Kâinat büyük bir medresedir. Bütün mahlûkat kendilerine mahsus kabiliyet ve dillerle, bu büyük medresede derslerini tahsil ve talim etmekte, mütemadiyen Yaratıcılarını zikretmektedirler.
Bu umumi ve külli medresede yaşayan aklı başında her insan, Kâinattan Halık’ını soran bir seyyahtır. İnsanların arayışı, hakkı ve hakikati bulmaya yöneliktir. Bazılarının eline batıl geçer ve hak zannederek yapışırlar.
Bu kâinatta bin bir hikmetle yaratılan, insanın emrine ve hizmetine verilen hadsiz mahlûkatın yaratılış gayelerini ve onlara yüklenen hikmetleri anlamaya yönelik bu seyahat, her geçen gün ehemmiyet ve mahiyet değiştirerek hızlanmaktadır.
Kâinat Medresesinde tahsil edilen bütün derslerin esas gayesi ve ana mahiyeti, bütün mahlûkata, Mana-yı İsim’den ziyade, Mana-yı Harfi ile bakabilmesini temin etmektir. Çünkü bütün mahlûkatın görünen yüzünün ve mahiyetinin arkasında, esas bir mahiyeti ve görünmeyen bir yüzü vardır. Elbette Marifetullah’tan, Muhabbetullah’a ve oradan da ruhi ve manevi lezzet ve saadetlere ulaşılacaktır.
Bu mahiyet ‘’eserden Müessire’’ ‘’sanattan San’atkara’a’’ doğru bir akış ile esas mecrasına oturmaktadır. Bu medresede okunan ve insanların zaman zaman yanlış mana verdikleri derslerin asıl maksadı budur. Zaten ilimden de beklenen, eşyanın hakikatine ulaşmak olmalıdır.
Risale-i Nur’un ekser eserleri, kâinat medresesinde, kâinat kitabı tefekkür ve tezekkür edilerek yazılmıştır. Said Nursi, bütün kâinatı bir ders salonu olarak gördüğü için, dersini ekseriyet itibariyle, Kâinat sahibinin kitabı Kur’an ile eseri olan bu kâinattan almıştır. Verdiği dersleri de, bu iki muhteşem eseri mezcderek, bu kürsüden bütün insanlara aktarmaya çalışmanın yolunu seçmiştir.
Medresetüzzehra düşüncesi, esas itibariyle insanı ve kâinatı anlamanın formülünü ihtiva etmektedir. Mana-yı İsmi’den, Mana-yı Harfi’ye terakki etme düşüncesinin somut ve en güzel şekilde uygulanabileceği bir modelin ifadesidir.
Din ve fen bilimlerinin beraber okutulması, hem kâinatı doğru bir zeminde anlamanın ve hem de Kâinat Sahibinin insanlara vermek istediği mesajın anlaşılması bakımından bir zarurettir.
Bu her ders ile birlikte din ilimlerinin de okutulması anlamını taşımamaktadır. Kâinata ve insana, gerçek zemininde ve gerçek mahiyeti ile bakmanın ve bir bütün olarak eksiksiz anlamaya çalışmanın düşüncesidir.
Bölge itibariyle Arapça, Türkçe ve Kürtçe derslerinin birlikte okutulması, bütün dünyaya şamil bir büyük modeli de içermektedir. Kur’an-ı Kerim’in nassıyla, ‘’bütün diller Allah’ın ayetlerindendir.’’
Her insan ana dilini öğrenme ve isterse bunun eğitimini alma hakkına sahiptir. Bunun önüne gayr-ı insani fikir ve dayatmalarla ve ırkçı yaklaşımlarla geçmenin, büyük bir zulüm ve inkârı da içerdiği açıktır.
Bu model, dünyanın neresinde uygulanırsa uygulansın, mahalli şartların ve insani hakların göz önüne alınması, hem kabiliyetlere ve hem de coğrafyaya uygun bir müfredatın uygulanması düşüncesini de içermektedir. Yani bu yönü ile Medresetüzzehra, bir evrensel modelin adıdır.
Bu durum ve bu tespit, bu bölgede Üstad’ın ‘’elli beş senelik gaye-i hayalim’’ olarak isimlendirdiği bu modelin Van bölgesinde de müşahhas bir misalinin kurulmasını zaruri kılmaktadır. Medresetüzzehra’nın güzel bir numunesi ve ihtiyaçlara bütünüyle cevap veren bir örneğinin, bu bölgemizde en kısa bir sürede hayata geçirilmesi bugün daha da önemli bir hale gelmiştir. Bu durum, yılların vahim yanlışlarının, insanlarımıza yapılan dehşetli haksızlıkların ve reva görülen büyük zulmün telafisi için de bir tarziye görevini görecektir.
Bu sempozyuma gösterilen muhteşem alaka ve yapılan seviyeli tartışmalar, bu mesajın anlaşılmaya başlandığının işaretidir. 45 Üniversiteden bilim adamlarının da içinde bulunduğu akademisyen, yazar ve gazetecilerden oluşan 99 konuşmacının, 24 oturumda sunduğu tebliğler ve yaptıkları konuşmalar, artık meselenin gerçek zeminine oturmaya başladığının işaretidir.
Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı, hâsıl olan bu büyük netice ile ihlasla ve ön yargısız olarak yola çıkmanın mükâfatını görmüştür. Serbest ve vicdanların hakem olduğu bir zeminde, ortak akıl ve ekip anlayışı içinde nasıl çalışılması gerektiğini herkese göstermiştir. Ayrıca bu gibi büyük hizmetlerin, hiçbir hesap içinde olmadan yapabilmenin de hazzını ve sevincini yaşamıştır.
Bu çalışmaların vicdanlarda makes bulduğunun en büyük işareti, gösterilen alaka, yapılan dualar, yüzlerde okunan samimiyet ve gözlerde parlayan heyecan ile net bir şekilde anlaşılmıştır. Bu heyecan, samimiyet ve duyguları, orada bulunan herkes yaşamış, müşahede etmiş ve çeşitli vesilelerle ifade etmiştir.
Bu muhteşem netice, Risale-i Nur’un ruhuna uygun olarak yapılan hizmetlerin ve bu düşünceye sahip olmanın bir zaferidir. Risale Akademi ve AKAV, bu şükran duygularını büyük bir memnuniyet ve ihlas ile yaşamıştır. Bu hizmetlere ve anlayışa tepeden bakanların ve gayrı meşru ilan edenlerin, takdir duygularını yüksek sesle ifade etmeye başlamaları da, yapılan hizmetlerin vicdanlarda makes bulmasının ve ön yargılı olanların pişmaniyetinin bir ifadesi sayılmalıdır.
Bu sempozyuma Abdullah Yeğin, Abdulkadir Badıllı, Mehmet Fırıncı, Mehmet Kırkıncı gibi değerli ağabeyler ve Üstad’ın talebelerinin katılarak birer konuşma yapmaları, konuya verdikleri önemin bir göstergesidir. Ayrıca Selahaddin Akyıl abi de, bu hizmetlere mümkün olduğu kadar katılmanın gayretini ve heyecanını yaşamaktadır. Risale-i Nur’a farklı kulvarlarda hizmet eden bütün kardeş ve ağabeylerin gösterdikleri çok sıcak ve içten alaka, büyük sevinçlere vesile olmuştur. Ayrıca çok yeni ve büyük bir fütuhatın da kapısını açacaktır.
Abdullah Yeğin Ağabey’in Üstad’ın gerçek bir temsilcisi ve varisi olarak yaptığı hoş geldin konuşması gerçekten çok manidardı. Bu kısa ve özlü konuşma, bu sempozyumun mana ve mahiyetine çok uygun bir mesaj olmuştur.
Fırıncı Ağabey’ın dediği gibi, Risale-i Nur’un ve hizmetin önündeki bütün düğümler teker teker çözülmeye başlamıştır. Mardin’de Artuklu Üniversitesi ile birlikte yapılan ‘’Milliyet Fikri ve Kürt Meselesi Sempozyumu’nun’’ açtığı kapıdan başlayan büyük ve nurlu yürüyüş devam edecektir.
Tahir Paşa’dan yüz on beş yıl sonra başka bir Van Valisi, Sayın Münir Karaloğlu, görev yaptığı şehre ve bu şehirde büyük hizmetler etmiş ve büyük idealleri olan Üstad Said Nursi’ye gerçek anlamda sahip çıkmış, büyük bir cesaret ve hakperestlik örneği göstermiştir. Bu büyük kadirşinaşlığı, önümüzdeki dönemde de bu milletin gerçek idarecileri, hiçbir tereddüt içinde olmadan göstereceklerdir.
Bu büyük, nurlu ve cihanşümul hizmet için yapılması gereken ve yıllardır biriken çok büyük hizmetler, bizleri beklemektedir. Rabbimizin yardım ve inayeti ile bu büyük hizmet kervanı, inşallah bundan sonra hiçbir muzır maniye takılmadan yoluna devam edecektir. Bu muvaffakiyetli hizmet, Rabbimizin büyük bir lütfu ve keremidir. Bu hizmeti planlayanların dahi tahmin etmediği bu ulvi ve güzel neticeler; bir istihdamın, ön yargısız olmanın, iyi niyetin ve şahsi bir hesap içinde olmamanın neticesidir.
Bu büyük ve değerli potansiyelin, Nur’un hizmetinde profesyonelce yaptığı hizmetlerin devam etmesini gönülden temenni ediyoruz. Rabbim, bu hizmet kahramanlarını, çok daha büyük ve ihlaslı hizmetlerde istihdam eder inşallah.