kaç nefes kaldı tükenmeye yüz tutan,
Nedamet eyle artık, dünyayı mesken tutan.
Hangi tuttukların ki; elinde kaldı bir bak,
Geçmiş günahlarını, ver ateşe artık yak.
Beraber yanmak gerek nedamet ateşinde,
İnandırıcı olsan o nasuhî tövbende.
Gözyaşların sel olsun, aksın hepsi içine,
Bel bağlama sevap diye, taşıdığın göçüne.
Riya kokusu var mı? Tadat eyle hele say,
Bir empati eylesen, diyeceksin; eyvah vay.
Artık aklın al başa, avare eyleme gel,
Koy başını secdeye, şeytan olmasın engel.
Kalksın artık engeller, hakîkat olsun âyan,
Dünya fânî, ölüm ânî, bilsin bunu artık duyan.
Haydi dostum kıl namaz, Saadete eresin,
Hem dünyada, hem ahrette, bir gün yüzü göresin.
***
Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.
Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur. (Risale-i Nur)