Biliyorsunuz, insan vücudunun sağlığıyla ilgili çok güzel bir tarif vardır.
Eğer organlarınız sağlıklıysa hiçbirini hissetmezsiniz.
Hissetmeye başladığınızda bir sorun var demektir.
Sanırım aynı tarif devlet için de geçerli.
Eğer sağlıklı bir devletiniz varsa varlığını hissetmezsiniz.
Varlığını hissediyorsanız devletiniz sorunludur.
Biz devletin varlığını hissediyor muyuz?
Neredeyse her an.
Sorunu var mı?
Hem de çok.
Bizim medya küçük bir “muhalefet” hilesi yapar her zaman.
Hükümeti eleştirir.
Gelişmiş ülkelerde bu, medyanın yapması gereken iştir.
Çünkü devleti hükümet yönetir ve sorumlu odur.
Ama Türkiye’de öyle değil.
Burada devlet ve hükmet ikiye ayrılmış vaziyette.
Ve, hükümet devleti değil, “devlet” hükümeti yönetir.
“Devlet” denilen de ordunun liderliğinde yargı ve sivil bürokrasidir.
Hatırlarsanız, Kıbrıs’ta küçük bir sınır kapısının açılmasını bile Genelkurmay karşı çıkıp durdurmuştu.
Hükümetin vermesi gereken bir kararı, hükümet yerine “devlet” vermişti.
İnsanların nasıl giyineceğine, başlarını örtüp örtmeyeceğine, nasıl eğitim göreceğine, hangi dili konuşacağına, nasıl siyaset yapacağına da devlet karar verir.
Hem hükümetin hem de halkın her davranışını denetler devlet.
Ama ne halk, ne parlamento, ne de hükümet “devleti” denetleyebiliyor.
Susurluk soruşturmasında, parlamento tek yıldızlı bir generali bile ifade vermeye getirtememişti.
Her şeyi denetleyen ve hiç kimse tarafından denetlenmeyen bir devlet ne olur?
Ne olacak, yavaş yavaş, bazen de hızlı hızlı bozulmaya başlar.
Denetimsizlik, kaçınılmaz bir şekilde yozlaşmayı getirir.
İşkenceden, cinayetten, suikasttan, sabotajdan yargılanan “devlet görevlilerinin” sayısına...
Haklarında verilen mahkeme kararlarına bakın...
İki “gerçek” göreceksiniz.
Çok fazla suça karışmışlar.
Çok az ceza almışlar.
Bütün muhtıraların, darbelerin, yarı darbelerin arkasında büyük bir sis bulutu, o sis bulutunun içinde de büyük bir karışıklık yaşanır.
Ve, bu karışıklığı düzeltebilecek, denetleyebilecek hiçbir güç yoktur.
Ordu da, yargı da, kendilerini ilgilendirmeyen konularla o kadar ilgililer ki “kendilerine ait” sorunları çözecek zamanları yok.
Dün Genelkurmay Başkanlığı haftalık basın toplantısı yaptı.
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olarak hakkında tutuklama kararı çıkan “yarbayın” akıbeti soruldu.
Genelkurmay sözcüsü, yarbayın “Yunanistan’da olduğunu”, döndüğünde gerekli işlemlerin yapılacağını söyledi.
Hakkında çok ciddi suçlamalar olan bir subayı bizim ordu haftalardır Yunanistan civarından Türkiye’ye nakledemiyor.
Bu kadar zamanda başka ülkelerin orduları uzaya gidip geliyorlar.
Yunanistan dediğiniz yerden adam getirmek için bir orduya, bir deniz kuvvetlerine falan ihtiyaç yok, sağlam bir motor bir günde bu işi halleder.
Ama bizim ordu halledemiyor.
Bu konuda pek eleştirildiği de yok.
Medya ağzını açmıyor.
Niye getirsinler?
Biraz daha dolaştıracaklar herhalde.
Bir de “mayın” meselesi var.
Suriye sınırında çok geniş bir araziye 1955’ten beri mayın gömmüş bizim ordu.
Zamanında Fikret Otyam bu konuda harika röportajlar yazmıştı.
O mayınlar yüzünden, üç beş kuruş para için katır sırtında kaçakçılık yapan çok adam hayatını, kolunu, bacağını kaybetti.
Irak sınırı “dağlık” diye orayı doğru dürüst koruyamayan ordu, Suriye sınırını da dümdüz ova diye koruyamamış anlaşılan.
Yığmış oralara mayınları.
Ama kendi gömdüğü mayını şimdi kendi çıkartamıyor.
Dışardan yardım istiyoruz.
Adama sormazlar mı “çıkartamayacağın mayını niye gömdün” diye.
İddialara göre, çok uzun zamandan beri oralarda gömülü olan mayınlar yağmurla, fırtınayla, toprak kaymasıyla yer değiştirdiğinden şimdi bizim ordu kendi gömdüğü mayınların yerlerini saptayamıyormuş.
Mayın haritası işe yaramıyormuş anlayacağınız.
Peki, pek de gelişmemiş bir ülkenin ordusu bu, ne yapalım, elinden bu kadar geliyor, diyeceğiz.
Ama şu soruyu sormamak mümkün mü?
Sen gömdüğün mayını bile çıkartamıyorsun, niye kendi işinle uğraşmıyorsun da siyasete karışıyorsun, darbe yapıyorsun, muhtıra veriyorsun, Çankaya’ya kim çıkacak kim çıkmayacak gerginlikleri yaratıyorsun?
Niye kendi işinle uğraşmıyorsun?
Aynı iç organlarımız gibi ordunun varlığını çok hissediyorsanız, o orduda bir sorun vardır.
Sorun da ortada.
Gömdüğü mayını çıkartamıyor ama siyasetle uğraşmaya bayılıyor.
TARAF