1888 doğumlu Abdullah Adıgüzel ile 1890 doğumlu Elif Adıgüzel, tam 90 yıl önce hayatlarını birleştirdi. Birbirlerini severek evlenen çiftin, aşkları ve birbirlerine olan sevdaları aradan geçen yıllara rağmen hala ilk günkü tazeliğini koruyor.
Asırlık evlilik ve aşkını anlatan Elif Adıgüzel, 90 yıl önce eşiyle birbirlerini severek evlendiklerini belirtti.
Eşinin son yıllarda kulaklarının ağır işittiğini, bunun dışında sağlık sorunu olmadığını ifade eden Elif Adıgüzel, kendisinin de 110 yıllık yaşamı süresince katarakt ameliyatı olduğunu kaydetti.
Adıgüzel, şöyle konuştu: "Eşimle birbirimizi seviyorduk. Evliliğimizin üzerinden çok uzun yılar geçti. Bu süre içinde eşimle bir sorunumuz olmadı. Kendisini çok seviyorum. Aynı şekilde o da beni seviyor. Bu yaşımdan sonra dilediğim tek şey; ölümümüzün de birlikte olması. Çünkü ikimizden biri ölürse yarım kalacağımıza inanıyorum."
-KOCASININ ELİNİ HİÇ BIRAKMADI-
90 yıllık evlilik yaşamları süresince kocasının sürekli yanında olduğunu ve kendisine destek verdiğini anlatan Adıgüzel, en küçük çocukları olan İsmail Adıgüzel (60) ile birlikte yaşadıklarını belirtti.
Konuşması sırasında da kocasının elini bir an bile bırakmayan Adıgüzel, "Beraber güzel günlerimiz oldu. Uzun bir ömür yaşadık. 10 çocuk doğurdum. Çocuklarımın üçü öldü, 7’si hayatta ve en büyükleri 85 yaşında. Torunlarımın sayısını ben tam olarak bilmiyorum. Bayramlarda ve özel günlerde bizi ziyarete geliyorlar" dedi.
Şubat ayının ilk haftasında 113 yaşına girecek olan Abdullah Adıgüzel de askerliğini evlendikten sonra Çanakkale'de yaptığını, vatani görevi sırasında sürekli mevzi kazdığını ifade etti.
Eşinden çok razı olduğunu, razı olmasa bu kadar uzun süre evli kalamayacağını dile getiren Adıgüzel, "Birbirimizin hayattaki dayanağıyız" dedi.
Risale-i Nur'da aile hayatı...
Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce', bir tahassüngâh ise, âile hayatıdır. Ve herkesin hânesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve âile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddî ve vefâdarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedâkârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve dâimî bir refâkat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münâsebetlerin bulunmak fikriyle, akîdesiyle olabilir.
Meselâ, der: "Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta dâimî bir refîka-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de, zararı yok. Çünkü, ebedî bir güzelliği var; gelecek. Ve böyle dâimî arkadaşlığın hatırı için, her bir fedâkârlığı ve merhameti yaparım" diyerek, o ihtiyâre karısına, güzel bir hûri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir. (Sözler)