Anlam katmanlarında yükselmenin ve kuşatıcı hakikatin yeni boyutlarını fark etmenin yolu; evren kitabında sayılamayan çeşitlilik sayfalarında, sınırlanamayacak ölçüdeki faaliyet satırlarında ve yeniden yeniye anlamlı düşünmek, tazelenmek ve yazmakla mümkündür.
Uzun bir yol ve insan yolun hep başında. Her “bilmek” birer “ilmek” gibi yeni okuma ve dokuma ile taçlanır.
Evren, hayat ve yaşadıklarımız süreklilik içinde değişiklik gösterirken; bu kader planında ve insan uygulamalarında karmaşık, yeni bilgi ve yöntem gerektiren yol haritasında tazelenmemiş ve hazırlıksız bir alışkanlıkla çözüm alanlarına ulaşmak ne kadar mümkün?
Yeniden yeniye anlamlılık, yenilenmeyi zorunlu kılmakta.
Yeni problemlerin, şaşırtıcı gelişmelerin, şoklayıcı olayların, mevcut dağarcıkta karşılığı olmayan yeni öğrenciliği karşısında; bir öğreti, anlamlı bir yenilik ve yeniden toparlanmayı sağlayacak anlamlı bir inşa olmadan çağın problem ağlarından kurtulmak mümkün mü?
Olayları büyüteçle kriminalize etmek ya da medya vasıtasıyla görsel hafızaya yüklemek veyahut olayların tarafı olup politik tercihin duvarlarına yaslanıp tıkanmak; olaydan ve olayın duru sonuçlarına ulaşıp yeniden yeniye anlamlandırmaktan bizi uzaklaştırır.
Tecrübe ettiklerimizin yeni olaylarla beslenmediği, yaşanan yeni sonuçların sarstığı birey ve toplum; afetlerin teknik, ekonomik, sosyokültürel ve siyasi iyileştirmelerini yeni bir ortak hafıza ve içinde yenilik ve tazelendirme barındıran bir yeniden yeniye anlamlandırma olmadan nasıl baş edebilir veya makulü bulabilir?
Dijital bir çağın sarsıcı etkileşimleriyle ağ toplumunun endüstriyel birikimi, medya üzerinden manipüle edilebilirlik kapasitesini büyüttüğü bir algı ve aldatılma eşiğindedir. Bu eşikte; çağı, zamanı ve süreçleri okuyup yorumlayacak bir tedarik fikri yoksa -varsa da yenilenebilir gerekçelerle kendini tazeleyemiyorsa- nasıl bir öngörü ve çözüm bulabilir ki?
Hayat şartlarının ağırlaştığı ve imkansızlıkların baskıladığı muhtaç toplumları düşünelim. Bu toplumlarda yeniden yeniye bir anlam bulutu, anlamlandırılmış anlama ve okuma ekipleri ile ortak aklın vicdani pencerelerinden insana, evrene ve yaratıcısına yönelik yeni bir zihin dokusu inşa etmek düşünüldüğü kadar kolay mı?
Zaten zor dediğimiz şey, aslında bizim yeni ödevimiz. Problemlere yüz çevirmek, görmezlikten gelmek, sorumluluk sahibi ise bilgi ve beceri kifayetsizliğiyle halının altına süpürmek veya süreci anlamama hali, beraberinde kaos, gerilim ve çatışmayı kaçınılmaz kılar.
Reddetmek, savunma refleksleri, ötekini suçlama, kutuplaşma, kutsalları istismar etme ve kendine ait görme kolaycılığı, pazarlanabilir cehaleti muhakemeden uzakta diri tutma tarafgirliği ve ötekileştiriciliği; zihni melekelerin yeniden yeniye anlamlılığını yitirmesidir.
Her halin bunalımı yeni bir hal ister. Yeni hal yeni bir diriliş fikri ister. Yenilenmek, vicdani bir akıl, ahlaki bir zemin, fikri bir derinlik ve hepsini bir arada tutacak ortak akil ister.
Ortak akıl; problemi, kaostan kurtarmanın istişare ahlakıdır. İstişare ahlakı, eşitler arası otorite gerektirmeyen akıl, ilim, irfan ve ihtisas gerektirir.
Bu çerçevede her uzmanlık bambaşka detaylar, yenilikler ve girift çözümlerle karmaşık gibi duran bir arayış ister.
İlme dayanarak terakki, maddi ve manevi tekamülün yeniden ders çalışması ile "yeniden yeniye manidar yazmak" tefekkürü ister.
Yenilik fikrinin çağın ihtiyaçlarına göre tazelenmesi, yeniden yeniye anlamlanması hem makro hem de mikro planda her an hayatın içinde bir ödevimiz gerçekliğidir.
Bu ödev; gerçekle yüzleşip, ana fikir olan tevhit tefekkürü ile yörüngeye yerleşerek diğer değişimleri cesaretle, ilimle, uygulama ve vicdanla gerçekleştirmek, ezberlerimizi bozmakla, yeniliği kavramakla gerçekleşir. Nitekim tarihin fosillerinden üretilmiş propaganda imajlarından ve alışkanlıkların menfaati besleyen kabullenilip benimsenmiş fırsatçılığından kurtulup, silkinmekle, bedel ödemekle ve tecdit ruhuna yatırım yapmakla bu gerçekliğe ulaşmak da mümkündür.
Yeni hal, eski ve çözümsüz halin ilacıdır.
İlaç, istenmeyen ve ekseriyetle tadını sevmediğimiz bir reçete uygulamasıdır. Öncesinde tahlil tespit ve teşhiste bir yenilik, bir yeniden düşünme ve vicdani bir bilinç gerekir. Bu altyapı ve hakperestlik yoksa, objektif bir bakış ve hak arayışını ötekine sunma, kabullenme, eşitlik isteği ve fırsatı yoksa; bu durumda yeniden yeniye bütünlüğü içinde büyük insanilik fotoğrafı gözümüze görünmez.
Tarafgirlik hastalığı, tedaviyi reddeden bir travma olduğu için zaten yüzleşme, tespit ve teşhis yeniliği ile devamındaki yeniden yeniye anlamlılık tefekkürünü engeller. Çünkü cehalet, fikrî yenilik istemez; bilgi ise tek başına bir bilinç oluşturamaz. Bununla birlikte anlam arayışı; değerler sisteminde beraberce, eşit ve ortak duyguların hüzünlü vicdanlardaki diğerkamlığını ister.
Yoksa sarsıntılar bitmez. Deprem ise bunların bileşkesi. Enkaz ise insani yıkıntılarımızın ve yığınlarımızın sonucu. Çaresizlik ise ortak vicdani zeminin birlikte ve eşit inşasına açık kalplerin kifayetsizliği ve sevgisizliğidir.
Tecdit, çağın nefesi gibi hayati bir ihtiyaç. Yenilik de bu tecdit inşa ve ihya ruhunun ahlaki zeminde bilim ve teknoloji ile inovatif çözümler ve yaşanabilirlik pratiğidir.
İkisi ikiz ve birbirinden ayrı düşünülemezler. Dolayısıyla tek kanatlı kuşların kanatsız kuşlara söyleyeceği bir şey yok. İroniyle bitirelim. Belki "Benim kanadım var seninki yok!" cakası ile gösteri ve gösteriş pazarına cehalet katar.
Yeniden yeniye tazelenmek ve anlamlı yürümek duasıyla.
Sabahın bereketinden bana bu teşviki veren ve ifadelerini ödünç aldığım Bediüzzaman'ı 63. vefat yıl dönümünde rahmetle anıyorum.