş artık. Neredesin? Akif “o nuru gönder ilahi asırlar oldu yeter, bunaldı milletin afakı bir sabah ister” diyor.
Bediüzzaman o yüz ayeti tabakalarıyla biliyordu, onlardan bir hamur yoğurdu eserini ortaya çıkardı. Haşir Risalesi yavaş yavaş gelişen ve büyüyen bir tasarım mantığı ile kaleme alınmış. Oradaki tasarım harikası bile çok konuşulması gereken bir bahis. Bediüzzaman ve tasarım büyük bir hakikat. Haşir ayetlerini otuz üç kısma bölüştürüp ortaya bir telif ve tasarım harikası çıkarmış. Kendisi, “haşir bahsini oku anlamazsan gel parmağını gözüme sok” diyor.
Şunu demek istiyorum, Ey Diyanet kafilesi hocalar, din yorumcuları! Bu büyük adam haşri asrın idrakine göre anlatmış. Gelin yüz ayeti okuyun bir de haşir bahsini okuyun, ne kadar mütenasip uyum içinde bahis anlatılmış. Ne kadar harika bir güncelleme, doğrudan doğruya Kur’an’dan almış ilhamı asrın idrakine söyletmiş İslam’ı Bediüzzaman. Bütün Risaleler bu asrın insanının anlayacağı bir şekilde dinin hakikatlerini en basit zihinli bir ilkokul çocuğundan en yukarda bir dehaya da anlatmış.
Bediüzzaman herşeyi güne göre anlatmış, güncellemiş siz hala arıyor musunuz? Toplumun yüzde 60’ı Kur’an okumasını bilmiyor, nerden haşir bahsini tetebbu etsin. Sayın Cumhurbaşkanı, sayın Diyanet Başkanı geri kalmak hatadır, gelin bu kitapları öğrencilerin önüne koyalım…