Kainat sırrını fetheden sensin ey Kur’ân-ı Kerîm

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın en yüksek derece-i i’câzına bakmak istersen, şu temsil dürbünüyle bak. Şöyle ki:

Gayet büyük ve garip ve gayetle yayılmış acip bir ağaç farz edelim ki, o ağaç geniş bir perde-i gayb altında, bir tabaka-i mesturiyet içinde saklanmıştır. Malûmdur ki, bir ağacın, insanın âzâları gibi onun dalları, meyveleri, yaprakları, çiçekleri gibi bütün uzuvları arasında bir münasebet, bir tenasüp, bir muvazenet lâzımdır. Herbir cüz’ü, o ağacın mahiyetine göre bir şekil alır, bir suret verilir. İşte, hiç görülmeyen ve hâlâ görünmüyor o ağaca dair biri çıksa, perde üstünde onun herbir âzasına mukabil bir resim çekse, bir hudut çizse; daldan meyveye, meyveden yaprağa bir tenasüple bir suret tersim etse ve birbirinden nihayet uzak mebde’ ve müntehâsının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini gösterecek muvafık tersimatla doldursa, elbette şüphe kalmaz ki, o ressam bütün o gaybî ağacı gayb-âşinâ nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder.

Aynen onun gibi, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan dahi, hakikat-i mümkinâta dair ki o hakikat, dünyanın iptidâsından tut, tâ âhiretin en nihayetine kadar uzanmış ve Arştan ferşe, zerreden şemse kadar yayılmış olan şecere-i hilkatin hakikatine dair beyanat-ı Kur’âniye o kadar tenasübü muhafaza etmiş ve herbir uzva ve meyveye lâyık bir suret vermiştir ki, bütün muhakkikler nihayet-i tahkikinde Kur’ân’ın tasvirine “Mâşaallah, bârekâllah” deyip, “Tılsım-ı kâinatı ve muammâ-yı hilkati keşif ve fetheden yalnız sensin, ey Kur’ân-ı Kerîm” demişler. (Sözler-Yirmi Beşinci Söz-Üçüncü Şule)

Bediüzzaman Said Nursi

Risale-i Nur Haberleri