Bismillahirrahmanirrahim
Aziz kardeşim! Bir kapı daha açıldı, oraya bakalım.
وَاِنْ كنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا 1 ilâ âhir, olan âyet-i kerimenin işaret ettiği gibi, cemaatin istidadına göre irşadın yapılması lüzumundan ve Şâri'in, cumhuru irşad etmekte takip ettiği maksattan gafletleri ve cehilleri dolayısıyla bazı insanlar, Kur'ân hakkında çok şek ve şüphelere maruz kalmışlardır. O şek ve şüphelerin menşei üç emirdir.
1. Diyorlar ki: Kur'ân'da "müteşâbihât ve müşkilât" denilen, hakikî mânâları anlaşılmayan bazı şeylerin bulunması, i'câzına münafidir. Zira Kur'ân'ın i'câzı, belâgat üzerine müessestir; belâgat da, ancak ifadenin zuhur ve vuzuhuna mebnidir.
2. Diyorlar ki: Yaratılışa ait meseleler, müphem ve mutlak bırakılmıştır. Ve keza, kâinata dair fünûndan pek az bahsedilmiştir. Bu ise, talim ve irşad mesleğine münafidir.
3. Diyorlar ki: Kur'ân'ın bazı âyetleri zahiren aklî delillere muhaliftir. Bundan, o âyetlerin hilâf-ı vâki oldukları zihne geliyor. Bu ise, Kur'ân'ın sıdkına muhaliftir.
O heriflerin zuumlarınca, Kur'ân'a bir nakîse ve şek ve şüphelere sebep addettikleri şu üç emir, Kur'ân-ı Kerime bir nakîse teşkil etmez. Ancak, Kur'ân'ın i'câzını bir kat daha ispat etmeye ve irşad hususunda Kur'ân'ın en beliğ bir ifade ile en yüksek bir üslûbu ihtiyar etmesine sadık-ı şahid ve kat'î delildir. Demek kabahat, onların fehimlerindedir—hâşâ!—Kur'ân-ı Kerimde değildir.
Evet, 2 وَكَمْ مِنْ عَائِبٍ قَوْلاً صَحِيحًا وَاٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّقِيمِ Şâirin dediği gibi, fehimleri hasta olduğundan, sağlam sözleri tâ'yip ediyorlar veya, ayı gibi, elleri üzüm salkımına yetişemediğinden, ekşidir diyorlar. Bunların da fehimleri Kur'ân'ın o yüksek i'câzına yetişemediğinden, tâ'yip ediyorlar.
Dipnot-1: "Eğer indirdiklerimizden herhangibir şüpheye düşüyorsanız.." Bakara Sûresi, 2:23.
Dipnot-2: "Sağlam sözleri kötüleyen nice kişiler vardır ki, onların âfetleri hasta anlayışlarından ileri gelir." El-Mütenebbî, Dîvan, 4:246.
Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz