İstidrâc, “Derece derece yükseltmek, yavaş yavaş sonuca ulaştırmak”anlamındaki kelime Kuran-ı Kerîm’de fiil sigasıyla geçer ve Allah’ın ayetlerini, özellikle Kur’an’ı yalanlayanların bilemeyecekleri yollarla yenilgiye ve azaba maruz bırakılacaklarını ifade eder. (A‘râf 7/182; Kalem 68/44)
İstidrâc zalim, kafir ve azgın kişilerin tedrîcî olarak felakete yaklaştırılması ve bu esnada kendilerine bazı geçici imkân ve başarıların sağlanmasıdır.
Firavun örneğinde olduğu gibi (Zuhruf 43/46-56) istidrâc sahibi kişiler elde ettikleri başarıları kendi gayretlerinin ürünü zanneder, kibirlenir ve azgınlıklarını alabildiğine arttırırlar, nihayet ilâhî azaba maruz kalıp yok olurlar.
Nitekim Kuran’da genel bir ifade kullanılarak önceki milletlere de peygamberler gönderildiği, bu milletlerin hakka boyun eğmelerini sağlamak amacıyla bir süre sıkıntılar ve hastalıklarla denendikleri, daha sonra bütün imkân kapılarının kendilerine açıldığı, nihayet alabildiğine şımardıkları bir sırada ansızın yakalanıp helâk edildikleri ifade edilerek (En‘âm 6/42-45) istidrâca dair eski toplumların hayatından örnekler verilmiştir.
Bazı hadislerde deccâl için zikredilen hârikulâde yetenek ve imkânlar da (DİA, IX, 69) istidrâc kabilinden sayılmıştır.
Ayrıca bir rivayette, günahlarına rağmen kişinin istediklerine kavuşmasının da istidrâc olduğu bildirilmektedir. (Müsned, IV, 145)
Bu anlamda gelen bazı rivayetlerin zayıf olduğu ifade edilmekle beraber, bu rivayetin “hasen” olduğu bildirilmiştir. (bk. Münavi, Feyzu’l-kadir, 1/354-355, hno: 629)
Hâris el-Muhâsibî, terimin anlamını genişleterek mal ve servetleriyle ya da başka nimetlerle gururlanıp bunları Allah yolunda harcamamak suretiyle müminlerin de istidrâca mâruz kalabileceğini belirtir. (Halve, s. 44-45)
Kuran-ı Kerîm’de istidrâc ile anlam yakınlığı içinde bulunan başka kavramlar da vardır. Bunların başlıcaları mekr, keyd, hud‘a ve muhâdaa ile (hile ve tuzak kurmak, hile yapmak, aldatmak) imlâ ve imhâl (mühlet vermek) kavramlarıdır.
Sorularla İslamiyet