Yaprağın ağacı terketmesi,
Güneşin günü terki,
Işığın odayı,
Bir baharın kışı, diğerinin yazı,
Yaşın gözü,
Mürekkebin kalemi,
Sağlığın bedeni,
Yolcunun yolu,
Yavru kuşun, yuvayı terketmesi,
Sevdiğinin dünyayı,
Hep bu bekaya aşık olan kalbin, gayrete aşık olan kadere, bir iz düşümü değil mi?
Halık ismi ile arzuları sonsuz olan bir varlık yaratıp, Hayy ismi ile hayat Veren, Kayyum ismi ile; yokluğun olmadığı bir sonsuzluğa, her ayrılıkla iştah açıyor, ispat ediyor. Hasret olmasa, vuslat olur mu?
Bırakın yaprak toprağa, güneş geceye, oda karanlığa, yaz kışa, yaş yanağa, mürekkep kağıda, beden hastalığa, yolcu sapağa, yavru havaya, sevdiğimiz bekaya aksın, aksın ki bu dünyada "Çünki bir şey devam etse tesirini kaybeder. Hattâ ehl-i hakikat müttefikan diyorlar ki:
ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍْﻻَﺷْﻴَﺎﺀُ ﺗُﻌْﺮَﻑُ
ﺑِﺎَﺿْﺪَﺍﺩِﻫَﺎ
yani: "Herşey zıddıyla bilinir."
(Lemalar - 209)
Bırakın yaprak toprağa düşerken, yeni filizleri ve dahi tomurcukları müjdelesin lisan-ı hali ile.
Bırakın güneş geceye aksın ki, gece müjdeli bir gün doğumuna gebe kalsın, aydınlığa çıkmayan karanlık gibi, karanlıkla muhatap olmayan Nurun, pahasını biçecek idrak yolları tıkanmasın.
Kapatın gözlerinizi, tetketsin ışık bin odalı binaları, beden galaksisinin güneşi parıldasın her tik tak ile.
Bırakın bahar sıyrıldığı gibi kıştan, yazdan da sıyrılsın bırakın kış gelsin de özletsin yazı, bırakın kendi metodlarıyla hazırlasın arzı.
Bırakın yüzbinlerce çiçekten toplanan özlerden yapılmış ballar, süzülsün içinizde özsuyunuz da fışkırsın aşk pınarından yanaklara. Gelirken geçtiği her yataktan toplasın fani duyguları, akıtsın damla damla beka havuzuna.
Bırakın kalem, tutanı silkelesin de dökülsün sikkeleri kağıda, verdirsin zekatını verilen ilmin, taşısın diyarlara, sıyrılsın zamandan her harfi taşıyan mürekkep.
Bırakın bir Rahmet eli okşasın sağlığınızı, yaptığı sanatın nasıl işlediğini izletsin nankör gözlerimize, sanatı gören zaten alkışlar, bırakın sanat alkışlasın Sanatkârını. Rüyadaki bedeninde yaşamak sunulsa, kim kalır ki bu bedende? Solan yapraklar, geldiği yere dönmek arzusuna manşet ise, gittiğimiz yer, geldiğimiz yer değil mi?
Bırakın yoldan çıkanlara kızmayı, çıkarsak yoldan, gösteriyor olacakları.
Bırakın uçsun yavrular yuvalarından ki, yeni yuvalar kurulsun hem gidene hem kalana.
Bırakın sevdiklerinizi daimi bir âleme. Onlar usanmayı terketsinler siz uslanın. Bırakın bekleyen mahbubların cazibesi bir vuslat havuzuna aksın, aklımıza hitaben, bırakın gidenlerin üzülmediğine(!) üzülmeyi.
“Kim kendi uyanık vicdanını dinlerse, “Ebed, ebed!” sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek, o vicdan, o ebed için mahlûktur.”
(Sözler-849)
Sevinin ki, ayrılık ayrılık dediğiniz; fenâ, bekâya tebeddül ediyor.
Sonu olan, olmayana giderken, üzülür mü hiç...!?