İslamiyet'in ahlaki erdemlerinden biri: Sabır

Sabır, İslâm'da üzerinde ısrarla durulan ahlâkî erdemlerden biridir

Sabır, nefsi aklın ve dinin gerektirdiği şeylere vakfetmek veya akıl ve dince hapsedilmesi gereken şeyleri hapsetmektir. Sabır, "sıkıntı ve belâlar karşısında ne Allah'a ne de O'ndan başkasına şikâyette bulunmamak"tır. Sabır, İslâm'da üzerinde ısrarla durulan ahlâkî erdemlerden biridir. İnsan, sabır sayesinde her türlü zorluğun üstesinden gelir; kalbi huzur ve sükûna kavuşur ve umutsuzluktan kurtulur. Sabır, umutsuzluğun zıddıdır. Kur'ân'da ve hadislerde sabrın öneminden bahsedilmiştir. Sabretmek, ilâhî bir emirdir. (Arâf, 128) İnsana, zorluklarla mücadele etmesi için verilen çok sayıda maddî gücün yanında, sabır manevî bir güç olarak bahşedilmiştir. Eğer sabır olmasaydı, insan karşılaştığı zorlukların altında ezilir, hayatın yükünü çekmekten âciz kalır, toplum için sadece faydasız ve kötü bir unsur haline gelirdi. Kur'ân'da imân, ibâdet ve sabır arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Meselâ, "Ey imân edenler! Sarsılmaz bir sabır ve salât (namaz/duâ) ile yardım arayın." (Bakara, 45). Allah, sabredenlerle berâber olduğu (Bakara, 153), sabredenleri sevdiği (lu İmrân, 146) müjdesini vermektedir. Sabreden kişi, Allah'ın desteğini ve sevgisini her zaman yanında hisseder.

Sıkıntı ve zorlukla karşılaşan kişi, eğer gerçek bir Allah inancına sahipse, O'nun her şeye gücü yettiğine, her şeyi bildiğine inanıyorsa, O'nun Rahmân ve Rahîm olduğuna ve sözünün gerçekleşeceğine itikâdı varsa, sonunda selâmete ulaşacağını bilir. Böyle bir kimse, hem Allah'a imânını kuvvetlendirmiş hem de Allah'ın "sabredin" emrini yerine getirmiş olur. Bu sayede dünyevî ve uhrevî pek çok maslahat kazanmış olur. Çünkü Allah, sabredenlere mükâfatını hesapsızca vereceğini müjdeliyor: "Ey imân etmiş olan kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünya hayatında güzel davrananlara güzellik vardır. Allah'ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir. (Zümer, 10); "Biz sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz." (Nahl, 96) Kur'ân'a göre mü'minler, karşılaştıkları zulüm ve kötülüklere karşı sabretmeleri (Arâf, 126) gerektiği gibi, nefsine ağır gelen ibadetleri ve güzel amelleri işlemek hususunda da sabır (Şûrâ, 43) göstermelidir. Ancak Allah, sabrın, tam bir sığınma duygusu yürekten Allah'a yönelenler dışında herkese ağır geleceğini (Bakara, 45) haber vermiştir. Şu halde sabır, devamlı olarak Allah'a imân şuuru içinde O'na güvenerek olmalıdır. Körü körüne sırf sıkıntılara göğüs germek sabır değildir. Her şeyin Allah'tan geldiğini, O dilemeden hiçbir şey olmayacağını bilerek sabretmeli ve sonunda Allah'ın mutlaka bir ecir vereceğini düşünmelidir.

Peygamberler, sabır konusunda en büyük örneklerdir. Onlar, pek çok felâket ve musibetle karşılaşmışlar ve bunların üstesinden sabırla gelmişlerdir: "Senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler. (En'âm, 34); "Sabret, çünkü Allah güzel davrananların ecrini zayi etmez." (Yûsuf, 114). Allah, Eyyûb'ü (a.s), "Gerçekten biz onu sabredici bulduk" (Sâd, 44) diyerek övmüştür. İsmail, İdris ve Zülkifl (a.s)'in sabredenlerden olduğu ve onlardan ibret alınması gerektiği bildirilmektedir. (Enbiyâ, 85) Hz. Muhammed'in (s.a.v) hayatı sabrın en güzel örnekleriyle doludur. Ayrıca Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Sabır, imânın yarısıdır" (Râmûzu'l-Ehâdîs, 217).

Sabrın başlangıcı acı ve ıstıraplı olsa da sonu esenliktir. "Sabrın sonu selâmettir" atasözü, aslında Ra'd Sûresi 24. âyetin meâlidir. Ancak sabır konusunda şuna da işaret etmek gerekir: "Sabrın, mutlak suretle her şeye katlanmak olduğu zannediliyor. Miskinliğe, zilletle, harekete, dövülmeye-sövülmeye, doğru-eğri, haklı-haksız üzerimize yüklenen her şeye, dinimizi, insanlık şerefimizi lekeleyecek musibetlerin, tecavüzlerin hepsine katlanmak ve bunların hiç birine ses çıkarmamak "sabır" zannediliyor. Allah'ın Kur'ân'da övdüğü "sabır"; Allah yolunda, hak yolunda, millet ve memleket uğrunda, istiklâli ve şerefi korumak uğrunda rahatını, uykusunu, malını, canını feda etmek, bu hususta gerekli olan küçük büyük her türlü fedakârlığa katlanmak, aklın ve dinin ya da her ikisinin gerektirdiği tüm meşakkat ve mahrumiyetlere göğüs germektir." (Bkz. Aksekili, Ve'l-Asr Sûresi Tefsiri, 82-87)

Yeni Şafak

İslam Haberleri