Kahve, tropikal kuşakta ve Nepal, Çin ve ABD gibi bu kuşağın dışında yer alan toplam 78 ülkede, yaklaşık 11 milyon hektar alanda üretiliyor.
ABD'deki farklı üniversitelerden bir araya gelen bilim insanlarının hazırladığı ve Amerikan Tarım Bilimleri Derneği tarafından yayımlanan "İklim Değişikliği, Karbondioksit ve Haşere Biyolojisi, Geleceği Yönetmek: Bir Vaka Çalışması Olarak Kahve" adlı çalışma, kahve endüstrisinin 2012 yılında dünya çapındaki tahmini değerinin yaklaşık 173 milyar ABD doları olduğunu gösteriyor.
Kahvenin, Latin Amerika'da tarımsal gayrisafi yurt içi hasılanın en büyük bileşeni olduğunu ortaya koyan çalışmada, Etiyopya'da yaklaşık 4 milyon hanenin, Tanzanya'da ise yaklaşık 2,4 milyon kişinin, geçimlerini kahve üretiminden sağladığı belirtiliyor.
İklim değişikliğinin kahve üretimine etkisi üzerine odaklanan araştırmaya göre, 2050'ye gelindiğinde sıcaklıkların artması ve yağışların azalması nedeniyle Meksika ve Orta Amerika'daki kahve üretimine uygun alanların olumsuz etkileneceği tahmin ediliyor. Meksika'daki en önemli kahve yetiştirme bölgesi olan Sierra Madre de Chiapas'taki kahve üretiminin yüzde 97 oranında azalarak 246 bin 400 hektardan 6.000 hektara düşeceği öngörülüyor.
Araştırmayı gerçekleştiren uzmanlar, Orta Amerika'daki günümüzde deniz seviyesinden 1.200 metre yükseklikte olan ve kahve üretimi için en ideal koşullara sahip bölgenin 2050'ye gelindiğinde deniz seviyesinden 1.600 metre; Kenya'da 1.400 ila 1.600 metre yükseklikteki kahve yetiştirmeye en uygun bölgelerin ise 2050'ye gelindiğinde 1.600 ila 1.800 metre yüksekliğe kayacağına dair tahminlerini paylaşarak, bu durumun Kosta Rika, El Salvador, Guatemala, Honduras ve Nikaragua'daki kahve üretimleri üzerinde ciddi etkileri olacağı yönünde uyarıda bulunuyor.
"Kahve üretiminin artması, ormansızlaşma demek"
Kahve üretimiyle değişen iklim koşulları arasındaki ilişkiyi "1 Ekim Uluslararası Kahve Günü" dolayısıyla AA muhabirine değerlendiren İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Serengil, artan nüfus nedeniyle dünya genelinde kahve için talebin de sürekli arttığını söyledi.
Kahvenin tropikal bölgelerde yetiştirildiğini, üretiminin artmasının bu bölgelerde ormansızlaşmaya yol açtığını kaydeden Serengil, "Küresel kahve talebinin de 2050 yılına kadar yüzde 50'nin üzerinde artması bekleniyor. Bu tabii ki ormansızlaşma için kötü bir işaret." değerlendirmesinde bulundu.
"Yılda 20 milyon ton emisyon yutacak ormanlık alan yok oluyor"
Kahve üretimi için tarım alanları oluşturmak amacıyla ormanların yok edilmesinin en önemli sonucunun, kesilen ağaçların karbon tutma kapasitelerinin ortadan kalkması olduğuna işaret eden Serengil, yılda 20 milyon ton karbondioksit eşdeğeri civarında emisyon yutma kapasitesindeki ormanlık alanın kahve plantasyonları için yok edildiğine dikkati çekerek, "Bu çok büyük bir miktar. Bu belki yüz binlerce otomobile eş değer miktarda emisyon anlamına geliyor. Dolayısıyla kahve odaklı ormansızlaşmanın dünyaya bilançosu çok ağır." dedi.
Kahve plantasyonlarının ormanlardan farklı olarak doğal yaşam ve yaban hayatını desteklemediğini ve kahve üretiminin biyoçeşitlilik üzerinde olumsuz etkilerinin bulunduğunu belirten Serengil, şunları kaydetti:
"Kahve plantasyonunun olduğu alanda, doğal yaşam ve yaban hayatı ormandaki kadar gelişmiyor. Dolayısıyla biyoçeşitliliği olumsuz etkiliyor. Mesela ormanda yaşayan bir kuş veya sürüngen türü, kahve plantasyonunda yaşayamadığı için burada biyoçeşitlilik kaybı gerçekleşiyor. Orman tabanlarında ölü yaprak ve dallardan oluşan, 'ölü örtü' adı verilen tabaka kahve plantasyonlarında bulunmuyor. Bu tabaka erozyonu önler, oradaki canlılara bir ortam yaratır, akarsuya giden besin maddelerini sağlar. Bu örtü ormanlar için kritik önem taşır. Kahve plantasyonlarında bu olmadığı için arazi erozyona elverişli hale gelir. Su kalitesi olumsuz etkilenir."
Toprak kalitesinde bozulmaya yol açıyor
Bir tarım arazisine farklı yıllarda farklı ürünler ekilerek toprağın canlanmasının sağlanabildiğini ve toprak kalitesinin iyileştirilebildiğini hatırlatan Serengil, uzun süreli bir plantasyon türü olan kahve plantasyonlarında bunun mümkün olmadığına ve kahve ekilen bir alanda 20-30 yıl boyunca aynı ürünün ekili kaldığına vurgu yaptı.
Kahve plantasyonlarında toprağı iyileştirmenin gübre yoluyla yapılabildiği bilgisini paylaşan Serengil, "Gübre olarak genelde azot, fosfor, potasyum gibi maddeler kullanılır. Bunlar da toprakta bazı organik maddeleri ayrıştırıp toprağın yapısını bozabiliyor. Bu da toprak kirliliği ve bozulması anlamında sorun yaratabilir." diye konuştu.
Kahveyi bilinçli bir şekilde üretmek, bilinçli bir şekilde tüketmek gerekiyor
Kahve üretiminin, hem iklim değişikliğini etkileyen hem de bundan etkilenen bir pozisyonda olduğunu vurgulayan Serengil, kahveye talebin artması nedeniyle yeni kahve plantasyonları oluşturulması riski bulunduğunun altını çizdi.
Serengil, şöyle devam etti:
"İklim değişikliği, adı üstünde, o bölgedeki kahveye uygun iklim koşullarını değiştirebilir. Bu kahve plantasyonlarını yapanların, kendi tarlalarında, bölgelerinde bu plantasyonlar zayıflarsa ve verim çok düşerse başka yerlere gidip oraları kahve plantasyonuna çevirmeleri olasılığı var. Bu durum da ormansızlaşmayı önemli ölçüde artıracaktır."
Kahve plantasyonlarının artma riskine karşı birtakım önlemlerin alınması ve kahve üretiminin de tüketiminin de daha sürdürülebilir hale getirilmesi gerektiği uyarısında bulunan Serengil, "Daha bilinçli bir kahve tüketicisi olmak için kahve firmalarının sertifikaları kontrol edilebilir. Bazı kimseler kahve üretimi yapan firmaların kaynağını inceliyor. Kaynağı, ormansızlaşmaya neden olan bir kahve bahçesi ise sertifikasyon yoluyla tespit ederek, onların ürünlerini satın almıyorlar." bilgisini paylaştı.
aa