Geçen hafta aramızdan vatan-ı aslîsi olan dar-ı bekaya vuslat eden merhum Ali İhsan Tola, kendini ve kâinatı okuyan, ehl-i kalb ve ehl-i kerâmet mümtaz bir şahsiyetti. Onun yanına vardığımızda ve onunla birlikte olduğumuz zemin ve mekânda, üzerlerine bir vurdumduymazlık gafleti içinde bastığımız ve çiğnediğimiz bitkileri anlatır, bir mânâda adeta onlarla konuşurdu. Ömrünü vakfettiği bu bitki hizmetinin en ince sırlarına, en ince kılcal yollarına ve zerrelerine kadar anlatır, şifalı hallerini sergiler ve vahdaniyete giden mühürlerini ayrıca gösterirdi.
Merhum Ali İhsan Tola, Hz. Bediüzzaman’ı sağlığında müteaddit kereler görmüş, bitkiler ve sâir konular üzerinde konuşmaları olmuştur. Merhum Yüksek Orman Mühendisiydi; bitkiler üzerinde çok derin tetebbusu, araştırması ve tatbikatı vardı. DP Isparta eski milletvekili merhum Tahsin Tola’nın da yeğenidir. Ömrünün büyük kısmını Senirkent’te bir mânevî şifahâne haline getirdiği evinde geçirmişti. Mükerrer ziyaretlerimizde bize ders mânâsında okuduğu, Hz. Bediüzzaman’ın:
“Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine,
Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş.
Kalmamış bir nokta muzlim çeşm-i dil erbâbına,
Sanki âyâtın Hüdâ nur ile tahrir eylemiş.”
ifadesini gayet muknî bir şekilde anlatırdı. Onların çoklarını birer ilâç ve macun haline getirmişti. Yapılan tesbitlere göre Isparta ve civarı, Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu’nun iklimlerinin kesiştiği bir nokta. Bu itibarla da çeşitli bitkilerin çok olduğu ve çok randıman alındığı bir mevki. Kâinat kitabının rengârenk ayrı bir sahifesi ve Kudret-i İlâhiyenin bin bir tecelliyâtının görüntüleri...
Maddî mânâda ve insan kisvesinde ayrı çiçek olan merhum ve muhterem Ali İhsan Tola’nın yanında, saatler nasıl geçtiği bilinmezdi. Elinde çiçekler dilinde bitkilerin isimlerini zikrederdi, durmadan gece ve gündüz. Aşina idi ona bütün gençler ve gönül insanları. Herkesi ve her kesimi kucaklayan şefkat âbidesi, gerçek gönül eri, büyük bir ummandı.
Kendilerinden feyz ve ders alarak “Hikmet dilleri ve şifa yaprakları” başlıklı bir kitap hazırladığımı ifade etmiştim. “Bitir, bana getir, elden geçirdikten sonra neşredersin” demişti. 120 sahifeye geldiğim kitabı tam bitiremedim, merhum Tola Ağabey de rahatsızdı, rahatsız etmeyeyim ve bugün yarın derken dar-ı bekaya avdet etti.
Kendileri Risâle-i Nur Talebelerinin ehl-i ilim kısmından idi. Başladığı dersin derunî mânâlarını anlatır, kâinatla birlikte okur ve gösterirdi. Kendileri ile bir çok hatıramız var. Yanına vardığımda bana daima hizmetleri ve gittiğim yerdeki inkişafları sorar, duâlar ederdi. Bir defasında: “Ali Uçar trafik kazasında şehit oldu Bayram Yüksel Ağabeyle ve Uçar’ın görevine artık sen devam edeceksin, eğer bir şehirde sıkılırsan öbür şehre git, o şehirde de sıkılırsan başka bir beldeye git. Çünkü hizmette durmak ve küsmek olmaz. Hatta evin içinde sıkılırsan bir odadan öbür odaya geç, insanın üstündeki sıkıntı ve mânevî baskı kalkar” demişti.
Keşke onun için makaleler yazsam. Keşke onun için kitaplar yazsam. Hangisini sığdıracağız onların içine. Meselâ, 1943’te Denizli Ağır Ceza’da Hz. Bediüzzaman ve talebelerine beraat kararında imzası olan ve Tola merhumun akrabası bulunan Hesna Hanıma Hz. Bediüzzaman’ın gönderdiği selâmın tafsilâtını mı yazsak?
Hz. Bediüzzaman’ın “Üç talebemin bulunduğu bir yerde ruhaniyatım tecellî eder” sözünün Yozgat’taki tecellisini mi yazayım veya Sav Köyünün ayrı ayrı tepelerinde Risâle-i Nur tashihatı yaparlarken, bir km mesafeden Hz. Bediüzzaman’ın “Ali İhsan ekmeğimizi getir” diye sadasının gelmesini mi yazayım.
İnancım odur ki; onun bitki derslerini melekler dinlemektedir. Ruhu ebeden şâd olsun…
Yeni Asya