Kabul olmayan dua yoktur, belki...

Günlük Risale-i Nur dersi...


Bismillahirrahmanirrahim

Duâ-i kavlî-i ihtiyarînin makbuliyeti, iki cihetledir: Ya ayn-ı matlubu ile makbul olur; veyahut daha evlâsı verilir.

Meselâ, birisi kendine bir erkek evlât ister. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evlâdını veriyor. "Duası kabul olunmadı" denilmez. "Daha evlâ bir surette kabul edildi" denilir. Hem Bazen kendi dünyasının saadeti için dua eder. Duası âhiret için kabul olunur. "Duası reddedildi" denilmez. Belki, "Daha evlâ bir surette kabul edildi" denilir, ve hâkezâ...

Madem Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabip beni dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi, maksudun iyisini yerine getirdi. (Mektubat)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

ÂH Ü FÎZAR: Ah edip ağlama.
AYN-I MATLÛB: Talep edilenin tâ kendisi.
DUÂ-I KAVLÎ-İ İHTİYÂRÎ: Arzu ve isteğin neticesi olarak sözle duâ etmek.
EVLÂ: Daha iyi, çok daha iyi, birincisi.
HAKÎM : Herşeyi gaye ve faydalarla yaratan Allah.
HİKMET : Felsefe, ilim; gayeli olma, faydalılık.
İTHAM: Suçlama.
MAKSUD : İstenen, arzu edilen, kastedilen şey.
MUÂMELE : Davranış, işlem, birbiri ile iş görme, amel etme, alış veriş.
SULFATO: Sıtma hapı. Kinin.
TABİB: Doktor.
TABİB-İ HÂZIK: Uzman, operatör doktor.

Risale-i Nur Haberleri