İstihdam sırları ve gizli işsizlik tehlikesi-2
İşsizlik, gerçek veya izafi boyutlarıyla bir ekonomide engellenemeyecek bir hakikattir. Arz ve talep kanunlarının zaruri bir sonucudur. Hiçbir ekonomi işsizlik realitesini tamamen ortadan kaldıramaz. Yalnızca enflasyonda olduğu gibi kabul edilebilir bir seviyeye indirilebilir. Bu hakikate gözünü kapayıp işsizliği yok edeceğim diye uğraşmak, bir çözüm değil, kuru bir hamasettir.
Emek piyasası, istihdam arz ve talebine dayandığından işsizlik durumu zaruri olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü nadiren arz ve talep birbiriyle örtüşecek bir durum ortaya çıkar. Ya emek arzı fazladır veyahut emek talebi… Talebin fazla olduğu yerlerde tam istihdam olsa da işe alınanlara verilen vazife ağırlığı mecburen fazlalaştığından bir haksızlık ortaya çıkar. Bu durum ise işverenin kârını artıran bir emek sömürüsünün kapısını açtığından işverenler 40 kişilik işi 30 kişinin yaptığını gözlemlediklerinden kâr maksimizasyonu için 40 kişilik işi 25 kişiye de yaptırma yollarına başvuracaklardır. Böylece işsizlik tekrar kendini gösterecektir. Emek talebinin fazlalığı, nüfus artış hızı ile emek piyasasının büyüme hızının aynı seviyede olmadığı ekonomilerde kendini gösterir. Bu durumda eğer çalışanlara aşırı iş yükü verilemeyecekse ülke dışından emek talebi yapılır.
Ülke dışı emek arzı ise, çok büyük olduğu ve ucuz işçiliğe imkân tanıdığı için, kapitalist bir algıya dayanan ekonomilerin zorunlu neticesi yabancı istihdamına yönelmek, yerli istihdamı âtıl bırakmak ve işsizliğe yol açmaktır. Her iki boyuttan da bakıldığında işsizlik bir kader olarak görünüyor. Ekonomilerde emek arz ve talebindeki eşitlik, tam istihdama yol açar. Bu ise nadiren olabilecek bir durumdur. Eğer emek talebi, emek arzından az ise, bu durumda gerçek işsizlik baş gösterir. Bu manada gerek emek talebinin emek arzına eşit olduğu durumların nadir olması, gerek emek talebinin emek arzından fazla durumlarının ender olması ve ekonominin küreselleşmesi ile yabancı istihdama da kapılar açılması gibi durumlar şu tespite imkân veriyor: “İşsizliğin olmadığı bir ekonomi imkânsızdır.”
Emek arz ve talebinin işsizliğe yol açtığı durumlarla beraber işsizliğe yol açan diğer bir durum ücret politikasıdır. İstihdamda ücret temel bir rol oynamaktadır. Çalışanın talep ettiği ve kapitalist ekonomik hayatın kendisini zorladığı ücret seviyesi ile, kârını maksimize etmek isteyen kapitalist ve liberalist bir ekonomik anlayışın hâkim olduğu bir piyasada istihdam sahası açan bir işveren arasındaki ücret pazarlığı çalışanın kabul edemeyeceği bir seviyeye doğru yöneldiğinde işsizlik kendini gösterir. Çalışabilecek kişi sayısının çokluğu ücret seviyesini aşağı çeker. Gerçekleşen enflasyon ile hayat pahalılığının arttığı bir ekonomide çalışanların işsizlik veya istenilmeyen bir ücretle istihdam arasında kalması kaçınılmazdır. Bu durum ise çalışan memnuniyetsizliğine, bu ise zamanla eksik istihdam denilen mesleğinin gereğini sergilemeyen bir emeğe yol açmaktadır. Bu da görüntüde istihdam olsa da hakikatte gizli bir işsizliği ifade eder.
İşsizliğin diğer bir sebebi ise, kadın ve erkek istihdamında saklıdır. Anne-babalık hakikatlerinin gerçek manada sergilenebilmesi için İlâhî irade, erkeği, sosyal hayat içinde çalışmakla; kadını ise çocukların eğitimiyle evde vazifelendirmiştir. Bu çerçevede fıtrat düzeninde kadının sosyal hayatta istihdamı yoktur. Hemşirelik ve öğretmenlik gibi kadın fıtratına uygun işler ise fıtrata uygun bir ekonomide cüz’î bir sahayı teşkil eder. İnsanlık âlemi kapitalist ekonominin akıntısına kapılarak erkeklerin çalıştığı hemen her sahada kadın istihdamını da öngörüyor. Bu durum eğer çocuklar doğacak ise anne sevgisi, şefkati, ilgisi ve merhameti olmadan büyüyen bir nesli netice veriyor. Bu durumda çocuk bakımı yükü, ya yaşlı dede ve ninelere biniyor. Bu ise onlara bir eziyettir. Veyahut çocuk bakıcılığı gibi resmî ve ücretle icra edilen, kadınların icra ettiği bir istihdam sahasının açılmasına yol açıyor. Bu durumda kendi çocuğunu eğitmekten âciz olan kadınlar, yabancı bir kadının —ki ahlakî altyapısı ve eğiticilik yönü meçhul— eline çocuğunu teslim ediyor. Aldığı maaşı, başka bir kadına vererek sıfır elde var sıfır şeklinde ekonomik bir garabeti sergilemiş oluyor. Anne sevgisi ve ilgisi ile beslenememek ise, psikoloji bilimince sabittir ki, gelecek nesli sorumsuz, dünyaya adapte olamayan, moral gücü düşük, uyumsuz, kavgacı, sabırsız ve hırçın yapıyor. Şu an küresel çaptaki psikolojik krizlerin büyük bir sebebi bu şekilde “anne-babalı öksüzler ve yetimler” dir. Çalışan anne-babanın çocuklu ailelerinde durum bu minvalde ilerliyor.
Aileler kapitalist sisteme uyum adına çocuk yükü ve zahmetini çekmemek için, tek veya çift çocuk ile kendilerini sınırlamaya mecbur kalıyorlar. Bazı aileler ise çocuksuz bir evliliğe yöneliyorlar. Bu her iki durum ise İbn-i Haldun’un vurguladığı üzere nüfusun azalmasına yol açar. Nüfus ise, hem devletin askerî gücünün, hem ekonominin ihtiyaç duyduğu emek arzının, hem ekonomiyi canlı tutacak tüketici talebinin azalmasına ve ülkenin küçülmesine yol açar. Bunun sonucu ise, 40-50 yıl sonrasında nüfusu azalmaya başlayan, ülke dışından işgücü istihdam etmeye mecbur kalan, ekonomisini yabancılara teslim eden bir âciz yapıyı doğuracaktır. Avrupa ülkelerinin şu an yaşadığı durum tam manasıyla bu kapitalist sistemin acı sonucudur.
Kapitalist algının akıntısından sıyrılarak fıtratın ve İslam ekonomisinin öngördüğü üzere kadın istihdamı zaruri sahaya daraltıldığında, fıtrat kanunu gereği zorunlu olarak ataerkil olan bütün ekonomiler ideal bir istihdam seviyesine doğru yöneleceklerdir. İşsizlerin çoğunluğunu erkekler teşkil ettiğinden erkekler işe alınacak, evlilikler çoğalacak, nesiller ise sağlıklı ve dengeli şekilde büyüme imkânı elde edecektir. Bununla beraber kadın açısından bakıldığında evde kendi eşinin tek bir sitemini psikolojisi kaldırmayan hassas fıtratlı kadınlar iş yerlerinde patronunun, çalışan erkeklerin ve bazen müşterilerin bakışlarına, ağır sözlerine, ithamlarına, psikolojik ve fizyolojik tacizlerine uğramaktan da kurtulmuş olacaklardır.