Hakikat yolculuğu; ince, nazik, hassas ve özelliklidir. Hakkın tecellisine sevk eder. Bu yolun yolcusu olmanın ilk şartı hak üzere kalmaktır. Hakkın hakkını vermektir.
Hak zemini, hukukla hayatı düzenler. Birey ve toplum, birbirini hak ve hukuk üzerinden eşit şartlarda ifade eder, hakkını arar, hakkını alır, hakka riayet eder.
Riayet edilip edilmediğinin kriterlerinden biri temiz vicdanların beyanıdır. Yansıması ise amme vicdanıdır.
Temiz vicdan, öncelikle kendisine ait olmayan, ehliyeti de yetmeyen haksız kazanca girmeyerek helal lokmayla yetinmektir. Emek mahsulü kazancını eşit fırsatlarda herkese açık adil rekabetle kazanıp, cebine ve cüzdanına kontrol getiren vicdani özelliklere bağlanmaktır.
Ayrıca imtiyaz, yasa gücü ve maddi/manevi nüfuzunu kullanarak elinin ulaşabildiği güç ve kaynaklarla toplumun ortak havuzu olan emeğe ve emanete dokunmamaktır. İnsanca herkesin eşit kaynak bölüşümüne ve kullanmasına, kültürüne göre yaşamasına, fikri tercihine saygılı bir adalet ve hürriyet içinde güvenle mutlu olmasına aidiyet aranmaksızın destek vermek, temiz vicdanların sorumluluğudur. Bu iklimi sağlamak; Sosyal, siyasi ve fikri bir insafla taraftar olmak, omuz vermek ve hukukun eşitliği prensibi ile insani değer ve onura uygun sahip çıkmak, temiz vicdanın insanlık zaruretidir.
Rakip, inanıp inanmamak, tercih şekli ile farklılıklar, hukuku çiğneme aracı ve hakkı engelleme gerekçesi olamaz. Huzur ve güven buna bağlıdır.
Hak yolculuğu; İnsanca yaşama açısından dini boyutuyla da şefkat, merhamet, dürüstlük, doğruluk/yalan söylememek ve istişare ile daha üst bir eşikte imanın ahlak cennetinde mutlu eden tezahürleri ile beşeriyeti hakka davettir. Nefsine ve çevreye dayalı tercihlerini barikat olarak hakikatin önüne koymadan asli ve asgari mümin vasfının temiz vicdanını hissetmektir. Hırstan, öfkeden, tahakkümden, tarafgirlikten, tekfirden ve statükodan bağımsız sükunetle bir meseleyi değerlendirebilme, insafla ölçme ve analiz idraki de temiz vicdanların sermayesidir, vicdani bir sosyal ahlaktır.
Bu seciyelere bağlanmak, gündemimizde tutmak, iç tefekkürümüzün merkezine almak, enfeksiyondan korumak, ifade etmek, meyletmek, gayret etmek, içinde olmak, peşin hükümle davranmamak, rekabet körlüğüne girmemek, hak sahibi kim olursa olsun vicdanen kabul etmek imanın ve İslam'ın en insani ve toplumsal özü ve sermayesidir.
Temiz vicdanın üçüncü bir boyutu ise manevi olana, ahlaki olana, ehliyetli ve dürüst olana, samimi ve doğru olana ait iradeyi ortaya koyabilmektir. Her türlü menfaat ve nemalandırılmış oluşumların, bağımlılık yapan telkinleri ile dijital günah teknolojileri karşısında teyakkuz ve tetkik vasfını kaybetmeden hakperest kalabilmek, vicdani bir reflekstir.
Toplumsal ahlakın kaynağı olan temiz vicdan parametrelerinden irade, zihin ve his ile Rabbani latifeler birlikte çalışmalıdır.
Hakperestlik, kimden ve nereden gelirse gelsin, kendi konu ve ölçeği içerisinde taraftar olmaktır.
Rekabetin vicdansız çarklarında şahsi kazancı için “insanı öğütmek” ve her yanlışı insaf yerine taraftarlıkla tevil etmek, fikir ve ahlakı yaralayarak hakperestliğin celladı olur.
Öncelikle tercih levhamızda hakiki istek olarak;
Güç değil hak, üstünlük değil eşitlik, çarpıtma değil duru beyan, hükmetmek değil hikmet, başarı değil muvaffakiyet, sonuç değil süreç, kazanma hırsı değil beraberlik ahlakı lazımdır.
Öncelikle otorite değil ilim, kurtarıcı değil kolaylaştırıcı, zalim değil zulmetmeyen lazımdır.
“Biz” ahlakı, kimseyi dışarda tutmaz. İlahi terazide herkesin doğuştan ve insan olmaktan gelen en bildik hakları vardır. Bunlar eşitçe kullanılamıyorsa, vay halimize.
Bu bağlamda mukaddesat, bir kavganın aracı değildir. Mubah görmek, vicdanı kanatır. Ahlak, en insani ve herkese şamil, görev ve sorumluk altında hiç bir değer ve kutsi olanın istismara ve imtiyaza dayanak olamayacağı asgari bir insanlık paydasıdır.
Buna dair tarzımız, tercihimiz, tavrımız ve tutumumuz her türlü sonuç ve faydadan bağımsız yüksek bir seciye ve hürriyet aşkıdır. Vicdan adaletidir. Ahlak tahkimatıdır.
İmana davet, faziletli ahlak ister. O da adaletle olur. Yani haksızlık, tahakküm ve tekebbür etmemektir.
İmtiyazlı tercihlerin ahlaki formu faydacı aklın dümenine girerse, hak arayışı tevilin oyuncağı, yorumun kurbanı olur.
Hak yolunda barikatların koruyucu tuzağına takılmak, hakikatin özüne ve kendisine ulaşmayı engeller.
Barikatsız hakikate her dem erişmek duasıyla.