İlgili rivayet şöyledir:
Enes radıyallahu anh şöyle anlatır:
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış, kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. Bir bedevî Resul-i Ekrem’e yetişerek hırkasını sertçe çekti. Hırkanın boynuna gelen kısmına baktım, bedevînin sertçe çekmesinden dolayı hırkanın kenarı boynuna oturmuştu. Daha sonra bedevî:
- Ey Muhammed! Elinde bulunan Allah’a ait mallardan bana da verilmesini söyle, dedi.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bedevîye dönüp güldü. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emretti. (1)
Hz. Peygamber (asm) Efendimiz çoğu zaman sade ve basit giyinirdi. Bununla beraber imkânı olanın daha iyi kumaşlardan yapılmış güzel elbiseler giymesini hoş görürdü. Üzerindeki bir giysiye özenen veya öldüğünde ona sarılmayı düşleyerek elbisesini isteyen kimseye hemen onu çıkarıp verirdi.
O gün, tıpkı Resûl-i Ekrem’in (asm) giyindiği kumaş gibi sert ve kaba bir bedevî, beytülmal dediğimiz devlet hazinesinden kendisine bir şeyler verilmesini istemek üzere Peygamber aleyhissalatü vesselamın yanına gelir. Karşısındaki bir peygamber değil de herhangi bir insanmış gibi üzerindeki hırkayı veya bazı rivayetlere göre cübbeyi hızla çeker.
Bu olayın birkaç defa cereyan ettiği kanaatini uyandıran bir başka rivayete göre, bu sert çekişe dayanamayan cübbe yırtıldı ve kenarı Resulullah Efendimizin mübarek boynunda kaldı. Bunu umursamayan bedevî, herhalde minnet altında kalmamak düşüncesiyle, kaba bir tavırla:
- Muhammed! Elinde bulunan Allah’a ait mallardan bana da vermelerini söyle, der.
Hiçbir Müslüman Peygamber aleyhissalatü vesselam Efendimize adıyla hitap etmeyeceğine göre, bedevinin müellefe-i kulub dediğimiz, gönlü İslâm’a yatıştırılmak istenen kimselerden olduğu anlaşılmaktadır.
Hadis-i şerifin daha geniş rivayetlerine göre olay Mescid-i Nebevîde geçer. Bedevi iki deveyle gelmiştir. Develeri göstererek:
- Muhammed! Şu iki deveme yiyecek yükle! Bana, ne kendi malından ne de babanın malından veriyorsun, der.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem (asm) üç defa:
- Hayır, kendi malımdan vermiyorum, böyle bir düşünceden Allah’a sığınırım. Ama boynumu incitmene karşılık kısas yapmadıkça develerini yüklemem, buyurur.
Bedevî:
- Hayır, vallahi kısas yaptırmam, diye cevap verir.
Peygamber Efendimiz (asm) şartını üç defa tekrarlar. Fakat bedevî her defasında kısas yaptırmayacağını söyler.
Bunu duyan sahabiler ayağa fırlarlar. Sahabîlerin bedevîyi yaka paça etmesinden çekinen Peygamber Efendimiz (asm) onlara:
- Sözümü duyanların, ben izin verene kadar yerinden ayrılmamasını istiyorum, buyurur. Orada bulunan bir sahabiye, develerden birine arpa, ötekine hurma yüklemesini emreder. Sonra da sahabilerine dağılmalarını söyler.(2)
İnsanların birbirlerini incitmelerinden dolayı kısas yapmaya, yani bir şahsın kendisini inciten kimseden aynı şekilde hakkını almaya yetkisi bulunduğunu bize öğreten bu olay, Hz. Peygamber Efendimizin (asm) üstün ahlakının göz kamaştırıcı misallerinden birini ortaya koymaktadır.
Bir kimse Peygamber Efendimizin (asm) güzel ahlakının sayısız örneklerini bilmese dahi, sadece bu olaya bakarak, onun gerçekten peygamber olduğu sonucuna varabilir. Kendisine kaba davranan birini affetmekten başka, onu ashab-ı kiramın elinden kurtarmak, sonra da istediği şeyi kendisine vermek, doğrusu büyük bir olgunluk, eşsiz bir bağışlama örneğidir.
Bedevi kısas yaptırmam diye diretmeseydi, Resulullah Efendimiz (asm) herhalde onun canını yakmayacaktı. Çünkü bedevî bu kabalığı kasten yapmamıştı. Kabalık onların tabiatında vardı. Resul-i Zişan Efendimiz bu hareketin kısası gerektirecek bir suç olduğunu söylemekle hem bedevîye hem de ümmetine bir ders vermiş oldu.
Buna göre:
- Cahil ve görgüsüz kimselere tahammül etmek, onları hoş görmek peygamber ahlakıdır.
- Peygamber Efendimiz (asm) kaba ve haşin bedevîler tarafından birçok defa rahatsız edilmiş, her defasında onları bağışlamıştır.
Dipnotlar:
1) Buhari, Humüs 19, Libas 18, Edeb 68; Müslim, Zekat 128.
2) Ebu Davud, Edeb 1; Nesai, Kasame 22; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/224.
Sorularla İslamiyet