Kavram aşkına aidiyetle zihni tecrit

İsmail BERK

Akılların karıştığı dijital bir çağın saldırısı altındayız. Bilgi kirliliği her düzey ve aşamada zihinleri işgal ediyor. Maddi ve manevi kayıplara maruz insanoğlu, medya aracılığıyla istenilen ve sunulan görüntü, imaj ve mesajlarla olayın şekli ve içeriği hakkında bulanık bir zihne hazırlanıyor.

Sorgulamayı bilmeyen, cehalet yurdunda taraf olmuş, muhakemeden uzak ve analiz yeteneğini kaybetmiş bilinçsiz kitleler, yer yüzü film setinde kurgulanmış sanal gerçeklerle yüz yüze kalıyor.

Akademik bilgi, olayların peşinde veri toplayan bir manipülasyon aracına döndü neredeyse. Özellikle az gelişmiş, sosyoekonomik göstergeleri zayıf ve demokratik olmayan toplumlarda her şeyi araçsallaştıran birer iktidar ve güç aygıtı olarak tezahür ediyor. Hassasiyetlerin en çok istismar edildiği, değerlerin anlam zeminini kaybettiği ve çatışmanın bir istibdat gerekçesini doğuracak güvenlik aparatı olarak önümüze çıktığı bütün argümanlar, gasp eden veya çalan figürlerle toplumu ve insanlığı karşı karşıya getiriyor.

Bu evrensel bozgun/süfyan zihniyeti, bütün senaryolarını eşyanın ve hayatın hakikatini değiştirmek, bozmak/tağşiş üzerine oluşturuyor. Gerekçelerine dayanak teşkil edecek şekilde baskıya maruz kitleleri kışkırtmakla, harekete geçirmekle, diğer yandan baskı unsurlarını da yemlemek suretiyle oluşturduğu prodüksiyonda, rol isteyen karakter avcılarına fırsatlar sunuyor.

İnsanın zaafları üzerine inşa edilen, güç odaklarını bir arada tutan, gerektiğinde organize suça yasal zemin olarak devletler ve topluluklar üzerinden insanlık vicdanı onaylamasa da meşruiyet kılıfı arayan sistematik otoriter yapılar palazlandıkça, insanlık ailesi savunmada kalıyor.

Amacım yerküredeki menfiliği resimlemek ve ümit kırıcı değerlendirme yapmak değildir elbette. Makro bir tespit. Her insanın değişen farklı kıtalarda ve coğrafyalarda vicdan testine girdiği zaman derecesine göre hissettiği, maruz kaldığı veya direndiği hal ve gidişat bu.

Peki bu nereye varır?

İnsanlık öldü mü?

Emperyalist ve kapitalist iştahları kabartan ve buna materyalist odunlar ile teslimiyetçi motivasyonlar katan muhafazakar uyum karşısında insanlık ailesi nasıl uyanacak?

İyi ile kötünün bu köklü ve asil mücadelesinde ve mücahedesinde, mümin duruşu ve Müslim tavrı nerede olacak?

Yerel, kültürel, coğrafi, politik ve kategorik etnik/grup/zümre ölçeğinde ve dar alan yoğunluğunda sorgulamayan bir ırgat/topluluk taraftar mı olacak?

Yoksa imanla muhabbeti, İslamiyet ile şefkati taçlandıracağı, evrensel formda bir hakperest ve tefekkür insanı mı olacak?

Sathi, öğretilmiş, ideolojik fetişizm ile sarmalanmış bir çaresizliğin içinde kendince yol mu alacak?

Yoksa ilim ve ahlakı da katacağı bir güven limanında insan kalbine birer nur fidesi mi takdim edecek?

Kainatın nurundan bir tebessüm; mazluma duyarlılık, mağdura empati, fakire dost, yalnıza yoldaş, mütehakkim ve mütekebbir gölgelere mesafe gerektirir.

Bu bağlamda insani olan her şeyin İslami bir kabulle tarafı olmak, evrensel insafla sözü vicdana dayandırmak, büyük fütuhatlara vesile olacağına inanıyoruz.

Mazlumlar zalimleri yenecek, çünkü bilgi akışı adil olmasa da iki yönlü etkileşime açık ve iyinin lehine dönecek.

İyiler kötüleri yenecek, çünkü acı çeken insanların sığınağı ve tesellisi iyilik olacak.

İlim cehaleti yenecek, çünkü açık bilgi kaynakları bile yeniden düşünmeyi ve sorgulamayı sağlayacak.

Bu arada “yenme” bir iktidar kriteri değil, bir dönüşüm süreci. Zaten insanlık vadisi, manevi cihadla ve iyilikle dünyanın masum zeminini korudu. Bu güvenli, huzurlu korunağın merkezinde kalbin muhabbet ve şefkatle, ilmin hikmetle beslediği bir nizam ve adalet var. Peygamberler silsilesi ve Efendimiz (asm) bunun rehber ve inşacıları oldular.

Bunun farkına varmak, bir basiret ve feraset ümididir.

İman nuru ve insanlık aydınlığı, yerküredeki sivil aksiyonlarla birlikte düşünmeyi başaracaklar.

Kolonilere, güç merkezlerine ve kurgulanmış bütün beşeri cehalet ve zulümlere rağmen.

Hakikat güneşi, İslam’ın gölgesinde bize bir ferahlık esintisi verecektir.

Vicdanında bunu canlandırıp, yeryüzünün bütün mazlumlarını istisnasız içten hisseden ruhlara selam olsun.

Özellikle fıtratının kavramını bulup, onu zihni bir tefekkürle yoğurup, hayatının bütün pencerelerine koysalar, yan yana binlerce pencere iş bölümünün ihlas ve aidiyet zemininde büyük inkişaflara, açan bahar çiçekleri gibi ev sahipliği yapabilirler.

Risale öğrencileri, birebir bu sırrın 40 günlük tecridine zihnini hazırlasalar, öncelikle kendi inkişaf ve inşirahlarına müzaheret etseler, devamının ruhani lezzetini alacaklardır kanaatindeyim.

Denemeye değer.

Bunun içinde “fikr-i hürriyet, teşebbüs-ü şahsi ve fikr-i icat” şart. Zorunlu gereklilik. Kısaca özgürlük, girişim ve yenilik.

Sonra hayatının merkezi ve ömrünün aşkı olacak fıtrat kavramını, sadece bir kavramda sabitlenme cehdi ve iradesi… Muhlesunlar iş başına…

Yeryüzünün yakıcı gündemleri zannedildiği gibi büyük değildir. Büyük olan iç alemimizdeki keşfin içinde mevzi almak, siperi terk etmeme sebatıdır. Onun için aşkın kavram belirlememiz şart. Gerekirse destek alın, yüzleşmek için, yol ve yöntem için.

Yola çıkanlara selam olsun.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.