Bismillahirrahmanirrahim
Sual: Dâima İttihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et.
Cevap: İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi ismindeki eserimde tarif etmişim. Şimdi ileride o kasr-ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte, kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacerül-Esved'i, Kâbe-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzâsı, Ravza-i Mutahharadır; Mekke-i Mükerremesi, Ceziretü'l-Araptır; medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i şer'iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniyedir.
Eğer İslâmiyet milliyetini ve İttihad-ı İslâmın taşını ve nakşını istersen, işte bak:
(1) Hayâ ve hamiyetten neş'et eden civanmerdâne humret;
(2) hürmet ve merhametten tevellüd eden mâsumane tebessüm;
(3) fesâhat ve melâhattan hasıl olan ruhânî halâvet;
(4) aşk-ı şebabîden, şevk-i bahârîden neş'et eden semâvî neşe;
(5) hüzn-ü gurûbîden, ferah-ı sehharîden vücuda gelen melekûtî lezzet;
(6) hüsn-ü mücerredden, cemâl-i mücellâdan tecellî eden mukaddes ziynet; (Haşiye)
Birbiriyle imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nuranî ancak o şark ve garbın kab-ı kavseyni olan kâbe-i saadetinin tâk-ı muallâsının kavs-ı kuzahının elvan-ı seb'asının lâcivert levninin timsali, belki şu levnin manzarası bir derece irae edilebilir. Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektriğiyle olur.
Haşiye: Şu müselsel üslûptaki fıkralar, her biri İslâmiyet’in bir şuasına, bir hüsnüne, bir seciyesine, bir rabıtasına, bir temeline işarettir. (Münazarat)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
AŞK-I ŞEBÂBÎ : Gençlikte bulunan, gençliğe âit aşk.
CEMÂL-İ MÜCELLÂ : Parlak,parlayan güzellik.
CEZÎRETÜ'L-ARAP : Arap Yarımadası.
DÜRRE-İ BEYZÂ : Parlak inci.
ELVÂN-I SEB'A : Yedi ana renk.
FERAH-I SEHHARİ : Sırlı ferahlık
FESÂHAT : Doğru ve düzgün söyleyerek açık ve güzel ifâde etme.
HALÂVET : Tatlılık, şirinlik.
HUMRET : Utanmaktan hâsıl olan kırmızılık.
HÜRRİYET-İ ŞER'İYE : Şeriatın tarif ettiği hürriyet.
HÜSN-Ü MÜCERRED : Saf, arınmış güzellik.
HÜZN-Ü GURÛBÎ :hüznün kayboluşundan.
İMTİZÂC-I EFKÂR : Fikirlerin birbirine kaynaşması.
İMTİZAÇ : Kaynaşmak, uygun ve mutabık olmak, mezcolmak, uyuşmak, iyi geçinmek.
KÂBE-İ SAADET : Mutlulu Kâbesi. Mutluluk merkezi.
KAB-I KAVSEYN : İki yay mesâfesi. Hz. Muhammed'in (a.s.m.) Mirac'a çıkışıyla vardığı son nokta. Bütün yaratılanları arkasına alıp Yaradanla müşerref ve muhatap olduğu makam.
KASR-I MUALLÂ : Yüksek saray.
KAVS-I KUZAH : (Kavs-i kuzeh) Gök kuşağı. Alâim-i semâ. Ebem kuşağı.
LEVN : Renk, boya. Sıfat, çeşit.
LEVN-İ NURÂNÎ : Parlak renk. Nurlu renk
MÂRİFET : Bilgi, bilme, tanıma, hüner, anlatma, övme.
MEDÎNE-İ MÜNEVVERE : Nurlu, aydınlık Medine şehri.
MEKTEB : (C.: Mekâtib) Yazı yazacak yer. * Okul.
MELÂHAT : Yüz güzelliği.
MELEKÛTÎ : İçe âit. Melekût ile ilgili.
MUKADDES : Kudsî, temiz, pâk, ârî.
MUSÎBET : Belâ, felâket, hastalık, dert, sıkıntı, ezâ, başa gelen acı durumlar.
NEŞ'ET : Çıkma, doğma, meydana gelme, kaynaklanma, yetişme.
RAVZA-İ MUTAHHARA : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) makberi ile minberi arasındaki lütuf makamı, sahası.
SEMÂVÎ : Cenâb-ı Hak tarafından gönderilen, gökten gelen.
ŞEHÂDETNÂME : İzin kağıdı. Diploma.
ŞUA-I ELEKTRİK: Elektrik akımı.
TAK-I MUALLÂ : Yüksek kubbe.