Temel İskit'in yazısı:
72 yaşındaki bir ‘beyaz Türk’ün düşünceleri
Benim neslim ve çevrem uzun süre ‘sorunsuz’ bir Türkiye’de yaşadı. Kürt sorunu yoktu. Ermeni soykırımı sorunu hiç yoktu. Dış dünya ile tek sorunumuz bizi fesli göstermeleriydi. Doğu’yu küçümser Batı’yı önemserdik. En büyük korkumuz irtica ve komünizmdi.
Yıllarca aldatıldık. Önce eğitim aldattı. Sonra da Soğuk Savaş.
Gözlerimizdeki perde sonraki nesillere göre çok geç kalkmaya başladı.
Önce bizden bazı şeylerin saklandığını sezmeye başladık. Ama neyin saklandığını bilemedik.
Türkiye’nin sorunsuz değil tam tersine bol sorunlu bir ülke olduğunu anlamamız zaman aldı. Çözümler üzerinde kafa yormaya başlamamız da.
Bir kısmımız ideolojilerin cazibesine kapıldı. Asıl sorunlarımızın ideolojilerle maskelendiğini anlayamadı. Çoğumuz da gözlerimizi kapayıp vazifemizi yaptık.
Dünya değişip de gerçek sorunlarımızla yüzleşince şaşırdık. Eski şablonlar hiçbir şeyi çözmüyordu. Kemalizm, sosyalizm, milliyetçilik dertlerimize deva değildi.
Birçoğumuz kolayı seçti. Sorunlar alıştığımız aletlerle çözülemeyince, aletleri değiştirmek yerine sorunlarla yaşamayı yeğledi. Zaten zaman daralıyordu. Bütün bir ömür aldandığını kabullenmek kolay değildi elbet.
Bizim nesil iç sorunlarımızın sık sık kılık değiştirmesine de tanık oldu. Şaşkınlığımızın nedeni biraz da bu.
Ermeni sorunu başta hiç yoktu. Sonra Batılı düşmanlarımız hiç yoktan bir soykırım uydurdu. Daha sonra mesele Ermenilerin bizi arkadan vurmasına dönüştü, oradan savaş koşullarında meşru müdafaaya, oradan mukateleye. Şimdilerde ise tarihin ‘photo shop’lanmamış sayfaları açıldıkça hayretten hayrete düşüyoruz.
Ama bir kısmımız aldatıldığına kızarken çoğumuz inkârın rahatlığına sığınıyor hâlâ.
İrtica sorununda tersini yaşadık. İçimize salınan ‘şeriat’ korkusunun temelinin çok da sağlam olmadığını görmeye başladık. Öğretilenin aksine Müslümanlığın bir tehlike olmadığını, toplumumuzun ortak değeri olduğunu anladık. Laikliğin kolay kolay elden gitmediğini, ‘İslamcı’ denilen bir partinin yedi yıllık iktidarından sonra bile İran olmadığımızı gördük. İrticayla mücadelenin özgürlüklerin kısıtlanması için nasıl bahane edildiğini farkettik.
Ama bir kısmımız aldatıldığına kızarken hâlâ çoğumuz için irtica ha geldi ha gelecek.
Bizim nesli en çok Kürt sorunu sarstı. Onun da yıllarca bilincinde değildik. Tarih Türk tarihiydi. Türkiye Türklerindi. Kırklarımızdayken bile bizim için Kürt yoktu. Bölücü terör vardı. Sonra ‘kart kurt sesi çıkaranlar’ Kürtler olarak ortaya çıktı. Önceleri kendi lisanları yoktu. Sonra öğrendik ki varmış. Hatta Anadolu’da Türklerden önce yaşamışlar. Şimdi de ikinci sınıf muamelesi görmeyi reddediyorlarmış. Demokratik bir Türkiye’de eşit vatandaşlar olarak yaşamak istiyorlarmış.
Bir kısmımız bu sorunun ülkemizin bekası için yaşamsallığının bilincine vardı. Çözüm için silahın, ekonomik önlemlerin yeterli olmadığını anladı. Kimlik konusunun, anayasal ve fiilî eşitliğin önemini idrak etti. Ama çoğunluğumuz ezberini bozamadı. ‘PKK’yı yok edersek, sorun çözülür’ demeyi sürdürdü. En önemlisi Türkiye’nin sahibinin Türkler olduğuna dair sarsılmaz inancında gedik açılmasını şiddetle reddetti.
Benim neslim toplumun en fazla koşullandırılmış kesimi. Hatta kendisini sonraki nesilleri koşullandırmakla görevli saymış bir nesiliz biz. Kutsal devlet, ideolojik laiklik, imtiyazsız sınıfsız kitle, bölünmez bütünlük, Türkün özelliği ve üstünlüğü kavramları benliğimizin parçası olmuş.
Bizim tüm bu kavramları gerçek değerlerine oturtmak için gerekli zihinsel devrimi yapmamız kolay değil. Nitekim Kürt sorununda kuantum sıçrayışının eşiğinde olduğumuz bu günlerde direncin önemlice bir kısmı biz yaşlardaki Türklerden ve Kürtlerden geliyor gibi.
‘Kürt açılımı’ özellikle Başbakan’ın 11 ağustos konuşmasıyla ciddi bir aşamaya girdi.
Bu kadar karmaşık, bu kadar kan ve gözyaşına mal olmuş, sırtında bu kadar tarihsel yük bulunan bir sorun elbette yarın çözülmeyecek.
Ama ilk defa tünelin sonunda ışık var. Çözüm sürecine her kesimden katkı önemli.
Fakat direnenler de var tabii. Çoğunu anlayamıyorum.
CHP, MHP ve ulusalcılardan çok ötekileri anlamıyorum. Çözümün geleceklerini nasıl parlatacağını algılayamayanları anlamıyorum. “Nasıl olsa çözülmez”, “beklentileri yükseltmeyin”, “çözüm derken Türk sorunu yaratmayın” diyerek süreci baltalamaya çalışanları anlamıyorum. Sırf ‘ben demiştim’ diyebilmek için felaket tellallığı yapanları anlamıyorum. Konuyu Ak Parti’ye muhalefet basitliğine indirgeyenleri anlamıyorum.
Benim neslim çözüm aramaktan çok sorunu sürdürmeye çalıştı.
Çözüm bizden sonrakilerin, sizlerin elinde artık.
Biz ettik siz etmeyin Türkiye’ye.
Taraf