“Hayat vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackârâne ittihat bittiği vakit manevi hayat da biter” buyurur Bediüzzaman Said Nursi hazretleri. Bütün hayatında Müslümanların ittihad ve ittifakı için çalışan Bediüzzaman İstanbul’un işgal edildiği ve çeşitli bölücü cemiyetlerin kurulduğu zamanlarda “Tevaif-i mülûku” netice verecek şekilde çalışmak yerine “Osmanlıyı yeniden ihya etmek için sa’y-u gayret göstermek gerekir” diyordu.
Osmanlı devleti içine İslamiyet’in “Asabiyet-i Câhiliye” olarak isimlendirdiği “Irkçılık” fikrini sokarak Müslümanları ırklarına ve bölgelerine göre bölüp parçalayarak Osmanlı’yı yıkmak isteyenlere karşı Bediüzzaman daima “İttihad-ı İslam” yani Müslümanların topyekun birliği için çalışıyordu. “Bize milliyet olarak İslamiyet yeterlidir” diyordu. İttihad-ı İslam konusunda “Yavuz Sultan Selime” biat ettiğini açıklıyor ve bu konuda onun “İhtilaf-u tefrika endişesi / Kuşe-i kabrimde hatta bî-karar eyler beni. / İttihatken savlet-u a’dây-ı def’e çaremiz, / İttihat etmezse millet, dâğdâr eyler beni…” mısraları ile cevap veriyordu.
Bediüzzaman daima “Hayat ittihattadır” (Eski Dönem Eserleri, 2009, s.183-184) prensibini nazara vermiştir. İttihat ve ittifak her konuda olmayabilir; genel hususlarda ve asgari müştereklerdedir. Bu da özel yeteneklere ve durumlara müsaade edilmesi, bireysel farklılıklara hoşgörü ile yaklaşılması ve temel hak ve hürriyetlere azami sayıgılı olunmasına bağlıdır ki bu hususu Bediüzzaman “her kavamin mâbihil-bekâsı olan âdât-ı milliye ve lisan-ı kavmiyeye ve istidâd-ı efkâra muvafık teşebbüsât” ifadeleri ile açıklar. Bediüzzaman bu ifadeleri ile “Demokratik Hak ve Özgürlüklere” işaret etmekte, kültürel farklılıklara dikkatleri çekmekte ve buna müsaade edildiği zaman bu birliğin sağlanacağını ifade etmektedir.
Bediüzzaman’ın doğuda açılacak olan “Mederesetü’z-Zehrâ” adını verdiği Üniversiteler zincirinin dilinin “Türkçe” olması gerektiğini “Türkçe lâzım” ifadesi ile belirtirken, mahalli dile de dokunulmaması gerektiğini “Kürdî câiz” cümlesi ile ifade etmiştir. Bediüzzaman Üniversitelerde ilim dilinin (dini Arapça ve teknik İngilizce gibi) mutlaka gerekli olduğunu ama resmî dilin Türkçe olması gerektiğini, mahalli dillere de dokunulmaması icap ettiğini “Arapça vacip, Türkçe lâzım ve Kürtçe câiz” terimleri ile açıkça ifade etmiştir. Hükümet doğuda birliği ve ittihadı sağlayacaksa bu fikirleri uygulamaya geçirmesi gerekir. Bu da her şeyden önce “Demokratik Cumhuriyeti” bir an önce tesis etmeye bağlıdır.
Demokratik Cumhuriyeti ve İttihad-ı Milliyi tesis etme yerine “adem-i merkeziyet” “eyalet” ve muhtâriyet” düşünceleri ve teşebbüsleri “İslamiyet milliyeti” ile birbirine sıkı sıkıya bağlı olan Müslümanların bölünmesine ve kendi başına yeterli olamayacağı için de İngiliz-Amerikan ve Yahudi gibi bölgede etkin güçlerin egemenliğini sağlayacak politikalara âlet olmaklarını sağlar. Bu da geleceği ipotek altına almak anlamına gelir.
Bediüzzaman’ın 1908 yılında Sultan Abdulhamid’e “Doğuda Üniversite açalım, dini ve fenni bilimleri beraber okutalım. Burada Türkçe eğitim verelim. Böyle bir üniversiteye doğunun batıdan daha çok ihtiyacı var. Çünkü İslam milletleri olan Arabistan, Hindistan, İran, Kafkaslar, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri batıdan gelen ırkçılık fikri ifsat ederek bölüp parçalamasın. Zira Müslümanlar kardeştir. Gerçek milliyetçilik bu kardeşliği tesis etmektir. Bu da ancak İslamiyet’le ve ilimle olur. Felsefi ilimlerle dini ilimleri, İslam medeniyeti ile Avrupa medeniyeti ancak bu şekilde buluşur ve milletin birliği de böyle sağlanır” dediği halde maalesef bu düşüncesine destek bulamamıştır. Ancak 46 sene sonra 1954 yılında DP’nin Erzurum’a Üniversite açmasına çok sevinmiş ve “İşte benim idealim tahakkuk ediyor” demiştir. Ama bu gecikme beraberinde günümüz problemlerini getirmiştir.
Bediüzzaman bundan yüz sene önce “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ihtilaftır; bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahı ile cihat edeceğiz” diyordu. Bu üç düşman aynen devam ediyor, bu düşmanlara karşı “sanat, marifet ve ittifak” ile mücadelemiz de devam edecektir. Aksi ecnebilere, din ve vatan düşmanlarına alet olmaktan öte bir anlam ifade etmez.