İ'lâ-yı Kelimetullah

Kadir AYTAR

Başarılı toplumların bir ideali, dayandığı bir temel noktası olur. İslam toplumu olarak bizim idealimiz ve dayanak noktamız İ’lâ-yı Kelimetullah’tır.

Altı yüz yıllık ömre sahip olan Osmanlıda aynı ideal vardı. Siyasi ve kültürel birliktelik vardı. Bilime ve sanata ciddi anlamda önem veriliyordu. Bıraktıkları muhteşem eserlere ve paha biçilmez mirasa hepimiz şahidiz.

Bilim ve sanata dayanmayan yapılanmalar, şekilden ibaret kalır ve topluma hiçbir fayda sağlamaz.

Fenlerin, bilimin ve sanatın bakış açısıyla kâinatı ve insanı yorumlamayan toplumların ve devletlerin ayakta kalmalarını düşünmek imkânsızdır. Bu nedenle bilimin, kültürün, fen ve sanatın, taklide kaçmadan, toparlayıcı ve birlikteliği sağlayıcı özelliğinden azami derecede istifade etmek elzemdir.

Çünkü Sâni-i Zülelal kainatın nizamını; hayır, güzellik, estetik ve mükemmellik maksatları üzerine bina etmiştir. (Hutbe-i Şamiye, s.41)

Din ile bilim ve sanat arasında hiçbir zıtlık yok, aksine büyük bir uyum vardır. Din, özellikle toplumun algılama ve değerlendirme tarzındaki yanılgıları düzeltmek ve tamir etmek; ülfet, gaflet ve dalalet gibi perdeleri yırtmak gibi önemli işlevlerde bulunmaktadır.

İslam bilim adamları, ancak İslamın penceresinden bakarak, toplumu ve hayatı okumak ve değerlendirmek suretiyle ideal bir duruş ortaya koyabilirler. Burada niyet, nazar (bakış açısı) mana-yı harfi (varlıkları yaratıcısına nisbet ederek değerlendirmek) çok önemlidir. Bunlar dikkate alınmazsa, hakikate karşı körlük başlar ve taklitçiliğe yol açar.

Nitekim bu körlüğü, taklitçiliği ve aşağılık kompleksini yüz yıldan fazladır yaşıyoruz. Bunu aşmanın tek yolu, bakış açımızı İslama ve kendi kültürümüze göre çevirmekten geçer.

Aynı zamanda bu şaşkınlıkların, insanımızda dolayısıyla toplumumuzda açtığı birçok yarayı, öncelikle fertten başlayarak tedavi etmek gerekir.

Toplumu tepeden dizayn etmeye kalkışmak hatanın başıdır; zulme, haksızlığa ve istibdata kapı aralanmış olur.

Fertteki arızalar, bilimsel metotlarla ve dinin düsturları ile yıkmadan ve tahrip etmeden giderilirse, bozulan aile, mahalle, şehir ve ülke ayağa yeniden kalkabilir.

Bunun için önümüze, rol model olacak kâmil insan tiplerinin ortaya konması; doğruluk ve sadakat hissini kaybetmiş, ümitsiz, çaresiz, dünyevileşmiş, geçmişinden habersiz, bedbin, tembel, zulme rıza gösteren veya boyun eğen, birbirini arkadan vuran, şahsi menfaat fikrinde olan insanlar yerine, İslam hakikatlerinden kuvvet alıp, hareketlerini ona göre tanzim eden, yüksek karakterli ve fazilet sahibi fertlerin yetiştirilmesi bir zarurettir.

Kur’an akla hitap eder, insanları sürekli düşünmeye ve ibret almaya sevk eder. Geçmişte ve günümüzde Kur’an’ın istediği tarzda yetişmiş büyük mütefekkirlerimiz var ve bunlar, büyük bir zenginliğimiz ve rol modellerimizdir.

İslam toplumlarını, ancak İslam hakikatinin kuvveti ayağa kaldırabilir.

Batı ortaçağda sefalet içindeyken İslam toplumları, İslam hakikati sayesinde medeniyetin en parlak dönemini yaşıyordu. Zamanla maalesef Batının çürümüşlüğü bize de sirayet etmiş, muhakemesiz ve taklitçi, sözde aydınlar tarafından, onlardaki hastalıklar bizde de varmış gibi kopyalanmış ve kendi düşünce sistemimizi Batı düşünce sistemine göre biçimlendirerek İslam ile bağlarımız kopartılmıştır.

Zihin yapısı, Batı düşünce sistemine göre kodlanan ve hadiseleri Batı penceresinden değerlendiren aydınlarımızın, bağımsız bir kafa yapısına sahip oldukları düşünülemez.

Bize bağımsız düşünen, hadiseleri İslamın penceresinden değerlendiren, yapıcı eleştirilerde bulunan, sağlıklı müzakereler ile hakikatin peşinde olan, hem insanımıza, hem de toplumumuza katkılar sağlayan, ileriye dönük yeni projeler üreten, yeni hedefler ortaya koyan münevverler lazımdır.

Her insan ve her toplum bâkîleşmek, ebed müddet olmak ister. Bundan dolayı bâkî eserler bırakmaya gayret sarf ederler. Bütün bunlar Allah için olursa bir anlam ifade eder. Allah için değilse, insanlık tarihi açısından ayakta olsalar bile dünya ile birlikte yok olup gidicidirler.

İ’lâ-yı Kelimetullah İslam milletleri için en büyük bir idealdir. Gayrısı yok. İlim, sanat, siyaset, kısacası her şey Allah yoluna sevk edilmeli, devletimizin (dünya ve ahiret saadetimizin) ebed müddet olmasını istiyorsak, bu yolda hep birlikte gayret göstermeliyiz. “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resulullah” sancağı altında bütün ümmet-i Muhammed’i toplama çabasında olmalıyız. Başka çaremiz de yok. Huzur da dünya barışı da ahiret saadeti de İslamdadır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.