İbrahim Mert-Risale Haber
Özbekistan’da haksız ve hukuksuz bir şekilde yargılanan Nur Talebeleri savunmalarında Risale-i Nuru anlattılar.
Doç. Dr. İkram Mirajov’un avukatının Buhara Şehir Mahkemesi’ne verdiği savunmasında suça konu edilen kitapların, Said Nursi’nin eserleri olup İslam dininin mukaddes kitabı olan ve yasak olması mümkün bulunmayan Kur'an'ın tefsirinden ibaret olduğu vurgulandı.
İsnat edilen suçlamaların ispat edilemediğini ve soyut ifadeler olduğunu vurgulamasına rağmen mahkeme savunmayı dikkate almadı.
İşte savunmadan bölümler:
RİSALE-İ NUR KUR’AN’IN AYETLERİNİ BİLİMSEL GERÇEKLERLE AÇIKLIYOR
“Kitapların içeriği; Kur’an’ın ayetlerini bilimsel gerçekler ışığı altında açıklamak, bireylerde ahlak, namus, insan hakları, vatan millet sevgisi gibi toplum düzeni için elzem olan evrensel, mutlak kavramları geliştirmektir. Yani yasa hükmünde tarif edildiği gibi asayişi, kamu düzenini, halkın münasebetlerini bozmak değil, tam tersi kamu düzenini, devlet yapısını korumak, bireylerde otokontrol geliştirerek suça eğilimi azaltmak, haklara saygılı "iyi insan", devletine saygılı "iyi vatandaş" olarak yetişmesini sağlamak amacına yöneliktir.
“Suça konu kitapların, hangi cilt veya bölümünde devlet düzenini değiştirmek, bölmek veya kamu düzenini bozmak veya halkı devletine, düzenine veya birbirlerine karşı tazyik etmekle ilgili tek bir cümle bulunmaktadır?
MAHKEMENİN YAPMASI GEREKEN
“Suçun manevi unsuru “kasıt"tır. Şüphelinin; suç işleme, devlet düzenini yıkma, bölücülük veya toplumu tazyik ve tahrik etme, asayişi bozma gibi eğilimlerinin olduğu iddiası okuduğu kitaplara dayandırılıyorsa, bu kitapların içeriğinin bu kastı taşıyıp taşımadığının tespiti de verilecek hüküm açısından son derece önem arz edecektir. Bu durumda mahkemece ivedilikle yapılması gereken; tayin edilecek tarafsız bir bilirkişi heyetine söz konusu kitaplarda yukarıdaki kanun maddesinde sözü edilen suç unsurlarının bulunup bulunmadığının, kitapların bu kapsama girip girmediğinin tespit ettirilmesi ve yargılamanın bu doğrultuda yapılarak hükmün buna göre verilmesidir.
SAİD NURSİ’NİN ESERLERİ DÜNYANIN HER YERİNDE SERBESTÇE SATILIP OKUNUYOR
“Şüpheli hakkındaki diğer sevk maddesi ise: "bölücü, kökten dinci, yasak olan cemaatleri kurmak, onları yönetmek ve iştirak etmek"tir. Said Nursi’nin eserleri dünyanın her yerinde serbestçe satılıp okunan eserler olup, okuyucularının örgüt mensubu olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Şüpheli de; sadece kendi yaşamını, ideal kabul ettiği İslami çizgi doğrultusunda sürdürmek özgürlüğünü kullanmıştır. Bu da, kişilerin kısıtlanılmayacak, ortadan kaldırılamayacak temel hakları ve anayasal özgürlüklerinden biri olan din ve vicdan özgüllüğüdür.
HERKES DİNİ İNANÇ VE KANAAT HÜRRİYETİNE SAHİPTİR
Herkes dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. İnancın gereği olan ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. İnancının gerektirdiği şekilde yaşamını sürdürmek ve aynı tercih içindeki aile fertleri veya yakın dostları ile ilmi paylaşım için bir araya gelmek, örgüt kurmak kapsamında değerlendirilmese gerektir. Zira şüphelinin örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek her hangi bir eylemi olmadığı gibi, hiç bir sabıkası da bulunmamaktadır.
Şüpheli üniversitede matematik-fizik doçenti olarak görev yapmakta olup başarılara imza atmış saygın bir bilim adamıdır. Aynı zamanda evli ve 2 çocuklu olup düzenli bir aile yapısına sahiptir. Kesin kanıtlara dayanmadığı açık olan bu suç isnadı ve tutuklama nedeniyle gerek mesleki, gerek ailevi ve gerekse toplumdaki konumu açısından telafisi imkansız zararlara maruz kalabilecektir.
MAHKEMECE DEĞERLENDİRİLMEMİŞ, BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPTIRILMAMIŞ SOYUT İDDİALAR
Emniyet mensuplarının zor kullanarak, yasa hükümlerine aykırı yol izleyerek, taraflı olarak oluşturduğu ve mahkemeye sunduğu kanıtlar; henüz mahkemece değerlendirilmemiş, bilirkişi incelemesi yaptırılmamış ve kesin kanıtlar elde edilmemiş olduğundan soyut iddia niteliğindedir. Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığından, soyut iddialara dayalı olarak şüphelinin uzun suredir tutuklu olması haksız şekilde hürriyetinden yoksun bırakılması dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması sonucunu doğurmakladır. Bu da, temel insan haklarının ağır ihlali mahiyetinde olacağından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulması halinde Özbekistan Cumhuriyeti devleti tazminata mahkum edilebilecektir.
İlgili haberler: