Ali Akkuş'un haberi:
Yüze yakın çocuk ve genç, ihramlarını giymiş tavaf alanında sa’ya başlıyor. Görülmeye değer bu manzara karşısında birçok kişi çocuklu ailelere “Zor olmuyor mu?” diye soruyor. Cevaplar çok net: “Bilakis daha kolay oluyor. Çünkü çocuk hızında kana kana yapılıyor her şey. Acele etmeden, yavaş yavaş.”
Dış hatlar terminalindeki küçük mescitte hacılar için yapılan ihram giyme odasının önü kelimenin tam anlamıyla ana-baba günüydü. Bir yanda ilkokul ikinci sınıfa giden Kerem’in küçük ihramını giyerken ‘pantolonumu çıkartmam’ itiraz sesleri, diğer yanda lise ikinci sınıf öğrencisi Ömer’in ‘Kulaklıkla müzik dinlemek ihramı bozar mı hocam? diye bağırması. Her ne kadar boyunlarına astıkları resmi tanıtım kartlarında ‘Öğrenci-Veli Turu’ yazsa da İstanbul’dan-Cidde’ye hareket eden uçaktaki 350 kişi, umre için niyetliydi. Henüz bir yaşına basmamış bebekten, iki dizinden ameliyatlı 75 yaşındaki Ayşe nineye kadar farklı yaşta, değişik meslek grubundan insanın bulunduğu kafilenin iki haftalık umre yolculuğu görülmeye değerdi.
Uçak kalktıktan kısa süre sonra tekbir ve telbiyeler başlandı okunmaya. Uçağın içi dev bir halk korosu gibiydi. Lebbeyk Allahümme lebbeyk... diye başlayan telbiyeleri, Allahü ekber, Allahü ekber tekbirleri takip etti. Cidde’ye inmek üzere alçalan uçak Mekke semalarını geçerken sesler daha da yükseldi. İndikten hemen sonra yolculuğun her anını kayıt altına almak için fotoğraf makineleri çıkarılıp uçak görünümlü pozlar verildi. Kontrol merkezlerinden geçip kalınacak otele varıncaya kadar saat gecenin yarısını buldu. Kâbe’yi görmek için sabırsızlananlar, ilk buluşma anında yapılacak duayı bekletme niyetinde değildi. Hiç vakit kaybetmeden tavaf, ardından Safa ile Merve tepeleri arasında sa’y başladı. Yüze yakın çocuk ve gencin bir anda tavaf alanına inmesi daha önce kutsal mekana gelen Türk umrecilerin dikkatinden kaçmıyor tabii. Özellikle çocuklar, yaşlı amca ve teyzeler için torun hasretini giderme vesilesi oluyor. Yanaklardan alınan makaslar, okşanan başlar, “Ne kadar güzeller”, “Keşke biz de çocuklarımızla gelebilseydik” dilekleri arasında geçiyor günler. Hac ve umrenin diğer ibadetlerden farklı olarak “zorlaştırma, kolaylaştır” duasıyla başlamasından olsa gerek, birçok insan çocuklu ailelere “Zor olmuyor mu?” diye soruyor. Cevaplar çok net: “Bilakis daha kolay oluyor. Çünkü çocuk hızında kana kana yapılıyor her şey. Acele etmeden, yavaş yavaş.” Son zamanlarda Türkiye’den gelen genç nesiller Suudluların da dikkatini çekmiş. Şu sözler bir Suudluya ait: “Eskiden bir köşede yaşlı ve yardıma muhtaç birini görsek bu Türkiyelidir derdik. Şimdi çok sayıda genç görüyoruz. Bunun sırrı nedir?”
Kâbe’de maç yapan çocuklar...
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa düzenlediği umre programı kutsal beldelere gitmek isteyen aileler için fırsat niteliğinde. Umre programına katılan aileler, ‘Keşke Diyanet, rakamları biraz daha alta çekse ve daha fazla insan istifade etse’ dileklerini iletiyor. Özellikle çocuklar, ileride anlatabilecekleri güzel hikâyelerle döndü. Birçok aile çocukları aracılığıyla yeni dostluklar kurdu bu yolculukta. Anneler daha önce hiç tanımadıkları ailelere çocuklarını emanet edebilecek hale geldi. Babalar, çocukları ile belki de hiç bu kadar uzun zaman geçirmemişti şehrin koşuşturmasında. İlk umreyi yaparken Safa ve Merve arasında, yorgun çocuklarını sırtlarına alıp taşıdılar.
Küçüklerin büyüdüğünü hissettiler burada. Uzun günün yorgunluğunu atan çocuklar, Safa-Merve’de iki yeşil sütun arasında remel yapılan yeri çok sevdi. Erkek umrecilerin koşarak geçtiği bu alanı kısa mesafeli koşu parkuru gibi gören küçükler, yarış parkuruna çıkmışçasına koşturdu ilerleyen günlerde. Kimi çocuklar için Kâbe’nin çevrili alanındaki ikinci kat, oyun parkı gibiydi. Anne-babaları tavafa giderken, buldukları ped şişeyi top yaparak futbol bile oynayanlar oldu. Aynı çocukların Kâbe’ye karşı, ellerini açarak yaptıkları kıpır kıpır dudaklarından çıkan dualar duymaya değerdi.
İnternetin, çocukların hayatındaki yerini burada da gördük. Kaldığımız otellerde internete sadece küçük bir alanda ulaşılabiliyordu. Yatsı namazından sonra cep telefonunu veya bilgisayarını kapan, otelin giriş kısmındaki 4 metrekarelik alanda yer bulma yarışındaydı. Kutsal beldenin küçük ziyaretçilerinin hediye arayışları da ilginçti. Cep telefonu, dijital ürünler ve uzaktan kumandalı oyuncak satan merkezler en çok uğranan yerler arasındaydı. Çocuğuna Mekke’den krampon alma sözü veren baba, aradığı hediyeyi bulmak için şehrin biraz dışına çıkmak zorunda kaldı. Bütün bunlar bir yana, çocuklar için bu ziyaret başta namaz olmak üzere, Peygamberimiz’in hayatının öğretilmesi için kısa süreli eğitim niteliğindeydi. Özellikle Mekke ve Medine’de gidilen müzeler... Cebel-i Nur’da, Erbain caddesi Budeyvi Camii yanında bulunan Mekke Medeniyeti Müzesi mutlaka görülmeli. Müzenin Nur Dağı’nı gören penceresinden vahyin geldiği dağa uzaktan bakmakta fayda var. Müzede Kâbe’nin Hz. İbrahim’den günümüze kadar geçirdiği evreler, Resulullah’ın takip ettiği Hicret yoluna kadar tüm mekanlar topografik bir harita üzerinden adım adım anlatılıyor.
‘Veda tavafı yapmak istemiyorum, çünkü...’
Aileleriyle gelenler çoğunluktaydı ama yalnız gelen lise öğrencileri de vardı. Mekke’den Medine’ye giderken hüzün ve sevinci bir arada yaşadılar. Her çocuğun bir Mekke hatırası oldu. Ayrılmadan önce “Veda tavafı yapmak istemiyorum. Çünkü gözüm burada kalacak.” diyen ilkokul ikinci sınıf öğrencisinin sözleri inanılır gibi değildi.
Yedi günlük Mekke programında çocuklar hayatlarının en uzun yürüyüşünü yaptı. Medine onlar için adeta bir dinlenme yeri gibiydi. Mescidi Nebevi’nin bahçesi özellikle yatsı namazından sonra dünya çocuklarının buluşma yeri sanki. Bisiklete binenlerden tutun, top oynayanlara kadar her yaştan çocuğu görmeniz mümkün. Futbolun etkisi, çocukların giydikleri formalarda burada da karşımıza çıkıyor. Takım olarak Barcelona formasının daha fazla olduğu bu mekanda, Messi ve Ronaldo en çok sevilen isimler arasında.
Haberin tamamı için tıklayınız