Hayatın iki temel direği var. Bunlardan birisi Allah’ı tanımak ve birlemek diğeri de mahlukata şefkat nazarıyla bakmaktır. Eskiler bunu veciz bir ifadeyle kalıplaştırmışlardır: Et tazimu lillal ve’ş-şefakatu lihalkillah. Allahı ululamak, insanları veya mahlukatı ise sevmek ve onlara karşı müşfik olmaktır. Bu iki umdeyi, ‘Allah’ı birlemek ve onun için sevmek’ diye de özetleyebiliriz. Dedikleri gibi boğaz dokuz boğumdan oluşurmuş. Merhamet ve şefkat de yüz daireden veya dilimden veya boğumdan oluşmakta. Allah doksan dokuzu kendisine saklamış birisini de mahlukat veya halk araksında dağıtmıştır. İşte anneler ve müşfiklerin şefkati bu birlik dilimden nebean ve tefeyyüz etmektedir. İyiliği her ne suretle olursa olsun hor görmemek lazım. Küçük de olsa kötülüğü de öyle. Bu yüzde ‘la kebirete maa’l istiğfar la sağirete mea’l israr/istiğfarla kebire büyük günah ısrarla da küçük günah kalmaz’ demişlerdir. Özellikle de mahlukata şefkat konusunda iyiliği hor görmemek gerekir.
Kuzuluk’taki birkaç günlük tatil günlerimi güzel bir kitabı okuyarak geçirdim. Nehlavi’nin Macid Hamavi tarafından tahkik edilen Ed Dürer el Mübaha fi el Hazri ve’l İbahe adlı muhteşem eserini okuyorum.
Burada Gazali’yi vefatından sonra rüyasında gören bir zatın rüyası aktarılıyor. Bu tür rüyalar tezkere kitaplarında bolca yer bulur, nakledilir. Bu kitaplardan birisi de Feridüddin Attar’ın Tezkiretü’ll Evliya adlı eseridir. Ed Dürer el Mübahe kitabında anlatıldığına göre kamil zevattan birisi İmam Gazali hazretlerini vefatından sonra rüyasında görür. Veya Gazali Hazretleri rüyasına girer. Rüyayı gören zat Allah’ın kendisine nasıl muamele ettiğini sorar. Huzurda Gazali amellerinden sorguya çekilir. O da kendisine göre amellerini tadat eder ve sıralar. Hiçbirisi makbul değildir. Cenab-ı Hak Gazali kuluna nida eder ve dile getirdiği ve saydığı amellerin hiçbirisi makbul olmadığını söyler. Elbette amellerini yüzüne vurmaz ama belki de ummadığı amelini öne çıkarır. Cenabı Hak Gazali hazretlerine şunu söyler: “Bir defasında yazı yazarken kullanmış olduğun kamışına ve divitine bir sinek konmuş ve susuzluğundan divitteki mürekkebi yalamaya başlamıştı. Sen de ona şefkatle bakarak divitteki mürekkebi emmesine müsaade etmiştin. Sineğe rahmet ettiğin gibi ben de sana rahmet ediyorum. Git ve azatlı kullarımın arasına katıl! ( Ed dürer el Mübahe, Daru İbni Hazm, Beyrut, s: 174). "
İyiliği hor görmemek gerekir. Onun ötesinde en makbul yakarış ve dua, ızdirari olan yani çaresizlik anında ve içinde yapılandır. Keza en makbul namaz da veda namazı suretinde eda edilendir. Burada da görülmektedir ki, Allah merhameti öne çıkarmaktadır. Hadislerde de buna dair çokça değini vardır.
Nitekim, Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:
"Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: 'Bu köpek de benim gibi susamış.' deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti. "
Resûlullah'ın yanındakilerden bazıları:
"Ey Allah'ın Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Evet! Her 'yaş ciğer' (sahibi) için bir ücret vardır. " buyurdu. " [Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550)]
Bir diğer rivâyette şöyle denmiştir:
"Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu. " [Müslim, Tövbe 155, (2245)]
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:
"Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı. " [Buhârî, Bed'ü'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242)].
Fahişe bir kadın şefkatinden dolayı ehl-i necat olurken normal bir kadın ise şefkatsizliğinden dolayı tamuyu boylamıştır.
Ameller bazen insanın gönlüne katılaştırabilir. Kibre kapı aralayabilir. Bu yüzden de İbni Ataullah İskenderi kibre götüren taattansa zillete ve inkisara götüren masiyetin evla olabileceğini söylemiştir. Burada taat ile isyanın değil kibir ile inkisarın ve mezelletin karşılaştırılması yapılmaktadır. Yoksa kibirden arınmış taat matlup ve makbuldur. Bununla birlikte kibir gibi bazı manevi arazlar, haramlar zahiri isyanlardan daha şedit ve galizdir. Ataullah İskenderi de bize bunu anlatmak istemiştir.
*
Şimdiden mübarek Ramazan ayınızı kutlar, hayırlı amellere kapı aralamasını, İslam alemine ve insanlığa hayırlar getirmesini niyaz ederim.