Mirza, okul çapında yapılacak öğrenci temsilcisi seçiminde sekiz adaydan biriydi.
Geçtiğimiz akşam evlerine gittim, kendi saf çocukluk duygu ve düşüncesiyle iddialı bir işe giriştiğini gözlemledim. Okula hitaben yaptığı konuşmayı gösterdi. Tamamen kendisine ait bir metindi.
Aslında burada durmak istiyorum amca dedi. Bundan sonrasına istekli değildi. Nedenini sorduğumda, Seçimin böyle bir şey olduğunu bilmiyordum dedi.
Anlaşılan, acımasız ve kuralsız rekabet, Mirzanın ruhunu sıkmıştı. Çünkü Mirza daha ilköğretim 5. sınıfta. Ancak çok okuyor, düşünüyor ve dürüst. İsmini seven bir çocuk.
Esas anlatmak istediğim, Mirzanın kendine bulduğu sembol.
Junior Obama olarak kendini hissetmiş. İlgimi çekti bu ifade.
Mirza, içindeki duyguları, çevresini ve haklı bir mücadelede, anlaşılan son günlerin demokrasi figürü Obamadan etkilenmiş.
Siyahlar, Amerika tarihinde mağduriyetin, ezilmişliğin, zulme maruz kalanların sembolü.
Obama, hem Barack yani Amerikada büyüdüğü kentin adını almış. Hem de Hüseyin ismi, babasının geldiği Kenyadan miras kalmış.
Beyazlar, dün otobüslerine bile almadıkları siyahların, bu günkü başkan adayına oy verdiler, onu başkan yaptılar.
Obama, dünya genelinde yakaladığı sempati, sadece siyah olduğu için ve Amerikalılar siyahları çok sevdiği için seçilmedi. Aynı zamanda demokrat olduğu için seçildi.
Mesela McCain siyah olsaydı seçilebilir miydi? Çok zor.
Obama, hem Barak, hem Hüseyin. Müslüman bir ailenin, geri kalmış bir kıtasından Amerikalılaşmış bir tarih akışını sembolize eden bir temsil, bir algı ve bir heyecan dalgası.
Bunun hakkını verir mi, Amerika düzeni buna müsaade eder mi, hayal kırıklığına uğratır mı, ya da tam tersine demokrat olmayan derin unsurlara karşı direnebilir mi?
Bunu gelecekte göreceğiz. Zaman ispatlayacak. Zamanın şu anki hükmüne göre;
Sadece Amerikada değil, dünyada demokrat açılım kazanmış oldu.
Obama, genç, enerjik, muhakemeli ve özgürlükle değişimi temsil ediyor. Mağdurların psikolojisini, insanlığın adalet ve barış duygularına tercüman olacağına inanıldığı için kazandı.
Demokratlar, dünyada kucaklayıcı, hoşgörülü, özgürlükçü ve başkasına haklarına saygılı bir demokrasi kültürünü inşa ederken, Cumhuriyetçiler, savaşı, çeteyi, hanedanı, statükoyu, gelenek adı altında menfaatleşmiş dar bir kadro yönetimini ve devletin derin kodları ile kutsal değerleri kendilerinde statikleştiren bir temsili sergiliyorlar.
Amerikanın son 19 yıllık siyasi tarihi sonrasında gördüğüm fotoğraf bu.
Clintonla Bush ailelerini kıyaslarsanız, 1989-1993 birinci Bush ile sonrasında ferahlayan dünyanın 1993-2001 arası Clinton dönemi ve sonrasında 2001-2008 arası 2. Bushun felaket dönemi bunun en bariz göstergesi.
Obama, zafer konuşmasında Martin Luther Kinge atıf yaptı. Yani Amerikadaki siyahların efsanevi mücadele lideri. Bir anlamda müspet hareket ve direniş temsilcisi King.
Otobüse siyahların alınmadığı zamanlarda,otobüsü boykot edelim diyen, evi yakıldığında, mutedil, tahrik olmayan ve tabanındaki radikal çıkışları dindirmek için bağrına taş basıp sabırla sükûnet ve tavır sergileyen King.
Tarihi bir ifadesi var ki, beni her defasında heyecanlandırır, duygulandırır.
Müstebitlerime karşı, nasıl mücadele vereceğimin metotlarını asla öğretmeyeceğim.
Enfes bir tespit. Yani, zulüm, entrika, dayatma ve haksızlık karşısında asla, düşmanın, hasmın çirkin metotlarını ve onun beni yöneteceği tahrik senaryolarına alet olmayacağım, ona onun metoduyla menfileşmeyeceğim.
Gayr-i İhtiyari, yine bir iç çektim.
Aklıma Türkiyenin 85 yıllık hâsılatı geldi gözümün önüne.
Büyük bir tahassürle Bediüzzamanı düşündüm.
Yaşadıklarına hayalen gittim. Onun çelikten zırh giymiş iman dolu yüreğindeki şefkat ve tefekkür merkezli, acz ve fakr dairesindeki ulvi direnişini, cihadını ve bunu hayata yansıtan müspet hareket tarzını bir daha idrak ettim.
Darısı Türkiye demokrasisinin başına. Yani siyasilerin bağırmadığı, çağırmadığı, başka ülkelere git demediği, büyüklerin, hocaların, babaların haykırmaktan, müstebit nefisten ve demokratik olmayan şahsiyetçilikten vazgeçtiği bir ülke hasretiyle dua ettim.
Hürriyetin kâmil izahı ve yaşanması, insaniyeti İslamiyete dönüştüreceği bir çağın eşiğinde, daha çok hakkaniyet, daha çok sabır ve daha çok ahlaklı duruş; ilkeleri, söylenenleri ve istenenleri anlamlı ve ihlâslı yapacaktır.
Dünya böylesi bir haklılık ihlâsının dünyaya tercüman olan sosyolojisini anlama sürecinde.
Darısı, bize, hepimize