Kâinatta Yalnız Mıyız? (Bir “Yirmi Dokuzuncu Söz” İzahı)

Ediz SÖZÜER

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı Ön Bilgilendirmesi: Bir müddet ara verdiğimiz Eğitim Programımızın derslerine 3 Ekim 2015 16.45 Ct. günü inşallah tekrar başlayacağız. Keşif Yolculukları ismini verdiğimiz ve Yazarlar Birliği Sümer-1 Sok. No: 11/9 Kat:4 Kızılay/ANKARA’da sunulacak ve ayda bir kez yapılacak, izahlı ve görsel sunumlu Risale-i Nur Eğitim Programımızın güncel ders konularını ve tarih/yer bilgilerini https://www.facebook.com/pages/Ediz-Sözüer-resmi-sayfa/1428147924084559?ref=hl adresinden takip edebilirsiniz. Hem bizi (haddimizin fevkinde olarak üstlendiğimiz) bu önemli iman hizmetinde yalnız bırakmamak ve manen destek vermek için; hem de imanî ilimlerin tahsilinde ciddî bir altyapı kazanmak, Risale-i Nur’u farklı mana açılımlarıyla anlamak ve taze bir heyecanla, alışkanlık ve sıradanlık perdesini kaldırıp atmak için derslerimize katılmanızı arzu ediyoruz.

Yazımızda, Risale-i Nur’un 29. Söz’ün Mukaddimesi ve Birinci Maksadı üzerinde geliştirilmiş bir izah çalışması olan bir eseri takdim edeceğiz sizlere: “KÂİNATTA YALNIZ MIYIZ?”

Eserin satırları arasında yıldızlar arası kozmik bir yolculuğa hayalen çıktığınızda göreceksiniz ki:

Tarih boyunca kâinat içinde yapayalnız olma düşüncesine tahammül edemeyerek çaresizce sorular soran ve ebedî yalnızlığına çözüm arayan bir insanlık var.

Bu heyecanlı yolculuğunuzu tamamladığınızda ise, insanlığın aradığı doğru cevabın nereden bulunabileceğinin ustalıkla keşfedildiğine ve bu cevapların meseleyi kökünden yakalayan aklî çıkarımlarla eser metninde parlak bir şekilde ortaya koyulduğuna şahit olacaksınız.

Ayrıca meleklere ve ruhanî varlıklara inanmanın ne kadar makûl olduğu ve varlıklarının insan ve hayvanların varlıkları kadar kesin olduğunun, detaylı analizler ve mantıkî delillerle ispat edildiğini göreceksiniz.

Dünya tarihi boyunca sorulmuş bu çok önemli sorunun cevabını ve daha fazlasını birlikte aramak ve bulmak için kitabımıza buyrun diyoruz..

“Risale-i Nur İzah Metinleri Küçük Kitaplar Serisi”nin bir devamı olan kitabımızı, gerek Risale-i Nur’a gönül vermiş düzenli okuyucularına, gerek Risale-i Nur’u okumaya yeni başlayacaklara tavsiye ve takdim ediyoruz.

Kitap içeriğinde eser metni, izah metni ve kavram açıklamaları bir arada sunulmuştur.

Bu çalışma, “Olağanüstü Bir Hazinenin Keşif Yolculuğu: Risale-i Nur İzah Metinleri” isimli kitap çalışmamızın bir parçasıdır ve kitabın “İman Hazinesinin Kıymetini Keşfetmek” isimli birinci bölümündeki beş adet “keşfin”, Beşinci Keşfidir.

Ücretsiz E-Kitap olarak okumak ve Pdf ve Word formatında indirmek için gerekli bilgiler ise şöyle:

Google Books: https://books.google.com.tr/books/about?id=21AxCgAAQBAJ&hl=tr

(Tamamı önizlenebilir ve pdf olarak indirilebilir)

Google Play: https://play.google.com/store/books/details?id=21AxCgAAQBAJ

Kitabımız ücretsizdir, “Ücretsiz Örnek” bölümünden tamamı okunabilir. Google Play'de "0 (sıfır)" liraya satın almak için kredi kartı bilgilerinizi kaydettirmeniz, tamamen teknik bir gerekliliktir. Ayrıca kitabımızı Pdf veya Word formatında indirerek E-Kitap olarak okumak veya çıktısını alarak ciltlettirerek okumak isteyenler, Risale-i Nur çalışmalarımızın tümünü bir arada bulabileceğiniz https://yadi.sk/d/09r41tL9ecYUA adresindeki "Kitaplar (Risale-i Nur İzah metinleri)" klasöründen kitabımızı ücretsiz olarak indirebilir ve okuyabilirler.

Yazımıza aldığımız kısım ise kitabın “Kâinatta Yalnız Mıyız?” başlığıyla takdim ettiğimiz giriş metninden çarpıcı bölümler. Tamamını ve devamını kitabımızdan okuyabilirsiniz.

Kâinatta Yalnız Mıyız? (Giriş Metni’nden)

İnsanın hakikat arayışındaki büyük yolculuğunda en evvel karşısına tarifi imkânsız büyüklükte ihtişamlı galaksiler ve 100 milyar kere 100 milyar gibi akıl almaz sayılarla adetleri ifade edilen parlak yıldızlar çıkar. Gözünün ve aklının alamayacağı bu azametli büyüklük karşısında ancak büyük bir hürmet hissiyle hayret etmekten başka bir şey yapamayan insan, kendi küçüklüğünü seyre dalar.

Karanlık bir boşlukta, dehşetli ateş topları ve büyük gök cisimleri arasında müthiş bir hızla akıp giden dünyanın içindeki insan, şu koca kâinatta ne yaptığını ve burada yapayalnız olup olmadığını sorar.

Bilimin zayıf mum ışığıyla önünü aydınlatmaya çaresizce çabalayan ve düşe kalka karanlıkta ilerlemeye çalışan o insanın aklına, bu büyük sorusuna câzip cevaplar aramak ve ebedî yalnızlığına kendince çareler bulmak gelir.

Hâlbuki henüz daha kâinatın görünen şeklinin ve dünyadaki hayatın ne kadar özel ve mucizevî olduğunun idrakinde değilken ve kendinin, bulunduğu yere rastgele atılmış ve gördüğü her şeyin de kendiliğinden oluşmuş olduğunu zannederken, başka yerlerde de kendisi gibi canlıların olduğunu veya olması gerektiğini hayal eder.

Bu karşı koyulmaz derecede çekici fakat bencil isteğini, fikir suretinde ortaya koyar ve der ki: “Şu küçücük dünyada bu kadar canlılar bulunsun da, trilyonlarca yıldızın, milyarlarca galaksinin içinde hiç hayat olmasın! Evet, mutlaka vardır ve olmalıdır. Biz yalnız değiliz!”

Kanaatimizce ateist ve maddeci bir gözle bu kâinata bakan birinin, kâinatın devasa büyüklüğünden dem vurarak, bu kadar büyük bir kâinatta mutlaka başka birilerinin de olması gerektiğini iddia etmesi, mantıken geçerli görülmekten son derece uzak, sığ bir yaklaşımdır.

Çünkü Tabiat Risalesi izah metinlerinde öğrendik ki, bütün kâinat işini bırakıp bir protein üretmeye kalksa, yine de doğru neticeye isabet etmek için yeterli sayıda zaman ve madde parçacığı yoktur. Hayatın tesadüfe dayalı evrimsel mekanizmalarla oluştuğu iddiasında olan fakat nasıl olup da böyle imkânsız bir mucizenin gerçekleştiğini matematiksel olarak açıklayamayan birinin, kâinatın diğer yerlerinde de mutlaka dünya dışı akıllı hayatın bulunduğuna dair tezleri, dinlenmeye lâyık değildir.

Bize hayat imkânı verecek düzendeki bir kâinatın oluşma ihtimalinin ise akıl sınırlarını çok aşan bir sayı olan 10 üzeri 10 üzeri 123’te bir tek ihtimal olarak hesaplandığını hatırlayacak olursak, tesadüfe dayalı bir yaşam kurgusu içinde bulunanların, dünya üzerindeki hayatın aslında hiçbir zaman gerçekleşmemiş olması gerekecek düzeyde imkânsız bir mucize olduğunu gösteren ve inkârı mümkün olmayan tesadüfe dayalı matematiksel ihtimal hesaplamalarının imkânsız senaryolarının mevcut kâinatın çok dışına taştığını çaresizce görerek, oluşum ihtimallerini çoğaltma ve mümkün hale getirme çabasıyla 10500 sayıda çoklu evreni hayal edenlerin, gerçekçi davranarak şu itirafı yapmaları gereklidir:

Her nasılsa kâinat içinde ve bulunduğumuz gezegen üzerinde böyle şaşırtıcı oluşumlar meydana gelmiş. Fakat bu kadar imkânsız görünen olayların, kâinatın muhtelif yerlerinde de mutlaka ve hatta çok sayıda gerçekleşmesi gerektiğini iddia etmek, gerçeğin ifadesi olamaz ve böyle bir iddianın, gerçek olmasını istediğimiz bir hayalden bahsetmekten öte bir anlamı yoktur. ”

Buraya kadar kâinatı ve hayatı yaratan bir Allah’ı kabul etmeden, bildiğimiz hayat dışındaki muhtemel yaşam formlarıyla ilgili materyalist felsefenin söz söylemeye hakkı olan sınırlı çizgiyi ifade ettik. Şimdi diyoruz ki:

Eğer dünya dışı bir yaşamın varlığından bahsedilecekse, en önce yaşamın ve kâinatın yaratıcısı olan Allah kabul edilecek ve daha sonra O’nun varlığının gerektirdiği hakikatlar noktasında meselemiz yeniden değerlendirilecek. Yani bir Allah’ın varlığı ışığında ve O’nun tarafından bakılarak “akıl ve şuur sahibi yabancı yaşam formları kavramı” tekrar incelenecek. Bu konuda ilahî bir bilgilendirme ve haber varsa ona itibar edilecek. Bilmediğimiz şuurlu yaşam formlarının var olup olmadığı ve varsa ne şekilde olduğu, bizzat hayatın sahibi ve yaratıcısından öğrenilecek. İşte meleklerin ve ruhanîlerin varlıklarını ispatlayan Yirmi Dokuzuncu Söz’ün mükemmelen yaptığı tam da budur.

Bu arada şöyle bir bilgiyi de verelim: Kur’ân ve hadis ile varlıkları kesin olarak ve detay verilerek bildirilen canlılar; sadece cinler, melekler ve ruhanîlerdir. Bunların dışında dünyada olduğu gibi diğer bir başka gezegende de yaşayan ve biz insanlara benzeyen akıllı yaşam formları hakkında verilen kesin bir bilgiye rastlanmamaktadır.

Fakat bazı ifadelerden dünya dışı yaşamın muhtelif şekillerde var olabilirliği ihtimali de çıkartılabilmektedir. Örneğin Talak suresindeki bir ayette geçen “Allah’ın yedi kat göğü ve yerden de onların benzerini yarattığı” ifadesi, yerküremize benzeyen ve canlıların yaşadığı ve bilinen uzay içinde bulunan başka yedi yerkürenin varlığından bahsetmek olarak görülebilir ve bu paralelde mana veren İslam âlimleri de olmuştur fakat bunun bir kesinliği yoktur ve olsa olsa ayetin muhtemel yorumlarından biri olabilir.

Yaşadığımız dünyanın dışında veya paralel bir âlemde yaşama uygun farklı gezegenler olsa bile, orada insan gibi mükellef ve sorumlu varlıkların yaşadığı konusunda kesinlik içeren bilgi veren bir ayet veya hadis yoktur. Eğer oralarda bize bildirilenlerin dışında başkaca bir yaşam türü olsaydı, böyle önemli bir olay mutlaka bildirilirdi denilebilir.

Buna rağmen böyle bir düşüncenin kendisi de kesinlik içermez. Belki Allah ve Resulü ilahî maksatların gerektirdiği ve bilmemiz gereken kadar bilgi vermişlerdir diye de düşünmemiz mümkündür.

Fakat her durumda şöyle önemli bir gerçek vardır ki, kâinatın tamamını kaplayan şuurlu yaşam formlarından zaten haber verilmiştir. Ayrıca Allah Kur’ân’ına “Âlemlerin Rabbi” diye başlamıştır. Yani melek, cin ve ruhanîler haricinde de başkaca dünyalar ve akıllı canlıların bulunması ilahî kudretin imkânı dâhilindedir. Bu dünyaların varlığını ilahî hikmeti gerektirmişse ve iradesi ile de hükmetmişse elbette yaratmıştır. Temellendirmemiz gereken asıl nokta budur.

Dünya dışı yaşam kavramının, ne din ile ne de bir yaratıcı düşüncesiyle çatışmadığını kesin olarak söyleyebiliriz. Çünkü ilahî vahiyde dünya dışı yaşam yoktur denilmiyor, aksine ilahî yaratımın çokluğuna ve kudretin sonsuzluğuna sürekli atıfta bulunuluyor. Diğer taraftan tespit edilmiş akıllı yaşam formu zaten yoktur.

“Bir gün bu ihtimal gerçekleşirse ne olacak” sorusuna vereceğimiz cevap şu olacaktır: İşte o gün sadece ilahî kudretin harikalığına tekrar şahit olacağız, o kadar.

Sizinle kaynağı çok kuvvetli olmayan ilginç bir rivayeti de burada paylaşacağız. Beyhaki’nin rivayet ettiğine göre İbn Abbas (tefsir âlimi) şöyle demiştir: “Yedi adet arz (dünya) vardır. O yerlerin (âlemlerin) her birisinde sizin peygamberiniz gibi bir peygamber, Âdem gibi bir Âdem, Nuh gibi bir Nuh, İbrahim gibi bir İbrahim ve İsa gibi bir İsa bulunmaktadır. "

Tüm bunlar çok enteresan ifadeler de olsa kesin olarak bilmemiz gereken sadece iki şey vardır ve gerçek anlamda önemli olan da yalnızca bunlardır:

1-Biz kâinatta yalnız değiliz!

2-Yaratılış maksadımızı bildiren bir yaratıcımız var!

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.