Ağıtları dile getirilememiş, yasları tutulamamış bir neslin torunlarıyız bizler. Ülkesine hizmet etmiş atalarının, ortamın bir anda değişmesiyle idamla cezalandırıldığı bir ülkede yetiştik.
4 Şubat’ta, bu ayıplardan birinin daha yıldönümünü yaşayacağız.
1926 yılında, 6 Aralık’ta evinden alınarak götürülen İskilipli Atıf Hoca’nın, Kazım Karabekir’in dahi şaşırtan ve “bu kadar koyu taassuba gerek yoktu” diye eleştirdiği, Buhari-i Şerifler, Hatim duaları, yetmedi selavatlarla açılışı yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önünde “âleme ibret olsun” diyerek “sallandırıldığı” tarihtir 4 Şubat.
Bakmayın siz, resmi tarih parlatıcılarının “İskilipli Atıf Hoca, şapka kanunundan dolayı değil, Atatürk’e hakaretten, vatan hainliğinden asıldı” yalanlarının arkasına sığınıp, yapılan zulmü meşrulaştırma çabalarına.
Bu ülkede, 1982 Anayasasıyla koruma altına alınan ve “asla” değiştirilemez ve “yorumlanamaz dahi” denilen 671 no’lu “Şapka İktisası Hakkındaki Kanun” hâlâ orada duruyor.
Ve artık her ortamda “bütün toplum suç işliyor, kimse şapka giymiyor” geyik muhabbeti çevrildiği halde.
***
Devlet arşivleri, TBMM arşivleri ve TSK arşivlerinde hâlâ “gizlilik” damgasıyla açıklanmayan İstiklal Mahkemeleri’nin kayıtlarında, öyle bilindiği gibi Şapka Kanunundan dolayı asılanların sayısının yüzler değil onbinlerle ifade edileceğini arşiv belgelerini görenler biliyorlar.
Kim ne söylerse söylesin, neyin arkasına sığınırsa sığınsın, bu devlet geçmişiyle hesaplaşmak ve yüzleşmek zorundadır.
Bilhassa da, Takrir-i Sükun döneminde “İstiklal Mahkemeleri, mücahedesinde yalnızca Allah’tan korkar” meşhur tabelalı İstiklal Mahkemeleri’ni tartışmaya açmak, seksen yıl geçtiği halde hâlâ “gizlilik” damgası taşıyan belgelerini açıklamak zorundadır.
Türkiye, sadece Dersim katliamını değil, tek parti diktasında işlenen tüm cinayetleri konuşmalıdır. Diyarbakır’da çıkan kafatasları gibi niceleri var toprağının altında bu ülkenin...
İskilipli Atıf Hoca, Seyit Rıza, Şeyh Sait, Erzurumlu Şeyh İbrahim Efendi, Şeyh Esat Erbili, Bediüzzaman Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan ve ismini sayamadığım mağdurlara iade-i itibarlarını sağlamalıdır.
İskilipli Atıf Hoca neyle suçlanmıştır ve niçin idama mahkum olmuştur, bu ülke ona yapılan zulmü konuşmalıdır artık.
Şapka giymekle yükümlü olmayan bir kadını, Erzurumlu Şalcı Bacı’yı asan bir zihniyet ve bu insanların asılmasına sebep olan kanun hâlâ tartışmaya açılmayacaksa, ne zaman tartışacağız.
Bakmayın siz “Türkiye Türklerindir” faşist söylemli gazetenin dinozorlaşmış yazarlarının “1926 yılındaki bu olayın, 85 yıl sonra gündeme getirilmesinin ne anlamı var, bunun ne faydası olacak?” diye yaptığı bla blalara...
Ya da geçmişle yüzleşilsin, faşizan söylemli “andlar, gençliğe hitabeler” kalksın denildiğinde “Atatürk çapkındı, demokrasi getirmedi, diktatördü, Dersim’i o planladı” geyiği çevirmelerine...
“Hadi sıkıysa Atatürk’le hesaplaşın” demeye getirip gevrek gevrek gülenleri, ciddiyete davet ediyorum. Evet, mesele Atatürk’te düğümlenecekse, o da tartışılır. Ancak, hevesiniz kursağınızda kalacak gibi görünüyor, çünkü herkesin kanaati odur ki, bütün mesele laikçi ve Atatürkçülerde düğümleniyor.
Bunları tartışıyor olmak elbette geçmişte yaşananları geri getirmez...
Ancak biz haksız yere zulmedilerek öldürülen atalarımıza iade-i itibar istiyoruz.
Demokratik Türkiye’nin, halkın bütün küskün kesimlerinin gönlünün alınmasıyla yeniden şekillenmesi gerekiyor.
Cumartesi günü (4 Şubat), Mazlum-Der, Ankara Ulucanlar cezaevinin önünde İskilipli Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ve yine Şapka Kanunu’na muhalefetten idam edilen Erzurumlu Şalcı Bacı için iade-i itibar talep edilecektir.
Ben de o gün orada olmaya çalışacağım.
İskilipli Atıf Hoca da, karlı bir kış günü, 4 Şubat’ta aleme ibret olsun diye gün boyu “sallandırıldı” dualarla açılan meclisin tam karşısında.
Unutmayın.
Stargazete