İttihada mükellef ve muhtaçsınız

Günün Risale-i Nur dersi…

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Bu şiddetli maddî ve manevi kıştaki ğalâ ve varlık içinde kaht ve derd-i maişet fukaralara ağır basması cihetinde, ekseri fakirü'l-hal olan Risale-i Nur şakirtlerinin bu dehşetli hale karşı sarsılmaları ve tesanütleri bozulması ihtimaliyle ziyade endişe ediyordum.

Sizler her zamandan ziyade bu fırtınada
tesanüdünüzü
ve ittihatınızı
ve birbirinin kusuruna bakmaması,
birbirini tenkit etmemesi,

Risale-i Nur'un vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve muhtaçsınız.

Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkit etmeyiniz. Yoksa az bir zaaf gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip sizlere büyük zarar verebilirler. Derd-i maişet zaruretine karşı, iktisat ve kanaatle mukabele etmeye zaruret var. Menfaat-i dünyeviye, çok ehl-i hakikati, ehl-i tarikatı dahi bir nevi rekabete sevk ettiği için endişe ederim.

Risale-i Nur şakirtleri içinde şimdiye kadar bu cihet onları zedelememiş. İnşaallah yine zedelemez. Fakat herkes bir ahlâkta olamaz. Bazıları meşru dairede rahatını istese de, itiraz edilmemeli. Zarurete düşen bir şakirt zekâtı kabul edebilir. Risale-i Nur'un hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışanlara zekâtla yardım etmek de Risale-i Nur'a bir nevi hizmettir.

Hem yardım edilmeli. Fakat hırs ve tamah ve lisan-ı hal ile istemek olmamalı. Yoksa, ehl-i dalâlet ki, hırs ve tamah yolunda dinini feda etmiş; onlar nazarında kıyas-ı binnefs cihetiyle, "Risale-i Nur'un bir kısım şakirtleri dahi, dinini dünyaya âlet ediyorlar" diye çirkin bir ithamla taarruzlarına meydan açar.

Sizler, ara sıra, İhlâs ve İktisat Lem'alarını ve bazan Hücumat-ı Sitte risalesini mâbeyninizde beraber okumalısınız. Sizin şimdiye kadar fevkalade sebat ve metanet ve tesanüt ve ittifakınız, bu memlekete medâr-ı iftihar olacak ve istikbalini kurtaracak derecededir. Dikkat ediniz, bu yeni fırtına sizin tesanüdünüzü bozmasın. (Kastamonu Lahikası)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

AZÎZ : İzzetli, çok izzetli, mânevî kuvvet ve kudret sahibi mağlûp edilmesi mümkün olmayan ve dâima galip olan mânâsında Allah'ın bir ismi.
DERD-İ MAÎŞET : Geçim sıkıntısı.
EHL-İ NİFAK : Münafık (içi dışı bir olmayan) kimseler.
EKSERÎ : Genellikle, çoğunlukla.
ENDİŞE : f. Korku. Düşünce. Merak, keder, kuruntu.
FAKİRÜ'L-HÂL : Muhtaç ve fakirlik içinde olmak.
FEVKALÂDE : Olağanüstü.
GALÂ : Pahalılık; bir şeyin haddini aşması.
HASR-I VAKİT : Vaktini tamamen vermek.
HÜCUMÂT-I SİTTE : Altı hücum; şeytanın altı hücûm ve desisesini alt üst eden bir Nur Risâlesi.
İKTİSAT : Tutum, biriktirme. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınma.
İSTİKBÂLÎ : Geleceğe âit.
İTHAM : Suçlama.
İTTİHAD : Birleşmek, birlik, aynı fikirde olmak.
KAHT : Kıtlık, kuraklık.
KANAAT : Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek, kısmetine râzı olmak; inanç.
KIYÂS-I BİNNEFS : Kendini, nefsini kıyaslayarak.
LİSÂN-I HÂL : Birşeyin duruşu ve görünüşü ile bir mânâ ifâde etmesi. Vücut dili
MÂBEYN : Ara; iki şey arası. Sekreterlik. Özel kalem.
MEDÂR-I İTTİFAK : Birlik ve beraberliğin sebebi.
MENFAAT : Fayda.
MEŞRÛ : Helâl, İslâma uygun, haram ve yanlış olmayan.
METÂNET : Kararlılık, dayanıklılık, sağlamlık.
MÜKELLEF : Yükümlü, vazifeli. Bir şeyi yapmaya mecbur olan.
RÜKÜN : Temel, esas.
SEBAT : Dayanmak, kararlı olmak.
SIDDIK : Doğru, hakikatli, sadakatlı, dürüst.
ŞÂKİRT : Talebe, yardımcı.
TAARRUZ : Sataşmak, ilişmek, saldırmak.
TAMAH : (Tımah - Tumuh) Bir şeye göz dikip bakma.
TESÂNÜD : Dayanışma, birbirini destekleme.
VAZİFE-İ KUDSİYE-İ ÎMÂNİYE : İmânın kıymetli ve temiz pak ve yüce vazifesi.
ZAAF : Zayıflık, iktidarsızlık, kudretsizlik.
ZARÛRET : İster istemez, çaresiz olarak, ihtiyaç
ZEKÂT : Malın belli bir miktarını her sene fakirlere dağıtmak.
 

Risale-i Nur Haberleri