Henüz lise ikinci sınıf öğrencisi iken Ali adında medrese eğitimi almış, faziletli ve ihlaslı bir hoca ile tanışıyor.
Yıl 1975, şehir Adıyaman.
Ali Hoca, "Sen Muhakemat'ı oku, zamanın alimi olursun” diyor kendisine.
Öğrenci ve muhataplık düzeyini aşan bir merak ve gayretle başlıyor Muhakemat'ı okumaya.
Said Nursi’nin 1910 yıllarında yazdığı bu eser, o dönemin Osmanlı ulemasına hitaben "Reçetetül Havas" olarak tanımlanır.
Öğrenci saflığı ile öğrenme seferine çıkan gencimiz, bir müddet sonra okumaya ara veriyor. Bu kez nur ağabeyi rahmetli Nurettin Gürsoy’un teşviki ile bir bilgi yarışması vesilesiyle tekrar okumaya başlıyor.
Ve bir kez daha yoğunlaşarak, Unsur’ul Belagat bölümünden bir kitap hacminde notlar çıkaracak ve öğretmen olduğu yıllarda merakının merkezine koyacak kadar.
Bu arada yan ürün diyebileceğimiz Risalede Dil ve Edebiyat konulu ikinci bir kitap dosyası da oluşuyor zamanla.
Derken, on yıl önce Risale Akademi'den aranıyor ve elindeki notların bilgisayar ortamına aktarılıp, bir kitap haline getirilmesi talebi iletiliyor kendisine.
O günlerin yoğunluğu, eğitimcilik görevi ve yöneticiliği buna imkân vermiyor.
Geriye baktığında; 20 yıllık Muhakemat yolcuğu ile çalışmalarını yeniden gözden geçirmeye, yeni bakış açısı katmaya ve edebi ve beliğ vasfinı yeniden anlamlandırmaya çalışıyor.
Konuyla ilgili literatür taramasına ağırlık veriyor.
Cümle tahlilleri ile edebi ve Risale-i Nur Türkçesi olarak tanımlanabilecek bir çerçevede dil eleştirisi yapanları da dikkate alarak araştırmalarını sürdürüyor.
Ve dün… "O da ne diyor, dinlemeliyiz" cümlesinin Ayetül Kübra Risalesindeki satır aralarına bizi götürerek 90 dakika Muhakemat çerçevesinde analiz eden semineri ile bu satırların yazılmasına sebep oluyor.
Bediüzzaman’ın Türkçesine yönelik Dil ve Edebiyat çevrelerinin genel eleştiri kalıpları karşısında “Risale-i Nur Türkçesi" ekseninde yaklaşım geliştiriyor, bu alanda kafa yormaya devam ediyor. Şair, duygu sağanağında hisli deresini çağlayana dönüştürmüş; sessiz vicdanlara, muhakemeli akıllara ve samimi kalplere sanat, edebiyat, dil ve mizah üzerine kaleminin ucundan Risale-i Nur yaklaşımı, yöntem ve aksiyonlarına dair yıllardır yazıyor.
Aynı zamanda eğitimci. Yıllarca öğrencileri ile taşrada birlikte öğrenmiş, anlamış ve anlatmış bir öğretişim modeli muallimi ve eğitim yöneticisi. Namı diğer okul müdürü.
1980'lerin ortasında Urfa'da, Hz. İbrahim makamında kendisinin "Nurun Medinesi" şiirini dinlemiştim o ruhani atmosferde.
Kaderin lütufkar masumiyet yüklediği hastalıklarla çocukluğundan beri hemhal. Hayatı anlamlandırma ve Risale-i Nur tabiriyle "Hüzn-ü masumane" ile hazırlanan fikir dünyası ve içli hissiyatı, ruhunun acı çeken ızdıraplarında sabrı imbiklemiş.
Duru, arı ve mizahın izahına kattığı sempati ve sükunet içinde tevazuyla yoğurmuş şi'r olan şiirlerini.
Risale-i Nur'un tefekkür vadilerinde edebi, dezavantajlılık, hastalık ve mesleki müzakerelerin kazandırdığı donanımla tebliğ seferlerine devam etmiş.
Cümle tahliline dönersek; "O" zamirindeki müstetir faile, fiilden faile götüren Uluhiyet ve Rububiyet makamında hakiki asıl fail ve özneye ulaştıran edebi ve tefekküri üsluba, arayışa ve eserden müessire geçiş veren anlam seferine devam ederken dinledik yine kendisini.
"O da ne diyor, dinlemeliyiz" ifadesindeki üç yönlü açılım, hakiki sözü sahibine ulaştıran, kâinatı müşahede eden seyyahlıkla bütün varlıkları konuşturuyor. Sonunda, adaletli bir ikmalle "O da ne diyor, dinlemeliyiz" ile "Kainatın haliki kim?" sorusuna “O" veya "Hu" ile taçlanan tefekkür seferinde "…dinlemeliyiz" ile ortaklaşma, beraber öğrenerek kendini dinlemenin ortak idrakinde mürşidinin seyahatine, edebi ve fikri arayışı eşlik ediyor seferinde.
"Dinle"yi "ensitu" ile sessiz sükunetin dinleme makamına erdiren sessizliğin sesinde yani kalbin/vicdanın sesini dinlemek makamında sefere çıkmış Sefer'i dinlerken, sessizce idrakin yeni pencereleri açılıyor bu mana sefirine...
Mürşidi gibi; "Biz dahi..." diyerek eşitlikçi beraberlikle anlama seferine çıkmış bir nüktedan ve seri intikal ustası. Naifliğin, hüznü tebessüme çeviren fizyolojisi ile konuşuyor. Geçen yıl depremzede olarak depreşen bütün beşeri halleri geride bırakarak, Adıyaman’dan Ankara'ya hicret etmişti. Risale Akademi’de Muhakemat bağlamında Risale-i Nur cümle tahlili yaptığı seminerde dinledik hocamızı.
Kaderin tecellisine bakın ki Sefer hocadan 10 yıl önce dökümanlar istenirken, o şimdi kütüphanesini kaybetmiş ve sadece -kendi işaretiyle- beyni ve risalesi kalmıs halde Risale Akademi'deydi.
Dinleyicileri de edebi seferine yoldaş etme çabasındaydı.
Masumca, saf niyetle dinlemenin, konuşmacının kavrayamayacağı yeni ilhamları ve çağrışımları dinleyicide canlandırabileceğine, "İfade"den fazlasının "İstifade" makamında insanı fikri sefere çıkarabileceğine vurgu yapıyor.
Vicdanın sessiz çığlığında, Risale-i Nur hammaddesini tefekkürle edebi sanatlar kıvamında sunuyor. Anlam katmanlarına ışık çakan hızlı geçişlerle Ayetül Kübra'nın kainat seyyahı olarak sefere çıkmış arkadaşıma, abime;
Ey gönül tellerine dokunan Seferi, inkişaf ve inşirah dolu nice seferlere Sefer Hocam…
Akademide başlayacak olan Dil ve Edebiyat Söyleşileri programınız hayırlı olsun. Hoş geldiniz.