Dicle Üniversitesi'nde sınıfta Kadri Yıldırım hocayı dinlerken bir gün anma yazısı yazacağımı hiç düşünmezdim.
Biz 28 Şubat mağdurlarıydık. Hani şu hukuk, tıp isterken zorunlu istikamet ilahiyata giden grup. Buruktuk, tabii hayallerimiz yıkılmıştı. İlahiyat da elbette güzeldi ama hayalimiz değildi. Ama Kadri Hoca gibi değerli hocalarımız sayesinde fakülteyi sevdik. Sanki orası okulumuz değil evimizdi artık.
Kadri Hoca o kendine has güzel üslubuyla ders anlatırken bazı hocalarda olan kibri, üstten bakmayı onda asla göremezdiniz. O Haktan gelip Hakka gideceği bilincinde üstüne bastığı toprak kadar mütevazi idi.
Ne kadar çiçekler yetiştirmişti oysa. Bir baba kadar samimiydi üstelik. Doğunun o kendine has samimi, insancıl bilge insanıydı. İnsanları ırkına, diline dinine göre ayırmadan Mevlana misali yani...
"Her ölen insan yaşayanların da bir parçasını öldürmüş olur" der ya Kemal Tahir, işte Kadri hoca giderken sonsuzluğa dört yıllık Diyarbekir günlerinin değerli ailesi ile tanışınca daha da güzelleşen o parçası da gidiverdi sessizce. İlkbaharın tam başında uğurladık onu içimizde zemherinin soğuğuyla hüznü ile.
Güle güle Hocam arkanda değerli aileni ve evlatların gibi gördüğün öğrencilerini, tüm sevdiklerini bırakıp en Sevgiliye gittin güle güle...
Dicle Üniversitesinden talebesi Esra Küçükoğlu.