Halk arasında, “kader hakkında konuşmanın tehlikeli olduğu” şeklinde yaygın bir kanaat hakim. Bu anlayışta büyük bir yanlışlık söz konusu.
Kader, cüzi irade ve efâl-i ibad (kulun fiilleri) konularında nice eserler yazılmış. Bunlardan söz etmek, en azından, bir ilim tahsilidir ve yasak olması düşünülemez. Ama, kaderin bir yönü var ki, ondaki ince hikmetleri insan idraki kavrayamıyor. Hastalıklar, musibetler, nice masum insanın ölümüne sebep tabii âfetler gibi... İşte bu sahada insan ne kadar kafa yorarsa yorsun, bir sonuca ulaşamaz. Onun bu âczini ve ümitsizliğini, şeytan en ileri mânâda istismar eder ve onu ilâhî adalet konusunda şüphelere düşürür.
Resulullah Efendimiz (a.s.m.), geçmiş kavimlerin çoğunun kader noktasında sapıklığa düştüklerini ashabına hatırlatmış ve onları, kaderin ince ve derin sırları üzerinde fazlaca durmaktan men etmiştir.
Risale-i Nur Külliyatı'ndan harika bir tespit: “Hakikat-ı mutlaka mukayyet enzar ile ihata edilmez.”
Yani, insan aklı sınırlı ve kayıtlı; ilâhî hakikatler ise mutlak, yani kayıtsız. Bu sınırlı akıl, kaderin o sonsuz hikmetlerini kavrayamıyor, anlayamıyor. Çoğu tartışmalar da bu sahada cereyan ediyor. İşte, kaderin bu yönü hakkında ileri-geri konuşmak zarardan başka bir şey getirmiyor. Ve yasaklanmış!..