İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’ndan yeni bir heyecan!
Dün farklı bir heyecanı yaşadık. Son yıllarda yaptığı göz doldurucu çalışmalar ile özellikle Nur talebelerine farklı heyecanlar yaşatan İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, yeni bir çalışmaya imza attı. Dünyanın farklı üniversitelerinde Risale-i Nurlar üzerine araştırmalar yapan genç akademisyenleri İstanbul’da bir araya getirdi.
Bu hizmetin değerini takdir edebilecek durumda değilim. Ancak onların kudumü şerefine verilen yemekte misafirler bizi heyecanlandıran şeyler söylediler. Yapılan konuşmaları kaydetmediğim için üzgünüm. Hatırımda kalanların bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hindistan’dan katılan araştırmacı “Sadi-i Nurs’nin metodunun Hindistan’da nasıl tatbik edilebileceğini araştırıyorum” diye sözlerine başladı.
Dubaî’den gelen Prof. Dr. Şeyh Abdulhakim El Enis ise bizim farkında olmadığımız şeyleri fısıldadı. Adeta yeryüzü tekbir dershanedir diyordu. Risale-i Nurlar sadece Türkiye’de okunmuyor. Artık Dubaî’de de okunuyor. Dubaî denince insanlar sadece yeni medeniyetin bir merkezi olarak hatırlıyorlar. Dubai, Risale-i Nurlarla İslam medeniyetinin merkezi haline gelecek !
Aşağıdaki cümleler de ona aitti:
Said-i Nursi yalnız yaşadı. Görünüşte hiç bir evlad bırakmamıştı. Ama şimdi onun milyonları aşan evlatları var biz de onlardan biriyiz”
Said Nursi’nin dünyada başını sokacağı bir evi olmadı ama şimdi bütün dünyada milyonlarca evde onun eserleri okunuyor. Hiç kimse bu kadar ev sahibi olmamış.
El Enis daha sonra can alıcı soruyu sordu. O’nu imkansızlıklar içinde Barla’ya sürenler acaba bu neticeyi düşünmüşler miydi.?
Tek parti şeflerinin devletin bütün gücünü kullanarak yok etmek için çalıştıkları bir hareketin baharın çılgın çiçekleri gibi bütün dünyada meyveye durması manzar-ı aladan seyredilmeye değer bir netice!.
Şeyh El Enis “O bizi kabrinden seyrediyor. İnanıyorum ki onun ruhu aramızda dolaşıyor” iltifatında bulundu.
Ülke aydınlığa kavuştukça zulmedenler karanlık bir hatıra olarak unutulmaya mahkum olacaklar.
Amerika’dan gelen genç rahibin arayışları farklıydı. Dr. Ian Markham, Hıristiyanlar Risale-i Nurlardan neler öğrenebilir diye sormaktaydı.
Bence genel bir değerlendirme ile Risale-i Nur hareketi üç ana başlık altında tasnif edilebilir.
Birincisi: Üstadın hayatı modern çağa bir meydan okuma olarak emsalsiz bir örnek olarak ortada duruyor. Kendi bütünlüğü içinde başlı başına bir anlam ifade ediyor!
İkincisi Risale-i Nurların ortaya koyduğu hizmet metodudur.
Bu fasıl pek çok araştırıcının dikkatini çekiyor. Genç araştırmacıların bir kısmı bunun üzerinde durdu. Siyasal İslam’ın bir alternatifi olarak ortaya çıkan “müspet hareket” düsturu, ve maddi cihadın önüne geçen “manevî cihad” kavramları. Dünyanın bir çok yerinde Müslümanların yaşadığı köklü sorunlar için adeta bir can simidi olarak algılanmaktadır.
Üçüncüsü iman hakikatlerinin anlatılması için Üstadın uyguladığı bilimsel yöntemin cazibesi. Kâinat Kuran’ının tefsiri. Risale-i Nurların bu yönü Hıristiyan dünyanın yaşadığı iman problemini esastan çözecek bir güce sahip. O yüzden aklı başında Hıristiyanlar “bu hakikatler sadece Müslümanlara ait olamaz, bu ders aynı zamanda bizim dersimiz” diyerek Risale-i Nurlara sahip çıkıyorlar.
Bu konuşulanlar Nur talebelerinin omuzlarındaki ağırlığı ve sorumluluğu artırmakta hiç şüphesiz!
Bir ara başlık atmak zorundayım
Geçen haftaki yazımdan sonra ortaya çıkan durum ile bu kısa toplantıdan elde ettiğim sonuçlar beni Risale-i Nurlar için yapılması gereken iki hizmeti sizlerle paylaşmaya adeta mecbur etti:
a) Risale-i Nur’a ait belgeler kurumsal bir kimliğe kavuşturulmalıdır
Her kimin elinde Risale-i Nurlar ve Üstad hakkında her ne varsa, kurumsal bir kimliğe kavuşturulmalıdır. Bunun için kurulacak araştırma merkezleri veya enstitülere şahsî hatıraların belgeleri getirilmeli, o kurumun mührü vurulup tarih ve numara verilmelidir. Ayrıca bu belgelerin sıhhati, dönemi bilen insanlar tarafından -tamamı ahirete göçmeden- incelenmeli ve haklarındaki kanaatler açıkça belirtilmelidir.
Bu yapılmadığı takdirde önemli durumlarda “benim elimde Üstad’a ait böyle bir mektup var!” diye ortaya çıkılması ilerde farklı problemlere yol açar!.
Farklı merkezlerde toplandığını işittiğimiz malzemelerin bir merkezde toplanması elbette güzel olurdu. Anacak çeşitli engeller yüzünden bu gerçekleşemezse hiç olmazsa dijital kopyaların karşılıklı olarak paylaşılması hayırlı bir hizmet olur.
Üstada ait hatıraların her biri çok azizdir. Ancak bu hatıraların gerçek değeri, kurumsal bir kimlik kazandırmak ile ortaya konulabilir. Kurumsal bir kimliğe sahip olmayan hiçbir notun bilimsel değeri yoktur.
b) Risale-i Nurların bilimsel neşrine olan ihtiyaç artmaktadır.
Ehlince malum olduğu üzere “edisyon kritik” yöntemi ile (Risale-i Nurun özel katipleri ünvanına sahip, Şamlı Hafız Tevfik, Hafız Ali, Tahiri Mutlu, Mustafa Gül ve Hüsrev Altınbaşak r.anhüm) gibi ağabeylerin yazdıkları ayrı ayrı nüshaların kelime karşılaştırmalı ortak metni, baskıya hazırlanmalıdır. Bu hizmetin yapılması çok sayıdaki problemi sona erdirecektir. (Söz gelimi geçenlerde bir derste okunan 32. Söz’un akciğeri anlatan haşiyesi “bunu sonradan mı ilave ettiniz” sorusuna muhatap olmuştur.)
Her alemin ihtiyacı farklıdır. Bu talepleri sadece kendi dünyamıza bakarak yersiz bulamayız. Bu talepler bilim alemince ciddiye alınan taleplerdir. Bunun yanında elbette bu yorumları doğru bulmayan insanlar da olacaktır. Ancak doğru bulmamak eleştiri sırasında yanlış yapma hakkı vermez.
Nur talebelerinin sahip olduğu güzel ahlak “internet ahlakına” feda edilmemelidir. Ciddi tenkitlerde açık adresin kullanılması bir samimiyet ölçüsüdür.