Kadın, insan kimyasını, bedeninden sunan bir varlık. Rahmin ve rahmetin karnından beslenen bir şefkatle doğuran bir anne.
Sevgi onda yaşanır. Saygı ona duyulur. Saran o, sardıran da.
Cennet, annelikten simge. Hayat, mutluluğuna muştu. Aile, letafetinden bir otağ.
Kadın, medeniyetin dili. Hüsran veya diriliş efsanelerinin belirleyicisi.
Yükselen değerlerle çöken eşiklerin sebebi.
Kazanmakla kaybetmenin en büyük etkisi.
Modern çağ, kadını anlayamadı. Anladığını zannettiğinde ise nesneleştirdi. Varlığını değersizleştirdi. Tüketim aracına dönüştürdü ve mutsuzlaştırdı.
Sevinç, çocuğuna duyulan bir çığlık iken, sefihliğin geçici heveslerine teslim olan bir sığlık oldu.
Mahremiyet, kadın için bir güvenlik ve huzur alanı iken, hoyratça dadanan hedonizm, kadını sevgisiz bir ilginin ve sahte bir şöhretin savunmasız girdabına çekti.
Kadın, ailenin direği, toplumun şefkat temsili iken eşit değildi erkeğine. Farklıydı, avantajlıydı ve pozitif tercihliydi.
Eşitlenmek istenen kadının, iş başı yaptığı günden beri, işi başından aşkın ve endüstri toplumunun bir işçisi artık.
Anne, eş ve kadın olarak çocuk, aile, doğum, mutfak, sofra, hanım ağa, hanım efendi, misafir, karar verme, seziş, duygu, sükunet, sabır, sevgi, saygı ve şefkat dolu kavramların sahibesi iken, eşitlendiği ağır çalışmaların içinde, sokak ortasında yapayalnız bir kevgire döndü.
Duyguları tutunamadı aktı gitti, alışverişleri bitmedi ve parası da yetmedi. Kozmik dünyadan kozmetik kargaşaya bulaştı.
Sadelik, ağırlık ve duruşundaki mesafe ve ciddiyet ile değer kazanan kadın, özgürlüğün pençesinde ulaşılabilirliğin zarafetsiz ve yıkıcı diyaloglarına maruz kaldı. Bunaldı ve bunalttı.
Mahremiyet, onu hareminde güçlü, hayatına tutkun ve helaline odaklı bir mutluluk adasında mesut ediyordu.
Çözümsüzlüğü, stresi ve gergin baskıncılığı ile ünlenen modern zamanların kadını, şefkat ukdesinden uzaklaştıkça insani zeminini kaybetti. Feminist vurguların erkekleşme hevesi, sinesinde bir dünyanın barındığı sevgi timsali kadını, eşinden, çocuğundan ve ailesinden alıp genel-geçer mecralarda kullandı.
Kadın, okumalı, anlamını bilmek için. Anneliği taçlandırmak için.
Kadın, çalışmalı, meşru ve sağlıklı bir iklimin huzur veren sofrasında aile olmak için.
Kadın oynamalı, çocuğuyla neşelenmek için.
Kadın dinlenmeli, sevgisini sevenlerine ve ailesine vermek için.
Kadın konuşmalı, şefkatle toparlamak, sevgi ve barış için.
Kadın susmalı, fitneden uzaklaşmak ve gıybet etmemek için.
Kadın kariyer yapmalı, en büyük kariyeri kadınlığını ve anneliğini keşif olmalı ve sonuna dek meşru kalmalı.
Evlat yetiştiren anneye, sevgi veren eşe, toplumu inşa eden şefkat eline selam olsun.
Yoğuran ve yoğrulan sevginin merkezinde, hayatı farklı gören ve yumuşatan kadın, asla eşit değildir ve eşitlenmemeli.
Eşitler üstü şefkat sembolü kalmalı ve kalbine Rabbini almalı, diğer sevgileri ise ona göre olmalı veya salmalı.
Hasta, çaresiz, sahipsiz, yokluk içinde onuru ile sıkışmış, eşi anlayışsız ve masumiyetin akıttığı terleri içine atan ve çilesi kendine gömülü kadınların halini düşünmek ise her daim, acıtır ve toplumun en hazin trajedisini teşkil eder. Buna üzülelim ve derman olalım.
Bilhassa genç kızların, hevesle ve kontrolsüz duygularla sürüklendiği iletişim ve diyalog zeminlerinde ise, sonuna dek muhafazakar, dikkatli ve sıkı duruşun iradesiyle hayatını ve donanımlarını bir iklimlenme içinde tutan ve emanetlerine sahip inşa modelleri o kadar zorunlu ki… Burası korktuğumuz, korkmamız gereken ve tedbirle yürümemizi isteyen bir hassasiyet.
İlk öğretmen anne, ilk okul ise ailedir. Annenin öğretmen olduğu aile okulunda eğitimler sürekli, sevgiler daim ve mutluluk imanla tazelenmeli.