İsmet Özel’e Özel bir cevap-I yazısı için tıklayınız
Özetlemeler ve Hazreti Peygamber (asm) anlatımı
Bediüzzaman’ın dilinin ve onunla beraber üslubunun en önemli yanı özetlemeleridir. Eğer bu özetlemeler tafsilatlı, olarak anlatılsaydı, eserler on iki cilt değil yüz cilt olurdu.”
İcmalin yüzler örneklerinden Peygamberimizi (asm) anlattığı 19. Söz'de on dört reşha var. Her biri Peygamberimizin (asm) hayatını bütün safhalarıyla bilen bir hafızanın ve onda en gerekli yerleri gören bir mantığın mahsülüdür. Dili kullanma bir başarı bir de bir insanın bütün hayatını yöneten ilkeleri bilmek ve o ilkeler etrafında hayatı özetlemek. Bu her yazarın yapabileceği şey değil. Mesela,
İKİNCİ REŞHA: O nurânî bürhan-ı tevhid, (1) nasıl ki iki cenâhın icmâ ve tevâtürüyle teyid ediliyor; (2) öyle de, Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin yüzler işârâtı(3) ve irhâsâtın binler rumuzâtı(4) ve hâtiflerin meşhur beşârâtı(5) ve kâhinlerin mütevâtir şehâdâtı (6)ve Şakk-ı Kamer(7) gibi binler mu’cizâtının delâlâtı(8) ve Şeriatın hakkaniyeti(9) ile teyid ve tasdik ettikleri gibi, zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi(10) ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-i gàliyesi(11) ve kemâl-i emniyeti (12)ve kuvvet-i imânını(13) ve gayet itminânını(14) ve nihayet vüsûkunu(15) gösteren fevkalâde takvâsı, (16) fevkalâde ubûdiyeti, (17) fevkalâde ciddiyeti, (18) fevkalâde metâneti; (19) dâvâsında nihayet derecede sâdık (20) olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor. (sözler 308)
O nurani bürhan-ı tevhid, bir tek cümle. Peygamberimiz (asm) Lailaheillallah ile şekillenen tevhidin, ışıklı, aydınlatan bir delilidir. Bütün asırlara yansıyan bir ışığı vardır. Saadet asrından günümüze kadar. Şimdi bu özetleyici cümleyi kullanmak yerine asrı saadetten beri o ışığın toplumun her kesimine yansımalarını anlatsaydı bu cümle birkaç kitabı aşardı. Bu dil, bu tasarım, bu ifade ve bu hayalin neresi yanlış? Peygamberimizin (asm) hadisleri, davranışları, olaylar karşısındaki tutumları hep bu ışık insanların özel hayatlarına, fikri hayatlarına, tasarımlarına, uygulamalarına, sosyal hayata, aile hayatına, siyasi hayata, devlet hayatına yansımıştır. Bütün bunlar bir imajla anlatılmış “o nurani bürhanı tevhid”.
Yirmi cümleden oluşan bir tasviri anlatım. Tasviri anlatım başlı başına bir bahis, ona girersek farklı olur. Yirmi cümlenin her biri özetleyici yansıtıcı cümleler. Bir hayata daha gelmeden önce ve bugüne kadar, öyle bir bakmışki hayatı özetleyecek cümleler seçmiş. Bu ayıklayan ve seçen zeka en uygun kelimeyi de lügatlerden seçmiş. Hayata bakacak ve en temsili cümleyi seçecek ve onu en iyi şekilde yansıtan kelimeleri bulup yazacak. İrhasatın binler rumuzatı, Peygamberimiz (asm) gelmeden önceki olayların rumuzları... Rumuz sembol demek. Yani olay bir şeye kapalı bir işaret gösteriyor, ben ancak böyle diyebilirim. O büyük insan rumuzat demiş bunu değiştiremezsin, onun yerine neyi koysan bir mimariyi yıkarsın. Ona deha falan filan demek yetmez, en harika kelimeyi seçmiş: Rumuzat.
"Nihayet vusuku..." Vusukun yerine neyi koyalım? Tanzimattan beri en büyük hafıza ve kelime seçim dâhisi var. Bunu kimse anlamıyor ki. Vusukun yerine ne koysan anlamı karşılamaz. Türkçenin bunu karşılayan daha doğrusu günümüz Türkçesinin bunu karşılayan kelimeleri: Sağlam, kararlı ve ciddi. Karşılar mı arkadaşım? O vüsuk kelimesi başlı başına bir seçim ve anlatım şahaseri. Mübalağa yapmıyorum, benim kırık dökük dilim böyle söylüyor. Kimse Peygamberi alişanı (asm) Bediüzzaman gibi anlatamaz. Toplanıp gelsinler bütün alayları ile, ben tek başıma onun anlatımını anlatırım.
Mevdudi’nin üç cilt bin sahifeyi aşkın eserine bakın. O muhterem zat Fahri kainatı (asm) anlatıyor ama böyle sanatı, icmali ve estetik, şahaseri cümleler ile değil haydi karşılaştır. Bizim mahallenin kararsızı...
Dile yapılan en büyük kötülük yüzyıllardır durumlar, tavırlar, üzerinde etiket durumuna gelmiş olan kelimeleri, bir hiç uğruna değiştirmek. Osmanlı ile beraber onun en büyük kültürel aracı olan yüzyılların ortaya çıkardığı dili darmadağın etmektir. Bediüzzaman Barla’da iken bu dil tahribatı Ankara’da en azamisi ile yapılıyordu, onun kullandığı dil hiçbir değişime, uğramayan klasik dildir. O küçük ev bir nevi kültürün en büyük aracı olan dilin korumasını sağlıyordu.
Çünkü Bediüzzaman Van’dan İstanbul’a gittiğinde, Şam, daha sonra İstanbul’un işgali, arkasından milli hükümetin kurulması bu dönemlerde dil hızla değişiyordu, bu değişmeye parelel olarak onun da dili değişiyordu. İlk eserleri ile ondan sonraki eserleri ve nihayet Barla’daki dili farklı idi. Bütün bu değişmelerde bozulma yoktu, dilin asliyeti, kemik unsurları, korunuyordu. Hala o mantık devam ediyor. Bediüzzaman ve tallebeleri o dili koruyor, okuyor ve kullanıyor. Kim ne derse desin. Bu yüzden Risale-i Nur okumaları bir üniversite metin tahlili derslerinden daha etkin ve tesirlidir. Bunun sağlaması yapılabilir. Sayın İsmet Özel bunların farkında mı değil mi bilemiyorum?
Fevkalade takva
Fevkalade ubudiyet
Fevkalade ciddiyet
Fevkalade metanet
Bu dört şey onun nihayet vüsukunu gösteriyor. Beş cümle bir Peygamberin (asm) bütün portresini çiziyor. Beş dallı bir Türkçe cümle ile bir kimliği, bir tavrı, bütün bir hayatın haritasını ortaya koyuyor. Dükanında insafı olan hiç kimse Bediüzzaman’ın bir paragrafta bir büyük Peygamberin (asm) bütün manevi portresini ortaya koyan cümleye ilişmez, ilişemez, ilişme cesareti gösteremez.
Bu yirmi dallı paragrafın her bir cümlesinin izahı için yüzlerce örnek verilebilir. Marifet bir Peygamberin (asm) bütün hayatını hayalinin, karihasının içinde gözden geçirip onu en iyi yansıtan temsili niteliği yüksek olan kelimeleri seçmek ve ifade etmektir.
Şu paragrafın kelimelerinde nihayet bir yerindelik, birde sinematografik bir seçimler vardır. Çünkü anlatılanlar teorik bahisler değil yaşanmış ve yaşanmışın hayata yansıdığı meselelerdir. Bir Peygamberi (asm) anlatırken onun ümmetine de mezkur ahvalde nasıl hareket etmesi gerektiğini tavsiye ve hatta emir vardır. İşte Bediüzzaman farkı.