Baskı gören toplumlarda itaat kültürü de baskındır. Bu toplumlarda sürekli insanların başlarına vurulur, susturulur ve dayakla çoğu meselelere çözüm aranmaya çalışılır. Bu aslında problemi çözmek değil, çözümsüzleştirmek ve derinleştirmektir. İleride çok daha fazla problemleri ortaya çıkartacak bir birikim yapmaktır. İfrat ve tefrit dediğimiz gelgitlerin oyuncağı haline gelecek olan toplum, bir yandan pısırık ve fırsat bulduklarında kendilerine yapılan muamelelerin tersini yapacak aşırı davranış sahiplerini, diğer yandan isyankarları üretecektir.
Güzel olan bir şeyleri bile insanlara zorla yaptırmaya kalkışıldığında ya tepkiyle, ya pasif direnişle, ya da özensiz ve kalitesiz bir iş çıkarmakla karşılaşılır. İnsanlar itaat ettirilir, boyun eydirilir ama, istenilen kaliteli hizmet alınamaz. Bu da muasır medeniyet hedefi olan toplumların kendi kendilerini bitirmeleri anlamına gelir.
Kan ve namus davaları, kin ve düşmanlık gütmek kendi ırkını üstün görmek gibi cahiliye devri anlayışlar, baskı ve itaat kültürümüzün bir başka acı boyutudur. Aile ve aşiret meclislerince verilen ölüm ve infaz kararları, Allah’a ve kanunlara isyan, cehalet ve vahşete itaat etmektir.
İnsan hak ve hürriyetleri konusundaki cehalet ve eksiklikler insanları bencilliğe ve yanlış davranışlara itecektir. “Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti (milleti için aşırı fedakarlık edenleri) dahi müstebit (zalim) eder.” (Münazarat, 28)
Kişilerin ve toplumun kendi hukuklarını bilmeleri çok önemlidir. Başkalarının, hatta fedakarların bile hak gasbına yol açacak toplumsal zaafiyetlerin bir an önce giderilmesi gerekir. Kişilerin kendi haklarına sahip çıkmaları, birebir ilgili olmaları ve akıllı davranmaları, toplumsal ortak akla da etkin bir şekilde katkı sağlayacaktır. O zaman kişilerin insafına bağlı bir itaate değil, ortak hukuka dayalı bir itaat daha baskın hale gelecektir. Toplumun her kesimini dikkate alan kanunlar âdildir ve itaat edilmesi gereken kanunlardır. Tam adaleti temin etmeyen kanunlar da kırıp dökmeden, pozitif anlayışla, müsbet hareketle, karşılıklı görüşmeler ve hak aramalar neticesinde tadil edilmeli ve hakkaniyet sınırlarına çekilmelidir. Aksi halde isyana yol açılır, toplumun zaafiyet ve problemleri artar. Böyle bir toplumda huzur ve saadet olmadığı gibi gelişme de olmaz.
İnsan önce tabiat kanunlarına itaat etmelidir. Bunlara itaat etmediği takdirde hemen tepki görür. Mesela; su yerine benzin içse, hava yerine gaz solusa hemen cevabını acı bir şekilde alır. İkinci olarak Allah’ın kanunlarına itaat etmelidir. Mesela; adalet, eşitlik, dürüstlük, ibadet gibi hiçbir asrın aşındıramadığı değişmez kurallara itaat etmelidir. Bunlara da itaat edilmediği takdirde, sakat ilişkiler, zulümler, manevi buhranlar ortaya çıkmak suretiyle tepki görülür. İnsanı herhangi bir elektronik donanımlara haiz çok gelişmiş bir makine olarak düşünecek olursak, itibar edilecek kullanım kılavuzu elbette insanı imal edenin kılavuzu olacaktır. Başka kılavuzlar insanı hemen bozar.
Üçüncü olarak da toplumsal ortak aklın ürünü kanunlara itaat etmelidir. Tabi bu kanunlar da Yaratıcının tabiat ve sosyal kanunlarına ters düşmemelidir. Düşerse ki, çoğunlukla düşmektedir, bu da kişisel ya da toplumsal olarak hemen olmasa bile zayıf anlarda en şiddetli bir şekilde tepkisini alacaktır.
Huzur istiyorsak, insanlığın hayrına olan güzel şeylere itaat etmeli, cehalet ve zulüm kaynaklı şeylere karşı da tepkili olmalı ve doğrusu bulunana kadar da ısrarcı olunmalıdır. Doğru aranırken yanlış yollara sapılmamalı ve zulme ya da bir başka haksızlığa yol açılmamalıdır.
Zahmetsiz rahmet olmuyor. İyiyi iyi hale getiren aslında kötü şeylerin arız olmasıdır. Onların musallat olması iyilikleri parlatır. O halde iyi şeylere itaat edilmeli ve bunda sadakat gösterilmeli ki, kötülükler en aza indirilebilsin.