Uzun bir aradan sonra konakladığımız bir seyahat oldu Barla.
1926'da yolsuz bir köye Eğirdir gölünden kayıkla jandarma eşliğinde getirilen Said Nursi, köye nurdan bir yol yapmış.
Sürekli misafirleri var Barla köyünün.
Bir iman hareketi ve meş'alesi olarak Risale-i Nur'un telifine buradan başlanmış.
"Sürgün hoca" Barla'da medresesini kurmuş. Öğrencisi, mekanı, imkanı yokken. "Gök kubbeyi çatı, Barla dağlarını mekan yapmış" medresesine.
Osmanlı'da yarım kalan Medresetüzzehra'nın Cumhuriyet versiyonunu burada inşa etmiş. Horhor Medresesini, milli mücadele yıllarını, Rusya'daki esaretini, Avrupa üzerinden ülkesine geri dönüşünü, TBMM'deki beyannamesini geride bırakarak...
Osmanlı döneminde Van Edremit gölü kenarında temelleri atılan fiziki başlangıç ve tecessüm, Barla'da nurani bir telifle devam etmiş.
Tesisten, öğrenciden, kurumdan önce kitap, iman ilmi, izah ve ispat dönemi farkındalığı ile.
Medreseler yasaklanırken, modernleşme tuzakları ve imana yapılan saldırı ve inkar politikaları karşısında Said Nursi yeni dönemini, modelini ve muhtevasını Risale-i Nur'la yenilemişti.
Eski Said dönemi "Yeni Said Dönemi" olarak yeniden kuşanmıştı telifi. Ceberut dönemin bütün tecritlerine karşılık, o da onlara "tecrid-i zihin ile mukabele" ediyordu. Sadece Risale-i Nur'u yazmaya ve iman hakikatlerini yaymaya bütün zamanını vakfetmişti.
İstikbale gönderdiği selam, iman/aşk/şevk/metanet/sebat, ihlas çatısında, çatısız mekanı Çınar ağacının tepesinde gecenin karanlığını delecek tefekkürle sabahın aydınlığına hazırlanıyordu.
Barla kürsüsü, iman ilmini yazacak ve yayacaktı. Muhacir Hafız Ahmed, resmi koruma ile kendisine emanet edilen Said Nursi'yi, ilk gece nurlu talih kuşu olarak idrak edecekti.
Şamlı Hafız Tevfik de onun ilk katibi olacaktı.
Böylece Van'dan gelen "Sürgün hoca" ile Şam'dan akan hoca Barla'da buluşmuştu.
Diğer tarihi arka plan ile telif kronolojisinde Münazarat Van'dan, Hutbe-i Şamiye Şam'dan gelip Risale-i Nur olarak Barla'da buluşuyorlardı.
Ümmetin üç kavmi temsillerini, kültürel coğrafyalarını ve iman kardeşliği temelinde inşa edilecek İslam Birliğinin nurani bağlarını dokuyorlardı.
Tasavvuf terbiyesiyle hemhal Osmanlı askeri sisteminden Cumhuriyet dönemi yüzbaşı rütbesindeki Hulusi ağabey, formasız zamanlarında bunun için gelip talebe olmuştu.
Ahir zaman iman tahribatı karşısında köyünde inzivada ruhuna nur arayan Hafız Ali ağabey bunun için gelip talebe olmuş ve diz çökmüştü.
Tıpkı bugün milyonlara tevafuklu Kur'an hattı yazan Hüsrev ağabey gibi.
Bu satırları sessizliğe eşlik eden kuş sesleri ortamında Cennet Bahçesi'nde yazıyorum.
Üstadın evini ziyaret edip, Ulu Çınar ağacı ve Cami üçgeninin ekoloji, medrese ve cami bütünlüğünün aynı kareye yerleşen fotoğrafı ile bahçe bizi davet etti.
İki gün önce vefat eden Ayşegül kardeşimizin, Gürbüz abimizin ve Muhammedimizin ilk çağrışımları ile başta Üstadımız ve saff-ı evvel ağabeylere ve devamına dualarımızı ederek Barla'dan Berzah istasyonuna selamlarımızı gönderdik.
Barla, kültürel miras olarak, iman medeniyetinin inşa zemini olarak ilim ve ihlas vadisinde Barla derelerinden göle, dağa ve ovaya iman ekolojisinin telif edildiği ve yaşandığı bir tarih olarak yeryüzü bostanlarına Cennet bahçesinden manevi ürünler göndermeye devam ediyor.
Asr-ı saadetten günümüze bütün iman halkalarına minnet ve şükranla, dualarına dahil olmak niyazıyla.