Son zamanlarda İstanbul Sözleşmesi konusu gündemi oldukça yoğun şekilde meşgul ediyor. Elbette mevcut haliyle etmeli de. Ancak konu bağlamından uzak mecralarda tartışılmaya devam ediliyor.
İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğine bakıldığı zaman toplumsal hayatı düzenlemeye yönelik maddelerin olduğu görüldüğü gibi, Türkiye toplumunun çoğunluğunun kabul etmesinin mümkün olmadığı sözleşme maddelerinin de varlığı dikkat çekiyor. Hal böyleyken; sözleşmenin içeriğini dahi bilmeyen bir kitle tarafından saplantısal bir biçimde feshettirilmesinin istendiği tezleri sadece acizlik. Nasıl mı?
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti bu düzenlemenin daha doğrusunu, toplumumuza daha uygun olanını yapacak kapasiteye sahip değil midir? Elbette sahiptir. Pekala bu sözleşme bir nas mıdır? Niçin Avrupa’nın önümüze sunduğu bir sözleşmeyi bu kadar sahipleniyoruz da İslam’a, Türk geleneklerine ve toplumsal dokunun hassasiyetine zarar veren bu sözleşmeyi olmazsa olmaz hale getiriyoruz. Kimse kırılmasın, darılmasın ama konuyu maksadını aşan bir boyuta taşıyan bizleriz.
Birileri çıkmış ısrarla bu sözleşmenin iptalini isteyenlerin sözleşmenin içeriğini bilmediğini vurguluyor. Aklı sıra diyor ki; “cahilce bir tavır içindesiniz.” Oysa ki; madem bu kadar biliyorsunuz, o halde niçin toplumun tepki gösterdiği maddeleri anlamaya ve hassasiyet gösterdiği noktalardan arınmış yeni bir sözleşmenin ortaya çıkmasına çalışmıyorsunuz? Sözleşmenin içindeki sıkıntılı ifadelerden dolayı sözleşmenin iptalini savunanların bir dayanakları var. Diyorlar ki; bazı maddelerde geçen ifadeler açıkça cinsiyetsizliği destekliyor. Cinsiyet konusunu odak noktası yapıyor ve son dönemde artış gösteren cinsiyetsizlik konusunu besliyor.
Hal böyleyken sözleşmenin iptalini isteyenlerin sözleşmenin iptali sonrası nasıl vahim bir tabloya neden olacaklarını iddia etmek hangi aklın ürünüdür? Bu durum şuna benziyor; otomobilin bir yeri arıza yapmış ama otomobil çalışıyor ve bir görev icra ediyor. Birileri otomobilin arızalı yerini söylüyor. Diğerleri de diyor ki; otomobil bir şekilde bir görev ifa ediyor, siz niçin otomobilin görevine engel oluyorsunuz. Hasılı, sözleşmenin iptalini isteyenler otomobilin tüm görevlerinin iptalini istemiyor, sadece otomobilin arızasının giderilmesini istiyor. Otomobilin arızasını giderilmesi ise, mevcut durumda sözleşmenin iptalinden geçiyor. Yoksa sözleşmenin iptalini isteyenler kadına şiddet uygulayanlara yönelik cezalar kaldırılsın demiyor, kadına şiddeti de savunmuyor.
Bu kadar gündem olmuş bir konu ile ilgili genel olarak tartışmalar bu minvalde sürdürülüyor. Ancak yapılması gereken şey belli. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurumları ülkemizin dokusuna uygun İstanbul Sözleşmesi’nden çok daha iyi ve sağlıklı işleyen bir düzenlemeyi pekala yapabilir. Havanda su dövmeye gerek yok. Herkesin arzusu üzüm yemek ise, gereksiz suçlamaları ve atışmaları bir kenara bırakarak sorunun çözümüne odaklı yaklaşımlar sergilemeliyiz.
Bu konu öyle tek yönlü de değil. Dünya üzerinde cinsiyetsizlik ve neslin kesilmesine yönelik bir rüzgarın estirildiği aşikar. Detayları belki başka bir yazının konusu ancak kısaca hem cinsiyet üzerinden hem de gıda üzerinden neslin kesilmesine yönelik ciddi bir planlama ile insanlık karşı karşıya. Burada deve kuşu gibi kafayı kuma gömersek; bugün katiyetle reddettiğimiz bir durumun yarın günlük hayatımızın bir rutini haline geldiği gerçeğiyle yaşamak zorunda kalır, bu durumla yüzleşmeye fırsat bile bulamayız. Bu nedenle bu konuda farkındalık oluşturarak sözleşmeyi tartışmaya açanlara ve sözleşmenin feshedilmesine destek olanlara teşekkürü bir borç biliriz.