Domuz gribi dünyayı sarmaya devam ediyor. En son ülkemizde de görülen bu hastalığın çıkışı domuzdan olduğu söylenmektedir. Bundan tam 90 sene önce de İspanya’da ortaya çıkan grip hastalığı da aynı şekilde bütün dünyaya yayılarak milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştu. Aniden ortaya çıkıyor ve bir anda yayılarak ölümlere sebep oluyordu. O gün de bu hastalık yine domuzdan türemişti. Kur’ân-ı Kerimde yüce Allah’ın domuz etini haram kılmasının bir hikmeti daha böylece anlaşılmaktadır.
Bediüzzaman “İstanbul siyaseti İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır” (Sünuhat (1996) s. 64) demektedir. Üstad bu ifadelerinde siyasetin kötü olduğunu ve yanına yaklaşılmaması gerektiğini anlatmak için kullanmamaktadır. “Müteharrik-i bizzat” olmayan, “Bil-vâsıta müteharrik” olan siyaseti kast ederek, böyle bir siyasetin hastalık olduğuna dikkatimizi çekmektedir. “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz” ifadesi bu hususu açıklamaktadır.
**
Bediüzzaman “İspanyol Hastalığı” ifadesini rasgele kullanmış değildir. Zamanın ve siyasetin şartlarını yansıtması açısından özellikle seçerek kullanmıştır.
Tarihin en dehşetli hastalığı “Veba” olarak bilinir. Veba’da ölüm oranı % 90’dır. Hastalık yakaladığı insanı bir hafta içinde ölüme sürüklüyordu. 6. yy, 14. yy ve 17. yüzyıllarda üç büyük salgında milyonlarca insan öldü. En kötü veba salgınında yılda 2 milyon insan ölmüştür.
Hâlbuki tarihin en dehşetli hastalığı bu değildir. Bir yıl içinde 25 milyon insanın ölümüne neden olan bir hastalığı düşünün. Bu hastalık ne vebadır, ne veremdir ve ne de sifiliz (frengi)dir. Bu bizim bildiğimiz influenza (Grip) hastalığıdır. Bu hastalık I. Dünya savaşı yıllarında (1914–1919) İspanya’da ortaya çıkan “Grip”tir. 1918 yılında bu hastalık Amerika’da 20 milyon insan üzerinde görülmüş ve yaklaşık 1 milyon insan ölmüştür. Avrupa’dan Asya’ya da geçen bu hastalık Afrika, Çin, Japonya ve Güney Amerika’ya sıçradı ve milyonlarca insanın ölümüne sebep oldu. Alaska’daki Eskimoların % 60’ı bu hastalıktan öldü. İspanya’da her aileden mutlak olarak birkaç kişi ölmüştü. Gençler hastalığa yakalandıklarının ertesi günü ölüyorlardı. Genellikle 20–40 yaş arası insanlar ölüyorlardı.
Hastalık çok ani başlayan halsizlik, ciddi kas ağrısı, baş, sırt ve eklem ağrısı şeklindeydi. Ateş yükseliyor ve akciğerler pnömoniden ölen hastaların akciğerleri gibi kanlı köpükle doluyor ve hava akışı tamamen bozuluyordu. Esas katil enfeksiyona eşlik eden grip virüsünün direkt oluşturduğu pnömoni (zatürre) idi. Ölüm hastalığın başlangıcından saatler veya günler içinde zatürre ile geldi. Akciğerler kanlı sıvı ile doluyordu. Doktorlar ne olduğunu anlayamamışlardı. 1918 yılında birden kaybolan bu hastalıktan 25 milyon insan ölmüştü. Dünya tam bir şoktaydı.
Daha sonra aynı hastalık 1957 yılında Asya Gribi ve 1968 yılında Hong-Kong Gribi şeklinde ortaya çıktı ama kısa zamanda etkisiz hale geldi. (http://www.gribeson.com/_index/tarihtegrip.asp)
**
Siyasi hayat, sosyal hayatın vazgeçilmezidir. Her şeyde olduğu gibi siyasi hayatta da doğruluğu hâkim kılmak vazifemizdir. Bediüzzaman hastalıklarımızdan birisinin de “Siyasi hayatta doğruluğun ölmesi” olarak gösterir. Siyasette doğruluğu ihya etmeden “İspanyol hastalığı gibi bize sirayet eden” siyasi hastalıktan kurtulmamız mümkün değildir.
İspanyol hastalığı nezle ve ateşle başlayan basit gibi görünen bir nevi grip şeklindeydi; ama sonu ölümle bitiyordu. Bizim siyasi hastalığımız da maneviyatımızı öldürmektedir. Ama bu ölümcül yolun başlangıcı basit zannettiğimiz yalanlardan ve bize sunulan yanlış bilgilerden kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki, bu hastalığa kapılan da kendisini manen ölüme mahkûm etmektedir.