Sabah radyoda haberleri dinlerken, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü olduğundan bahsediliyordu. “Hangi çocuk hakkı?” diye içimden geçirmeden edemedim. Sosyal medyada herkes çocuklarının en güzel fotoğraflarını paylaşmıştı bile bu önemli günde. Biz sosyal medya hesaplarımızda çocuklarımızın fotoğraflarını “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” diye paylaşaduralım, Filistin’de har on dakikada bir çocuk öledursun.
Dünyanın gözü önünde yaşanıyor bu vahşet, zulüm, katliam… İsrail bebek, çocuk, kadın, hastane demeden her yeri bombalıyor. Dünya seyrediyor. Dünya sessiz. Sivil toplum örgütlerinin yaptığı yürüyüş ve eylemler dışında pek de sesini çıkaran olmuyor. Kimse engel olmuyor yaşananlara. Hastanelere elektrik verilmiyor, ameliyatlar narkozsuz yapılıyor. Filistinli çocuklar şehadet sesleriyle acılarını dindirmeye çalışıyor. Gözü dönmüş zalimler, durmadan zulmüne devam ediyor.
“Zalimler için yaşasın cehennem!” diye haykırmak istiyorum.
Tevafuk oldu, iş yerine gelince bir çocuk fotoğrafı çıktı karşıma. Hani meşhur bir fotoğraf vardır hepimizin bildiği. Kara kuru bir çocuk açlıktan ölmek üzeredir. Arkasında da akbaba bekliyor çocuğun ölmesini. Bu fotoğraf nedir, kim ve nerede çekmiştir? Bu kadar meşhur olmasının altında yatan nedir?
Meğer acıklı bir hikaye yatıyormuş bu fotoğrafın altında:
“Kevin Carter Güney Sudan’da gördüğü bir kız çocuğunun başında bekleyen akbabayı fotoğraflamıştı. Kız çocuğunun açlıktan hareket edecek takati yoktu. Akbaba da ölmesini bekliyormuş gibi duruyordu. Kevin Carter da o anı ölümsüzleştirdi. Bu fotoğraf Carter’e Pulitzer Ödülü’nü kazandırıyor. Fotoğraf dünyanın en önemli gazetelerinden New York Times’ta yayınlandı. Yayından sonra Kevin Carter’e büyük tepkiler gelmeye başlamıştı. Sebebiyse kızı, sadece 800 metre mesafedeki Birleşmiş Milletler kampına götürmek yerine oradan uzaklaşması oldu. Kendisini “Ben fotoğrafı çektikten sonra akbaba oradan uzaklaştı” şeklinde savundu ama bu insanları tatmin eden bir cevap olmadı. Ancak bölgeye giden insanlara yapılan uyarılardan birisi de oradaki insanlarla temas etmemeleri oluyordu. Çünkü bulaşıcı hastalıklar çok fazlaydı ve başka insanların da hasta olmasını böyle önlüyordu yetkililer. Kevin Carter gelen eleştirilere bir türlü son veremiyordu. Yanlış yaptığını söyleyen insanlar ona sürekli eleştiriler yöneltiyordu. Bu ağır eleştiriler de Kevin Carter’ın depresyona girmesine sebep oldu. Henüz 34 yaşındayken, 1994 yılında arabasında yaşamına son verdi.”
Bir gazeteci, bir çocuğu kurtaramadığı için canına kıydıysa, Filistin’de masum çocuklara kıyılırken biz nasıl sessiz kalacağız? Elimiz kolumuz bağlı, gözlerimizi kapatıp olayları görmezden mi geleceğiz?
“Ne yapabiliriz ki!” diyerek yerimizde mi oturacağız?
Einstein’in bir sözü var:
“Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir”
Sağlıcakla kalın, şayet kalabilirseniz…